Diyarbakır’ın merkezine yakın bir köyde henüz 8 yaşında olan bir kız çocuğu Kur’an kursundan çıkıp evine giderken kayboldu.

Köyde toplam 450 kişi oturuyormuş. Herkes birbirine akraba ya da hısım.

21 nci yüzyılda birey olamamış kişilerin oluşturduğu feodal bir topluluk.

Herkes olanları biliyor ama konuşmuyor ya da konuşamıyor.

Bir çocuk öldürülmüş ancak Hepsi üç maymunu oynuyormuş.

İnsanın insanlıktan çıktığını ispatlarcasına duyarsız, bencil ve acımasız.

Vicdanları tatile çıkmış,

Doğruluk, hakkaniyet, cesaret, yalan söylememek gibi ahlaki unsurların gölgesi bile yok.

Herkes kör, herkes sağır ve herkes dilsiz.

Ve kolluk kuvvetleri kaybolan çocuk için seferber oldu.

Her yer arandı, insanlar sorgulandı, teknik takipler yapıldı ama 19 gün boyunca bulunamadı.

Sonunda Narin, dere kenarına bırakılmış bir çuvalın içinde ölü olarak bulundu.

Daha önce aranan bir yerdi. Ancak üçüncü aramada bulunmuş.

Otopsi ve diğer işlemlerin peşinden toprağa verildi.

Kendini öldürenlerin köyünde ve en acısı da tabutunda gelinlikle.

Çocuk daha sekiz yaşında. Bu hafta ilkokula gidecekti.

Tabutuna önlük değil gelinlik koymuşlar.

Dirisini değil ölüsünü çocuk gelin yapmışlar.

Narin’i bir kez daha öldürmüşler.

Bu nasıl bir zihniyettir?

Narin ilk ve/veya son mu? Maalesef ne ilk ne de son.

TUİK’in 2016 yılı verilerine göre 2008-2016 yılları arasında 104 bin 531 çocuk kaybolmuş.

Yani gündelik kayıp  35 çocuk.

16 ülkenin nüfusundan fazla.

Bizim bildiğimiz ve günlerdir aranan yalnızca biri.

Diğer 34' ünden haberimiz bile yok .

2016-2024 yılları arasında kaybolan sayı ise bilinmiyor çünkü TÜİK 2016’dan beri kayıp çocuk sayılarını açıklamıyor.

Demokrasiye geçtiğimiz için (!)  o paylaşımlar eski Türkiye’de kaldı.

Eski Türkiye dedim de:

Eski Türkiye’de çocuklar akşamlara kadar dışarıda oynardı,

Hangisinin annesi çağırırsa hep beraber o eve gider, ne hazırlanmışsa yerlerdi.

Herhangi bir eve girdiğinde çocuğun başına bir şey gelir mi endişesi duyulmazdı.

Mahallenin çocukları bütün mahalleli tarafından korunurdu.

Yazları Kur’an kursuna da gidilirdi ama “çocukların başına kötü bir şey gelir mi acaba?” düşüncesi bile iğrençti.

Babalar sevgilerini gösteremez ama çocuklarını uykuda severdi ,

Anneler belki sık sık sarılmaz, arada bir döver ama çocuklarının üzerine titrerdi.

Nereden nereye...

Bugün çocukları kötülüklerden nasıl kurtarırızı tartışıyoruz.

Narin’leri nasıl yaşatırız?

-       Öncelikle anne-baba olma yeterliliği olmayan kimselerin çocuk sahibi olmasını engellediğimizde,

-       Çocuk gelin adetini bir hastalık sayarak kökünü kuruttuğumuzda,

-       Yetiştirip gelecek sağlayabildiğimiz sayıda çocuk yaptığımızda,

-       Çocukları birer birey olarak görüp yetiştirdiğimizde,

-       Çocuklarımızı merdiven altı hurafe merkezlerine teslim etmediğimizde

-       Damdaki hayvanlarımıza ve garajdaki arabalarımıza gösterdiğimiz özen ve dikkati çocuklarımızdan esirgemediğimizde,

-       Hukuku ve ahlakı tüm ülkeye egemen kıldığımızda Narin’lerin yaşamasını sağlayacağız.

Dünyada, çocuklarına bayram armağan edilen bir ülkenin varisleri olarak ülkenin en ücra köşesinde bile açan çiçeklerin solmasına ya da koparılmasına müsaade etmeyelim.

Kendi çevremizden başlayarak….

10 Eylül 2024