Bugün sizleri bir Alman teolog ile tanıştırmak istiyorum...

Dietrich Bonhoeffer.

Almanya’da baskıcı yönetime karşı direnişin önemli isimlerinden biri olan bir Lutherci papaz, ilahiyatçı ve... “Aptallığın Teorisi” nin de babası.

Genç yaşta dine büyük ilgi gösterdi, ilahiyat eğitimi aldı ve 21 yaşında iken doktorasını tamamladı. Birçok ülkeye seyahat ederek farklı mezhepler ve uluslar arasında kilise birliğini güçlendirme çalışmalarına katıldı.

Hitler’e karşı yapılan bir suikast girişimine katıldığı gerekçesiyle 1943 yılında tutuklanarak hapsedildi.

Hapishanede geçen süre zarfında Bonhoeffer, şairler, sanatçılar ve düşünürlerden oluşan ülkesinin nasıl bir korkaklar, düzenbazlar ve suçlular kolektifine dönüştüğünü düşünmeye başladı. 

Sonunda, sorunun kökeninin kötülük değil, aptallık olduğu sonucuna varacaktı.

Çizgi romanlarda ve aksiyon filmlerinde karanlık kıyafetler giyen, acımasızca öldüren ve şeytani planlarını uygularken kahkahalar atan kötüleri hemen tanırız... Gerçek hayatta da kötüleri biliriz. Ancak ne kadar kötü olurlarsa olsunlar, en büyük tehdit onlar değildirler. Çünkü kötülük açığa çıktığında, ona karşı birleşmek ve mücadele etmek mümkündür.

Aptallık ise bambaşka bir sorundur. Onunla mücadele etmek çok daha zordur ve bunun iki sebebi vardır;

-       Toplumun aptallığa karşı çok daha hoşgörülü olmasıdır. Kötülük ciddi bir ahlaki kusur olarak görülürken, aptallık genellikle hafife alınır.

-       Aptal insanla mücadele etmek neredeyse imkânsız. Tartışarak yenemezsiniz, mantığa da kapalıdır. Daha kötüsü, inkâr edilemeyecek gerçeklerle yüzleştiğinde gerçeği kabul etmek yerine öfkelenir ve saldırganlaşır.

Aptallığın en büyük özelliği, çoğu zaman GÜÇLE el ele gitmesidir.

Bonhoeffer “Daha yakından bakıldığında, kamusal alandaki her büyük güç dalgasının —ister siyasi ister dini olsun— insanlığın büyük bir kısmını aptallıkla enfekte ettiği açıkça görülür” diye yazar.

Aptallık Toplum Mühendisliği Sonucunda Oluşur

Bonhoeffer’a göre aptallık, doğuştan gelen bir entelektüel eksiklik değil, bireyin düşünme sorumluluğunu bilinçli olarak terk etmesiyle ortaya çıkar. Totaliter rejimler, sorgulama yetisini baskılayarak veya yönlendirerek bireyleri edilgen ve itaatkâr hale getirir. Böylece aptallık, bireysel bir kusur olmaktan çıkıp toplumsal bir soruna dönüşür.

Ona göre zeki insanlar bile bu duruma düşer. Çünkü bu, akıl kapasitesinden çok bireyin içinde bulunduğu sosyal ve politik bağlama bağlıdır. Baskı altındaki bireyler, kendi muhakemelerini askıya alarak güçlü figürlerin söylemlerini sorgulamadan kabul eder. Bu da toplumun manipülasyona açık hale gelmesine yol açar.

Bu durum iki şekilde işler.

Birincisi, aptallık birinin makam sahibi olmasını veya otorite kazanmasını engellemez. Tarih ve siyaset, aptalların zirveye yükseldiği ve zeki insanların dışlandığı örneklerle doludur.

İkincisi, iktidarın doğası, insanların bağımsız düşünme, eleştirel akıl yürütme ve muhakeme gibi yetilerini teslim etmelerini gerektirir.

Bonhoeffer’a göre, bir kişi sistemin içine ne kadar dahil olursa, birey olma özelliği o kadar silikleşir.

Başlangıçta zeki ve sağduyulu politikalar üreten, karizmatik ve heyecan verici bir figür, iktidara geldikten sonra aptallaşır. Sanki “sloganlar, klişeler ve benzeri şeyler onu ele geçirmiştir.”

Güç, insanları otomata dönüştürür.

Akılcı ve eleştirel düşünen kişiler bile, artık sadece ezberlenmiş cümleler okur.

Beyinleri yerine gülümsemelerini devreye sokarlar.

Bir siyasi partiye katıldıklarında düşünmek yerine, sorgusuz sualsiz uymayı tercih ederler.

Güç, insanın zekâsını tüketerek geriye yalnızca hareket eden bir kukla bırakır.

Aptallığın Teorisi, geçerliliğini hala korumaktadır.

Çünkü günümüzde de gerçeğin çarpıtılmasıyla hipnotize edilmiş ve özgür düşünme yetilerini yitirmiş milyonlar toplumları şekillendirmeye devam ediyor

Toplumların akıl tutulması ve bunun getirdiği tehlikelerden korunması için “Bireylerin eleştirel düşünme becerilerini geliştirmesi ve özgürlüklerine sahip çıkması” hayati önem taşımaktadır.

İşte Atatürk’ün “bütün ümidim gençliktedir” dediği gençler düşünüyor, sorguluyor ve özgürlüklerine sahip çıkıyorlar.

Karartılan geleceklerini aydınlatmak istiyorlar.

Artık haksızlık karşısında susmuyor ve baskılardan korkmuyorlar.

Vergi verip vatandaşlık görevini yapmanın gönül rahatlığıyla haklarını arıyorlar.

İktidar ise korkunun ve çaresizliğin girdabında hukuku sopa olarak kullanmaya çalışıyor.

Ama onlar da biliyorlar ki korkunun ecele faydası yok.

İktidara tavsiyem, geleceğimizin teminatı gençlere saldırmak yerine onlara :

Ey Türk gençliği !

Kulak ver de beni dinle

Doğduğundan beri seninle uğraşıyorum

Bizden başka iktidar görmedin ama tüm çabamıza rağmen

Kindar olmak yerine insanlığı,

Dindar olmak yerine ahlaklı olmayı seçtin,

Bana biat etmek yerine özgürlük bayrağı açtın.

Şimdi 23 yıllık yolun bu çıkışsız tünelinde

Bari arkadan itme...

Gidiyoruz işte, bayramın olsun.”  diye seslensin ve sandığı getirsin.

Sandıkla gittiklerinde her şeyin daha güzel olacağını görecekler.

12.4.2025 Çorlu