Yaşayan Türkçede çok tartışılan bir dil bilgisi kuralı: Cami sözcüğü sesli harf ile başlayan bir ek aldığı zaman, camii, camiin, camie biçiminde mi yoksa camisi, caminin, camiye şeklinde mi yazılmalı?
Bu kelimenin cami-camii-camisi; camiin-caminin; camie-camiye şeklindeki yazımlarını çok sık görüyoruz. Cami tabelalarında ise CAMİİ şeklinde yazım çok yaygın. Beştepe Millet Camii, Erbaş Camii, Ulu Camii gibi. Diyanet Başkanlığı bu şekilde yazılmalı diyor sanıyorum.. Elmalı Köyü Camisi şeklinde yazılmış birkaç tabela da gördüm. Diyeceğim o ki camisi şeklinde söyleyenler olduğu gibi aynı şekilde yazanlar da var . Sözcüğü dileyen dilediği gibi kullanır fakat “sözcüğün doğrusu camii, camiin, camie biçiminde yazılandır; camisi, caminin, camiye yazılışları yanlıştır” diye üstten üstten ve de baskılı tartışmalara girmek de bir başka yanlış. Bu bence kendisini üst düzey Türkçeci görenlerin görüşü. Bunlara entel takılanlar da diyebiliriz.
Prof. Dr. Talat Tekin, bu konu hakkında yıllar önce bakın ne demiş:
“Bu sorun, bilindiği gibi, eski dilden, Osmanlıcadan kaynaklanan bir sorun, başka bir deyişle, cami, bayi, mevki, terfi, sanayi, irtica vb. gibi sonu ayınlı Arapça kökenli sözcüklerin Türkçede eklenme durumunda nasıl söylenmeleri gerektiği sorunudur. Ayın, Arapçadan bir ünsüz harf olduğu için bununla biten sözcükler, Türkçede bu ses söylenmediği halde, ünsüz ile biten sözcükler gibi işlem görürdü. Medrese öğrenimi görmüş olan mutlu azınlık, yalnız yazıda görülen bu ayının hakkını vererek camii, camie, camiin der ve bu söyleyişleri doğru sayar, öğrenim görmemiş geniş halk yığınları ise bunları ünlü ile biten Türkçe sözcükler gibi çekime sokar, yani camisi, camiyi, camiye, caminin diye söylerdi. Bu söyleyişler Osmanlı okumuşuna göre galat, yani yanlış, okumamış halk yığınlarına göre ise doğruydu.
“Yazı devriminden sonra bu gibi sözcüklerdeki ayınlar, doğal olarak yazıda da görünmez olduğu için camisi, camiyi, camiye, caminin söyleyişleri aydınlar arasında da yaygınlaştı ve işte ondan sonra Osmanlıca yanlısı aydınlar ile Türkçe yanlısı aydınlar bu konuyu tartışmaya başladılar.
“Aslında bu tartışmalar hiç de yeni değildir. Bunlar en azından Dil Devrimi yıllarına kadar gider. Öz Türkçeci Ataç, 1940’lı yıllarda camisi, camiyi, camiye, caminin söyleyişlerini, haklı olarak, doğru sayar ve bunları savunurdu...” (Prof. Dr. Talat Tekin, “Camii Değil, Camisi...” görüşünü yıllar önce ifade etmişti :Cumhuriyet, 16.04.1997).
Latin alfabesine geçince “Kelime sonundaki ayn ve hemze Türkçede telaffuz edilmediği halde, kelimeye bir ek takıldığı zaman bugünkü standart Türkiye Türkçesinde kelime sonunda sanki bir harf varmış gibi eki ona göre koyuyor ve yazıda bir kesme konduruluyor, ms. cami’i yahut menşe’i. Fakat halk dilinde ve gittikçe umumi konuşma dilinde çok kullanılan kelimelerde bu kaide ihmal edilmiş ve unutulmuştur. Yukarıda gösterdiğimiz misalden bu gelişimin çok eskiden başladığı belli olur. Başka misaller: ...otobüslerin de ikinci mevkisi var (Fürüzan, 1981). Adamı şikayet edip terfisine neden oluyor (İ. Aral, 1997).”
Sözcüğü camie, camii, camiin... biçiminde yazanlar “Efendim, aslı budur!” diye direnirler. Hangi aslı, Arapçası mı? Bir sözcüğün aslı ya da doğrusu, alındığı dildeki kullanılış biçimidir. Türkçenin “Osmanlıca” diye adlandırılmasına; Arapça ve Farsçadan alınan sözcüklerin o dillerin kurallarıyla benimsenmesine karşı çıkan Ali Suavi (1839-1878) “Yabancı dillerden sözcük alınabilir ama dilimizin kurallarına uyarlanarak kullanılır” demiyor muydu?
Dilimizin bir özelliği vardır: iki sesli harf yan yana gelmez; o yüzden sesli bir harfle biten bir kelimeye sesli bir ek getirileceği zaman araya “n, s, ş, y” sessizlerinden biri girer, dereye, deresi, deresine, ikişer, yedişer gibi...
Bizim gırtlak veya geniz yapımız da bu ayın harfini sesletmeye elverişli değildir aynı zamanda bu sesi gösterecek harfimiz de yok. O nedenle, camie, camii, camiin... yazanlara sorsanız:
“Nereye gidiyorsun?”
“Camiye.”
“Namazı hangi camide kılıyorsun?”
“Kocatepe Camisinde.” yanıtını verirler.
İşlerine geldiğinde “Halkın gündelik diline girmiş yabancı sözcükler Türkçedir” diyen Ziya Gökalp’in arkasına sığınanlar, cami sözcüğüne gelince halkın konuştuğu gibi konuşurlar da niye halkın yazdığı gibi yazmazlar?
Dili, dilciler değil, halk yapar; kullana kullana pekiştirir. Dilcinin görevi halkın pekiştirdiği dili kurallaştırmaktır. Çünkü dil kurallardan değil, kurallar dilden çıkar. Bu konuyu araştırırken Youtube'de yine iki farklı görüşü ile karşılaştım. Çevirmen Levent Cinemre camisi yazımını doğru bulurken Sevan Nişanyan camii şeklinde yazılmalı görüşünü savunuyor.
Sonuç olarak her iki görüşe de saygım var ama ben sadeleştirilmiş ve halkın benimsemiş olduğu şekliyle camisi, camiye , caminin yazımlarını kullananlardan yanayım. Entel, üst düzey Türkçeciler varsın ısrarla camii, camie şeklinde söylemeye ve yazmaya devam etsinler.