Bir önceki yazımızda “Yabancıların yahut ecânibin” Türklere dair kitaplarından söz açtık, bir kısmını kısaca tanıttık.

Aziz milletimizin, efsanevi-tarihî ceddi  Oğuz Kağan’ın hayali istikametinde “Kün tuğ bolgıl kök kurıkan / Güneş bayrak olsun gök çadır” heyecanıyla “ulu sular”a koştuğu, bilinen yaklaşık 2500 yıllık Asya’dan Avrupa’ya, Avrasya’dan Afrika’ya uzanan macerası, yabancıların  daima ilgilerini çekmiş, muhtelif eserler kaleme alınmıştır. Rahmetli Banarlı hocamın ifadesiyle “Türkler ise daima destan hayatı yaşamış olmalarından dolayı destanlarını bile derleyip yazmaya fırsat ve zaman bulamamışlardır.” Son yüz yıldır artık biz de yazıyoruz. Önceki bölümde tanıttığımız kitaplardan 40’ a doğru devamını dikkatlerinize arz ediyorum :

*TÜRKİYE TARİHİ (7 cilt yaklaşık 2000 s.) A.de LAMARTİNE ( Haz. M:R.UZMEN) İlk cilt AŞİRETTEN DEVLETE.. Fransız İhtilalinden bir yıl sonra doğan ve ülkesinde önemli hariciye görevlerinde bulunan yazar, 40’lı yaşlarında Türkiye’de bulunur, Abdülmecid’le tanışır ve görüşür. İnsanlığın ortak değerlerine saygılı kültürlü ve milliyetçi bir Fransız devlet adamıdır. Türkiye’nin ve Türklerin kendi milletinin menfaatleri açısından önemini bilir. İkinci  cilt İMPATORLUK YOLU’nda da sağlam kaynaklara dayanarak objektif bilgilerle edebî bir üslupla ilerliyor, seviyeli tahliller yapıyor. Bazı yerlerde dili sürçüyor, ayağı takılıyor, can sıkıyor. Mayasına mağlup oluyor. Ne de olsa Fransız. Üçüncü cilt , CİHAN HAKİMİYETİ’nde, Fatih ve Fetih yıllarını aceleyle, bir rahatsızlık hissiyle geçiştirmişe benziyor. Pargalı İbrahim’i öne çıkarırken -zaten bence de babası kadar başarılı olmayan ve başarılı olabilecek  evlatlarını kurban eden- Kanuni’yi gölgeliyor. 4.cilt, OLGUNLUK ÇAĞI’nda, hiç de “Muhteşem” olmayan hükümdardan kala kala 2.Selim’e kalan devlet, Sokollu’ya rağmen durgun yıllara girer. Adeta ortalık kan kokmakta, Hasekiler, oğullar, torunlar yanlış içinde yanlışlar yaparken gün batımı yaklaşır gibidir. Olgunluk mu daldan düşme tehlikesi mi iyi düşünülmelidir. 5. cilt SONUN BAŞLANGICI, 2.Osman’ın şehadeti sonrası perişan isyan ve kargaşalık yıllarını anlatır. Niçin 4. Murad’ın otoriterliği, yazara zalimlik gibi gelmektedir ? Lamartine’nin zaman zaman Türk’le sıkıntısı olduğu anlaşılan eserin bu cildinde Köprülüler’in toparlaması yine Türk’e yakıştırılamamış. Hele Girit’i alırken verdiğimiz ruhları şad olası on binlerce şehit unutulacak gibi değildir. Keşke Girit’in de Kıbrıs gibi yarısı bizde kalaydı.Yazık! 6.cilt SONA DOĞRU’da, kaçınılamaz akıbete doğru gidilmektedir. Lamartine, tarih felsefesi yapıyor.”Zaman, kişiler içindir; milletler ise sonsuza kadar yaşayacaklardır.” diyor. Çok acı yıllar üst üste yaşanıyor. Viyana felaketi, Prut acemiliği ve sonra Avrupa’nın hazırlıklı bir kinle ayağa kalktığı yıllar. Biz nerelerdeydik, eyvah eyvah… Sadeliği bırakıp cahilane gösterişlere kapıldığımız yıllara sürükleniyoruz…Yazarın romantik-egzotik üslubu bu sayfalarda okuyucuyu ne yazık ki duygulandırıyor.”Bade harabü’l- Basra”  Ve nihayet 7.cilt ile DÜŞERKEN, “Yok mudur kurtaracak bahtı kara mâderini ?” yıllarına sürükleniliyor. 7 cilt, 36 kitapçık ve derli toplu bölümler hâlinde tamamlanan 2000 sayfalık eser, tam dizi filmi yapılacak seviyededir. %15-20’lik isabetsiz, hatalı, tarihçiler ve ihtisas erbabına malum konulara rağmen yazar, bizim hayatımıza ve tarihimizin meselelerine  emek vermiş, kendi insanlarına tanıtmış. “Bizde de  onların tarihini %80 isabetle yazacaklar yetişti mi ?” diye sormadan edemiyorum.

*AVRUPA’DAKİ TÜRKİYE / S.Charles ELİOT (2 cilt 440 s.  / çev. A.Sınar-Ş.S.TÜRET) Eser, 1890-1900 arasında tutulmuş notlardır ki kalem sahibi bu yıllarda İngiltere elçiliğinde sekreterdir, olup bitenleri yakından takip eden bir adamdır. “Türklerin tarihte olduğu gibi mühim roller oynayacağı”nın şuurunda bir kültür ve siyaset erbabıdır. Kurnazca ve kaypak bir İngiliz üslubuyla yazıyor. Sayfa kenarlarını ünlemler ve soru işaretleriyle doldurmuşum. Son derece gerilerek ve üzülerek okudum. İngiliz gâvuru, ırkının ve dininin gereğini dile getirmiş, bizim tarih felsefecilerimiz nerede? “Adamın alay ederken takındığı kibirli tavır, acaba İngiliz’de mündemiç aşağılık duygusundan mı geliyor ?” sorusunu yöneteceklere olumsuz cevap veremiyorum. Demek ki Balkanların kan denizine dönmesinin, yüz binlerce Müslüman Türk’ün katledilmesinin arkasında tarih boyunca hiç azalmayan Haçlı kini ile İngiliz kışkırtmaları da var. Şaşırılmaz, ders alınır. Vah dedelerimizin gafletlerine vah…

*TÜRKİYE 1850(Tanzimat-ulema-basın-maliye-ordu-millet)M.A.UBICINI / Çev.Cemal Karaağaçlı / 2 ciltlik 490 sayfa tutan eser, 1850’den itibaren Fransa’ya gönderilip neşredilen “Türkiye Üzerine Mektuplar”dır. Elin oğlu bizim devlet, millet ve ekonomi hayatımızı araştırıyor, öğreniyor, yazıyor, rapor olarak gönderiyor. Ya biz onların nelerini ne kadar biliyoruz ve eserlerimize yansıtıyoruz yahut biz kendimize bu kadar dikkatle bakabildik, özeleştiri yapabildik mi ? Ciddi bir eser. Tercüme, tebrike değer ölçüde başarılıdır. Yazımızın ikinci bölümünde kalan 24 eseri de  ana hatlarıyla tanıtacağız

*TÜRKİYE’NİN DÖRT YILI / 1552-1556 (M.SERRANO- Y.SANZ / Çev. A.Kurutluoğlu)  184s.İstanbul’da esir kalmış birkaç İspanyol’un hatıralarından ve konuşmalarından derlenerek Kral 2.Filip’e sunulmuş notlardan ibarettir. Yalan yanlış malumatla doludur. Belki üçte biri yahut yer yer yarısı doğru olabilir. Mübalağadan geçilmiyor fakat onların gözüyle bakmanın zorluklarını yaşayamıyorum..

*17.ASIR ORTALARINDA TÜRKİYE ÜZERİNDEN İRAN’A SEYAHAT /J.B.TAVERNİER (Çev.E.Gültekin )112s.Bazı tercüme hatalarına rağmen kısa, değişik bir kitap. Bir Fransız seyyahın Türkiye’den İran’a ve Uzak Doğu’ya kadar 40 yıla yakın devreden gezilerinin  7-8 ciltten yapılmış seçmelerinden bir parçasıdır. Anlatımda tuhaflıklar, kelime seçiminde acemilikler sürüp gidiyor. Adam kendi memleketinde de rastlanabilecek hâlleri bizde barbarlık ve gerilikmiş gibi göstermeye meraklı. Yabancı bir ülkeye alışmak kolay mı ? 6. bölümde çevirmen değişmiş gibi ifadeler düzelmeye başladı. Bunlar seyyahlıkta rahmetli Evliya Çelebi’nin eline su bile dökemeyecek kadar acemilerdir.

*MARKOPOLO SEYAHATNAMESİ /2 CİLT(Haz. Filiz Dokuman) 420s.13.asrın sonlarında yayınlanan bu meşhur eser, hepinizce malumdur ve iki kardeş olarak çıktıkları uzak diyarlara yapılan seyahat notları Avrupa’da büyük ilgi ve merak uyandırmıştır. 1271’de Venedik’ten başlayan   Anadolu, İran yoluyla Orta Asya’ya uzanan bu yolculuğun en dikkate değer tarafı, Polo biraderlerin, Cengiz’in oğullarından Kubilay Han’ın yanında 20 yıla yakın itibarlı bir misafir olarak kalmaları ve ondan Papa’ya mektup götürmek üzere 1295’te tekrar ülkesine dönüşü ile sonlanmasıdır. Seyahatnamenin tercümesi güzeldir. Kelimelerle resimler çiziliyor.Efsanelerle, rivayetlerle okuyucu meşgul ediliyor. Bazı bilgiler bulanık. Pololar, gördüklerini ciddiyetle, saygıyla, imrenerek anlatıyorlar. Adeta bir masal gezintisi gibi. Okuyucusunu Anadolu ve Asya’nın efsaneler çağında gezdiriyor.Ona göre Türklerin farkı bellidir : Bu hayatın içinde savaş, yiğitlik, mertlik, hukuk, adalet, töre, kan bağları, aile hayatı ve gözü kara bitmeyen mücadeleler..vardır ve önemlidir. Kitabı okuduğuma değdi ve beğendim..                                                                                                                        * BÜYÜK SANCAĞIN GÖLGESİNDE / F.Karl Kıenitz / Çev.S.Halit Kakınç / 232 s.“Anadolu ve Balkan Yarımadası şehirlerinin tarih ve kültürü”nü tanıtmak üzere kaleme alınan eser, çok seviyeli, ciddi bir giriş yazısıyla başlıyor ve daha başlangıcında saygı uyandırıyor.”Gâvur dediğin böyle olur, doğruya doğru eğriye eğri…Neme lazım, adam anlatış tarzı ve ciddiyetiyle gönlümü fethetmeyi başardı..” diye mütebessim bir not düşmüşüm. Kültürlü, objektif, aleni fanatizm yok.Meraklısı için sağlam sayılacak bilgiler var. Hiçbir milleti, dini, şehri incitmeden,didplinli bir akış içinde öğrendiklerini kendi tarzıyle naklediyor. Sisli bölümler olsa da yazardaki yorum kabiliyeti ve inceliği aldığı eğitim ve yetişme tarzıyla ilgili olmalı.Yabancılara ait okuduğum 40 civarındaki kitap arasında,en beğendiğim, rahatsız olmadan bilgilendiğim,okurken düşündüğüm yegâne kitap galiba budur. Alman olduğunu, o kültür ve disiplinden geldiğini  biliyoruz da adam sanki biraz Türk mü ne ? Hunlardan, Kumanlardan mı kalmış yoksa ?  Yazarı ve mütercimi takdir ve tebrik  etmek görevimizdir.

VE SONRA GEÇİP GİDEN ZAMANLARDAN HATIRLAMALAR…

22 Ağustos 2019 / Dört yıl önce İDLİB'de neler oluyormuş ki  ? Adını bilmediğimiz yerler oğreniyoruz. Rusya destekli Suriye ordusu Han Şeyhun ilçesini de ele geçirmiş. Kendi halkına zulmediyormuş. İlk muhalifler zamanında buradan çıkmış 9. Gözlem noktamız da oradaymış. Hama ve Halep'e giden yolların yakınında stratejik bir bölgeymiş. Bu gelişmeler devam ederseymiş yüzbinlerce sivil Türkiye'ye doğru gelirmiş..Allah bütün mazlum ve masumları korusun. Kuvvetli devlet ve sağlam duruşlu millet olmak zorundayız. Büyük imtihanların arifesindeyiz...Kaşlarımız çatık, ellerimiz duadadır...Allah kâfirleri ve zalimleri kahretsin inşallah…

23 Ağustos 1514 - 23 Ağustos 2014... Bugün 23 AĞUSTOS, ÇALDIRAN ZAFERİNİN TAM 500. YILI... Şimdi 2023’teyiz, 507 yıl geçmiş aradan ve ben aşağıda 7 yıl önce yazdıklarımdan farklı düşüncelere de sahibim. Hem aynı fikirdeyim hem de ayrıntıda  arada geçen 7 yılda okuyup düşündüklerimin de kattıklarıyla “Keşke bu olup bitenler biraz daha farklı olaydı.” diye hayıflandığım hususlar var ne yazık ki ..Tarihî şahsiyetler- Peygamberler hariç- kim olurlarsa olsunlar, eleştirilemez değildir. Aksi halde hür düşüncenin önemi kalmaz…Farkında mısınız ? Sekiz yıllık padişahlığında devletin sınırlarını iki mislinden de öteye taşıyan, devlet hazinesini altınla dolduran, günümüzde ecnebinin oyuncağı olmuş İslam aleminin liderliğini kazanan; Fatih'in torunu, Bayezid'in oğlu, Kanuni Sultan Süleyman'ın babası, sultan oğlu sultan, ilk halifemiz Yavuz Sultan Selim Han'ı hatırlıyor musunuz ? Ruhuna fatihalar gönderiyor musunuz ? Her alanda Kahramanlara hasret kaldığımız dünyamızda "yavuz" şahsiyetinde "selim" hassasiyetinde her an "Allah'la beraber olmanın şuurunda" devletluları artık nasıl yetiştireceğimizin telaşına düşüyor musunuz ? Siz de Arif Nihat Asya gibi " Nerde o çağlar ki.." diye başlayan "destan hamuruyla yoğrulmuş" yiğitlerin doğacağı günlerin mechul ana ve babalarını özleten yarınların mısralarını mırıldanıyor musunuz ? diye bir sorayım, halinizi hatırınızı hoş eyleyeyim demiştim de.

23 Ağustos 2012  · BİR DAHA BÖYLE BİR NESİL GELİR Mİ ? Ağabeylerinin ve hocalarının ardından sadakatle giden, onların öncekilerden devraldığı emaneti şerefle taşıyan, Osmanlının son neslinin çocukları, Cumhuriyetin birinci ve ikinci nesli..Okuyan, düşünen, dinleyen, yazan ve güzel konuşan, davası, derdi olan, çatal yürekli, gözü kara bir bir nesil: Atsız, Alpaslan Türkeş,  Peyami Safa, Arif Nihat, N.Topçu, N.S.Banarlı, Orhan Şaik, C.Meriç, A.Kabaklı, İ. Kafesoğlu,M.Ergin, N.F.Kısakürek, S.Ayverdi, T.Banguoğlu, F.Sümer, M.Kaplan, F.K.Timurtaş, N.Hacıeminoğlu, R.Doksat, M.Eröz, E.Güngör, S.A.Arvasi, O.Turan,T.Yazgan, A.Songar, Y.Öztuna, S.Karakoç, N.Y.Gençosmanoğlu, D.Cebeci,...ve Altan Deliorman....Bu nesil unutulmamalıdır, kitapları okunmalı ,hatıraları diri tutulmalıdır,Allah hepsine rahmet eylesin…

24 Ağustos 2023 / OKUL ARKADAŞIMIZ, AĞABEYİMİZ MEHMET ÖZYAZGAN BEYİN vefatını duydum, çok üzüldüm. Allah rahmet eylesin. Yaprak dökümü devam ediyor. Yetiştirilmesi zor bir nesil elden gidiyor. Türk Eğitimindeki seçme Anadolu çocuklarını bir daha arayın da bulun bakalım ey gafil siyasetçiler ! Bu çocuklar 50-60 yıl önce köylerden, kasabalardan üç büyük şehre yatılı gönderilerek yetiştiler. Çok çalışkandılar, alçak gönüllü idiler. Yegâne dertleri, vatanlarının selameti ve memleketin evlatlarının iyi yetişmesi idi. Son kalanların da kıymeti bilinmez ve onlarla görüş alış verişinde bulunulmazsa hâlimiz yamandır. Ümitsiz değiliz ama kaşlarımız yatıktır. Mehmet beyin ruhu şad, mekânı cennet ola inşallah...

24 Ağustos 2022 / GEÇEN YIL BU ZAMANLAR Prof Dr. Abdülkadir DONUK'u kaybetmiş olmanın üzüntüsü içindeyiz. 74 yaşında, kemal çağında rahmet-i Rahman'a kavuşan Abdülkadir beyi 53 yıl önce fakülteye başladığım 1969'da tanımıştım. Rahmetli İbrahim Kafesoğlu'nun asistanıydı. Sık sık bizim Türkoloji koridorundan geçer, Tarih bölümüne doğru yürürdü. Kravatsız, sportmen ve rahat tavırlı böyle bir gence bilim adamı adayı demek kolay değildi ama aradan geçen yıllar bu çekik gözlü, Asya çehreli ağabeyimizin zaman içinde bizi dahi yakından takip ederek akademisyen olmamız yönünde teşvik ettiğini, sahiplendiğini memnuniyetle ve şükranla fark ettik. Mütevazı, efendi, sakin mizaçlı, mütebessim ciddiyeti içinde tavizsiz milliyetçi Abdülkadir Bey'in, ruhu şad olsun.

25 Ağustos 2019/ Dr. Erol MÜTERCİMLER, Haber Türk kanalındaVeyis ATEŞ'in sorularını cevaplandırdığı programda önemli yorumlar yaptı, "Tek derdim,ülkem..Tarih ve coğrafya kaderdir. Akıl oyunu akıl oyununu bozar. Akıllı oyunu da akıl oyununu bozar. Strateji, benim ne düşündüğümü karşımdakinin de düşündüğünü bilmektir." dedi. "Türkiye'nin geleceğine kurulan komplolara karşı" hazırlıklı olunması gerektiğini hatırlattı.

23 Ağustos 2019/ NASIL BİR ÜLKEDE YAŞIYORUZ ? Onar yahut yirmişer yıllık / nesillik dilimlerle yakın siyasi tarih, bir asır iki asır üç asır geriye doğru belgelerle yorumlanmadan ileriye doğru sağlıklı adımlar nasıl atılacaktır ? Viyana'dan günümüze doğru olup bitenler üzerine ekonomi, tarih, sanayi, tarım, eğitim, hukuk, ilahiyat..v.b. sahalarda 33 x10 x10=3300 yahut 1000,1500 doktora yahut yüksek lisans tezi yapılmamışsa yakın tarihten nasıl ders alınacaktır ?

26 Ağustos 2021  · 50 YIL ÖNCESİNE AİT BİR HATIRA... Bugün 952. yılını idrak ettiğimiz Malazgirt Zaferi'nin 900. yılında, Ağustos 1971'de İstanbul Üniversitesi ve Çapa Yüksek Öğretmen Okulu Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü 2. sınıf öğrencisi 19 yaşındaki M. Mehdi ERGÜZEL'in, "Türk Milli Talebe Federasyonu-TMTF'nin Türk Gençliği" isimli dergisinde yayınlanan "Malazgirt Rüyası" isimli (6+5 duraklı 11'li hece ile yazmaya çalıştığı) şiirinin, hatırlayabildiğim ilk iki dörtlüğünü tebessümle, duygulanarak arz ederim; hem de 50 yıl sonra :

MALAZGİRT RÜYASI / Cuma sabahıydı,Türk otağında, / Şehitlik rütbesin isterdi Hakan..

Gaziler duramaz olmuş atında,  / Korkusuz gözlerle semaya bakan

Hey gidi yiğidim,atıl bir daha vur, / Yaradan bunu ister sizlerden,

Anadolu yaylasına olmalısın sur, / Taşıyor Allah sadası sinelerden...

26 AĞUSTOS 1071’DEN 26 AĞUSTOS 1922’YE…

Vefatının 31. yılında destan şairimiz N. Yıldırım Gençosmanoğlu'nu rahmetle anıyor, günün mana ve önemine istinaden hem de mübarek Cuma günü rahmetlinin Malazgirtle ilgili muhteşem şiirinden ilk mısraları hatırlıyorum : “ Aylardan Ağustos, günlerden Cuma  / Gün doğmadan evvel İklim-i Rum'a Bozkurtlar ordusu geçti hücuma / Yeni bir şevk ile gürledi göklerYa Allah bismillah Allahü ekber”

26 Ağustos 2015 / Milliyetçilik ve dava adamlığı, babadan oğula intikal etmez.. Bu bir ruh akrabalığıdır ki uykusuz gecelerin, derin ıstırapların, gözler kızarırcasına okunan binlerce sayfa makale ve kitabın, dinlenen sayısız sohbet ve konferansın, katılınan şehit cenazelerinin, Yusufiye hatıralarının mahsulüdür ki yarım asırlık tecrübe yaşamayanlar anlayamazlar..Gündelik nefsani gelişmeler, idealleri ve fikri hareketleri gölgeleyemez..Kimseyi kınamıyoruz, kimsenin yanında veya karşısında değiliz. Cephemiz, milletin değerleridir..Âkif'in dediği gibi :"Değil mi ki cephemizin sinesinde birdir vuran yürek, yılmaz.Cihan yıkılsa emin ol, bu cephe sarsılmaz.”

Bu geçen yarım asra yaklaşan zaman içinde biz neler gördük neler..Hayırlısı olsun...Millet yaşasın..Fertler fanidir. Davalar fertlerle kaim değildir....

26 Ağustos 2015  · BİR ZAMANLAR HAYALİMDE BİR EV VARDI…

Şu alt katta bir kitapçı dükkânım, orta katta kahve keyfim, üstte sohbet zevkim, arka bahçede vişne ağaçlarım olaydı..Rahmetli babam ve amcamın gençliğinde Zile'de bu imkânlar vardı ama felek tadını vermedi, her şey tarümar oldu...Demek ki mevcudun kıymeti bilinmeli , şükredilmeli, tûl-ı emele kapılmamalı....Mevla neylerse güzel eyler...

27 Ağustos 2021/ BİR ZAMANLARDAN  HATIRLAMALAR…

Erdem Koleji'nde bugün; Sakarya Üniversitesi'nden emekli, İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehdi Ergüzel ''Öğretmenin Dünyası'' konulu bir seminer verdi. Öğretmenlerimizin sorularıyla renklenen seminerimiz, ideal öğretmenin vasıfları üzerine değerlendirmeler yapılarak devam etti ve hocamız genç meslektaşlarına tavsiyelerde bulundu. Prof. Dr. Mehdi Ergüzel hocamıza katılımı için teşekkür ederiz.