Nihayet, on bir ayın sultanı Ramazan-ı Şerif de geldi, içimizden ve dışımızdan bizi şenlendirmek için arz-ı selam eyledi.
Şubat 2025 / Ne hikmetse, belli yaştaki büyükler, hep eski Ramazanları veya çocukluktaki zamanları hatırlıyorlar. Ben de öyleyim. Hafızama ilk takılan, nedense, Amasya Kalesindeki Belediye Bandosundan Ramazan akşamlarına doğru dinlediğimiz şehrin her tarafından işitilen konserler…Sonra iftar telaşını takiben arkadaşlarla mahalleye en yakın camiye Teravih namazı için koşturmacalarımız.. Taşova’daki günlerimizde rahmetli annemin hazırladığı güzel yemek kokularıyla buğulanmış fakir evimizde zengin duygularla gözümüz pencerede, tepeden iftar topunun atılmasını bekleyişlerimiz…Su ve besmeleyle ile açılan oruç, bizi itibarlı kılmıştır, artık büyümekteyizdir. Ah o anneler, nineler, teyzeler, ağabeyler, ablalar, …nerelerdesiniz ? Ya hasretle beklenen Bayram günleri, ceplerimizi kabartan harçlıklarımız ? Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer…Mübarek ola efendim…
Şubat 2025 / Gözlerimle Hasbihal…
Bir nice zamandır sağ gözüm bana küsüp duruyordu. Onun gönlünü almak ve rahatlatmak için mütehassıs hekim ve hekimelere danıştım. Sonunda gün verip masaya yatırdılar, yüksek ışıklar altında, yeni teknik vasıtalarla, gözceğizimi incitmeden, yorulan taraflarını tedavi edip bir de uygun lens / mercek yerleştirilerek münasip damlalar ve krem ile dikkatle takibimi istediler.50-60 yıl içinde binlerce sayfa okuyan bir gözün yorulmasının normal olduğundan bahisle 40 gün içinde şifa bulması için sağ gözüme okşayıcı bir hassasiyet göstermem tembih edildi.
Bu vesile ile ameliyatı yürüten İstanbul Haydarpaşa / Eski GATA’daki Sağlık Bilimleri Üniversitesi 2.Abdülhamid Han Eğitim ve Araştırma Hastahanesi Göz Kliniği doktorları Doç.Dr. Ceylan Uslu DOĞAN hanımefendiye, onun yönetiminde uygulamada yer alan Dr. Âdem ÇABAK beye, kontrollerde ilgi ile takip eden Dr. Fatma Hanıma, Dr. Mesut Beye, Dr. Ege beye, güleryüzlü ve titiz hemşire hanımlara teşekkürlerimi ve şükranlarımı arz ediyorum. Sağ olsunlar, gerekeni yaptılar. Şimdi gözlerimin içi gülüyor. Hamdolsun. “Allah sağ gözü sol göze muhtaç etmesin” desek de devletimizin kanatları altındaki alanında iyi yetişmiş her nesilden doktorlarımız sağ olsun.
Şubat 2025 / İKİNCİ CEMRE; DÜN SUYA DÜŞMÜŞTÜR. HAYIRLI UĞURLU OLA.
Eskilerden alınan haberlere göre; "İkinci Cemre" sulara düşüyormuş.
Suların haberi var mı acaba ?...Duyunca bir hafta sonrası için toprağa haber vermeliymiş...
"Yüksek yüksek tepelerde.." buzlar çözülmüş, saydam satıhların arasından ışıl ışıl sular, ağaçların köklerinden gövde ve dallarına yürümektedir. Aceleci erik ağaçları beyaz beyaz çiçeklenmekte ve ne yazık ki aldanmaktadır. Bu bahara hazırlık telaşı, toprağın buğulanacağı gelecek Cumartesiyi beklemektedir. Nevruz hasreti, Ergenekon buzlarının kırılacağı YENİ GÜN' lere hazırlanmaktadır. Tabiatın şenliğini, Karacaoğlan'dan dinlemeli : "Çukurova bayramlığın giyerken, / Çıplaklığın üzerinden soyarken, / Şubat ayı, kış yelini kovarken, / Cennet demek, sana yakışır, dağlar/ Karacoğlan, size bakar sevinir, / Sevinirken kalbi yanar göyünür / Kımıldanır hep dertlerim, devinir / Yas ile sevincim, yıkışır, dağlar !..."
BALKAN HARBİNİ ve MÜBADELE’Yİ UNUTMAMAK…
100 küsur sene önce gafletlerle ve hatta hıyanetlerle kaybettiğimiz Rumeli'deki 500 yıl Türk-İslam diyarı yaptığımız vatan topraklarını aradan bin yıl geçse de unutamayız. Unutmak , dedelerimize ihanettir...Yahya Kemal'in dediği gibi , "eski vatan toprakları kıyamete kadar" hatıralarımızda ve hafızamızda yaşamaya devam edecek. Gaflete düşer ve milliyetimizden şüphe edenlerin zaaflarına inanır gibi olursak bugünkü vatan toprakları da altımızdan çekiliverir de biz anlayana kadar "Atı alan Üsküdar'ı geçer..Üsküdar'a giden yolları iyi denetlemeli, kuş uçurtmamalı.. Devam etmiyorum....Sözün tamamı aptala söylenir. Ârif olan anlar...
Şubat 2024 / KÜÇÜK AĞA'nın BÜYÜK YAZARI TARIK BUĞRA...
Kendisini 1969-70 arasında, öğrenciliğimizde, Tercüman'ın Cağaloğlu'daki eski binasında rahmetli Kabaklı Hoca ile müştereken kullandıkları odada tanımıştım. Okuyucu mektuplarını bize inceleten ve tasnif ettiren Hoca bizi ona "öğrencilerim" diye tanıtmıştı. Ciddi, pek de gülümsemeyen karizmatik bir görünüşü vardı. Rahmetliyle son röportajı da galiba ben ve Muhsin Karabay birlikte yapmıştık. Vefatından bir yıl önce 93 Şubat'ı olabilir. Kaloriferi arızalı gibiydi. Sohbetle ısınmış, Şubat soğuklarında Zümrütevler'deki evinde gün boyu çekim yapmış, saatlerce konuşmuş, çaylar içmiştik. O zaman güler yüzlü ve biraz da yorgundu... Bu Mülakatı Türk Edebiyatı Dergisinde yayınladık. Rahmetlinin Eserleri mutlaka okunmalıdır.. Allah rahmet eylesin.
Şubat 2015/ Keşke...Hatay,Kıbrıs.. olur da Halep, Musul ,Kerkük neden olmaz ?
" Şu yakın suların kolu neden bükülmez? Fırat niçin ,Aras niçin, Dicle niçin benden doğar, bana dökülmez...? " diye soran Arif Nihat Asya haksız mı ? Şairin sadece "Fetih Marşı" şiirini, orda burda okumak yetmiyormuş, demek ki...
Şubat 2015 / Bazılarına sormalı : O zamanlar istihbarat görevlerini yapmasalar mıydı ? Meydan yabancıların adamlarına mı kalaydı ? Devlet tedbirini almayacak mıydı ? Dünyada hangi devlet geleceğini tesadüflere ve başkalarına bırakır ? Yahudiler ve cahiller, niye II.Abdülhamid'i sevmezler ? İstihbaratı güçlü olduğundan...
Şubat 2021 / Rahmetli Ayhan İNAL’ın hafızasında yüzlerce şiir vardı. Kendisini son 25-30 yıl içinde defalarca dinledim. Son 50-60 yılın büyük şairlerini, fikir adamlarını tanımış, dinlemiş, millî hassasiyetleri yüksek bir insandı. Gür sesiyle kendini dinleten, güler yüzlü, kibar ve mütevazı bir şahsiyetti. Sakarya Üniversitesinde 1999 yılında düzenlediğimiz bir şiir akşamına, beni kırmayıp gelmişler; Rahmetli B.Sıtkı ERDOĞAN ve Rahmetli Dilaver CEBECİ ile birlikte dinleyenleri şad u hurrem eylemişlerdi. Allah rahmet eylesin.Ruhu şad, mekânı cennet olsun. "Gelimli gidimli dünya; son ucu ölümlü dünya..."
Şubat 2014 / Anadolu Selçukluların ilk başkenti İznik, 1075 'te Malazgirt'ten 4 yıl sonra Kutalmışoğlu Süleyman Bey'in Türk milletine hediyesidir. İznik Gölü'nün ne kadar güzel olduğunu bin sene önce anlamış ve bu muhteşem tabiatın kenarına sevimli bir şehir kurmuşlar..Zaman zaman Haçlıların eline geçse de kader onu bize bırakmış..Kıymeti bilinmeli ...Yandaki resim ise Fetihte bize yardım eden Kırgızların hatırasına Orhan Bey tarafından yaptırılan türbe ve yakın zamanlarda dikilen bir Kırgız savaşçısı heykelidir...
Ocak 2018 / KUTULAMARE dizisinin 2. bölümü, heyecanla, gönlümü eze üze devam ediyor... Ayağı yaralı deli yiğit adeta benmişim sanıyorum. Yapımcıları tekrar tebrik etmeliyiz.Türk Tarihi baştan sona dizi filmlere konu olmalıdır. Bu işi yapacak senaryo kadroları,teknik ekipler yetişmiştir. Yarışmalar açılmalıdır. Büyük ödüller konulmalıdır.
Yeni yetişecek nesiller hem "millî romantizmin idraki" ne hem de"millî realizmin ve romantizmin şuuru"na varmalıdırlar inşallah. Ümitliyiz. Şu sıralarda bir taraftan da Zeytindağı kitabından sonra Falih Rıfkı'nın Çankaya'sını okumaya başladım. O zamanları yaşayanlardan okumak filmi seyrederken başka türlü tesir ediyor. Hayırlısı olsun.. Allah her devirde Mehmetlerimizi korusun...
1987'nin Ekim'inde, kendilerini rahmetli eşi Nida Tüfekçi ile yaşadıkları Küçükyalı'daki evlerinde ziyaret etmiş, Türk Edebiyatı Dergisi'nde yayınlanmak üzere "Türk Musikisi" ne dair bir mülakat sırasında, iki saat kadar misafirleri olmuştum. Ruhları şad olsun...
Ocak 2021 / Bence "Doçentlik kriterleri" yayın ve mülakatla güçlendirilmekle kalmayıp "Prof.Dr."kadrosuna atanırken de-beş yıl bekleme şartı kaldırılarak-o alanın Türkiye çapında en az on yıl kıdemli, on kitap sahibi, on doktora yönetmiş, on hocasının huzurunda adaylar,"eser inceleme ve mülakattan oluşan" mükemmel ve çetin bir ihtisas sınavına tabi tutulmalı ki bilimsel rekabet artsın, yeni ve orijinal çalışmalar ilim âlemine çıksın. Türkçeyi kullanabilme yeteneği baraj olsun. Ne dersiniz?
Ocak 2021 / Bir zamanlar bir kuruşun dörtte biri de vardı.
Ben bunun kardeşini tanıyorum yahut abisini : 40 para...O da 1 kuruştu. Delikli sarı yüz para ise 2.5 kuruştu ve nihayet itibarı sarsılarak devam eden 5 kuruş. 1958'de ilkokula başlamadan önceki yaz ve sonraki 5-6 yıl, yahut ilkokul boyunca bu paraları kullandım. 10 kuruşun pratik olan büyüğü 25 kuruştu ve gümüş rengindeydi, kıymetliydi. Çocuklar için en sevileni, 1 lira / 100 kuruş, en gurur verici ve bozuk paranın lideri kâğıt paralar ise, zenginlik timsaliydi ..Sarı 2.5'luk, lacivertimsi 5'lik, yeşile çalan 10'luk, elimize ve cebimize bayramdan bayrama, zengin ve cömert akrabamızın elini öptüğümüzde avucumuza, başımız okşanarak konurdu. Daha büyük paralar, ellilik, yüzlük ne renkti bilmem, mor binlik ise Kaf dağlarında olduğu sanılan bir efsane kuştu. Ülke fakirdi ama ben, bizim akraba büyüklerini hep zengin sanırdım. Bazılarının ceket ve pantolonları yamalı fakat temizdi. Meğerse o ruh ve karakter zenginliği, güler yüzlerinde, mahzun ve uslu çehremin üstündeki başımı okşayan müşfik ve merhametli ellerindeymiş.. Bunları 60 yıl sonra hatırlarken ve yazarken niye gözlerim doluyor ve dalıp gidiyorum ki ? Biz yoksa biraz da hatıralarımızla mı yaşıyoruz ?
Şubat 2018 / Ölüleri hayırla yad etmek bizim geleneğimizde var. Devlet adamlarımız hakkında belgeye dayalı olarak siyasi tarihçiler değerlendirme yapmalıdırlar. Burada benim tercihlerim bir başka arkadaşın sert üslubuyla mukabele görürse doğru bulmam. Benim onların alanlarında sert üslup kullanmayışıma karşılık onların da bu ölçüye dikkat ettiklerini düşünürüm.. Bir başkasını yönlendirmeye çalışmak, hele bizim nesilden birini, pek isabetli bir yaklaşım değil. Soruların görüşme alanı burası değil, çay sohbetidir, o yüzden sert ve kırıcı ifadeleri, yorum yapmadan siliyorum. Üslup prensiplerime uymayan yorumların alanı farklıdır. Yoksa ben bildiğim her konuda sabırla dinler ve konuşurum ama didişmem. Benim saygıdeğer bulduğum kimselere, muhatabım, benim ev sahibi olduğum burada, niçin sert ifade kullansın ki ? Sözlerim, nezaketine değer verdiğim eski öğrencilerime ve arkadaşlarıma değil.. Bu fani fikir âlemine gelenler olur, gidenler de olur. İnşallah çok sayıda kitaplar, makaleler yazılır ve biz de okur istifade ederiz..
Şubat 2015 / TRT HABER'de "GÜLHAN'ın GALAKSİ REHBERİ" nde ÇİN-2 Bölümünde Şanghay'da, "Doğu Türkistanlı Yeni Uygur Türkleri "soydaşlarımız pazarda gösteriliyor.Gözlerim dolu dolu seyrediyorum..Ayrıca indirip paylaşan olsa da bir daha görülse..Gülhan Hanım,delikanlıya Türkiye'den geldiğini söyleyince genç" Büyük Türkiye..diyor, Uygur ile Türk kardaştır, diyor, yahşı olun diyor,selamünaleyküm, diyor, yarım ağız yarım ihtiyatla, burada huzur yok diyor..." Gülhan Şen Hanım, çehresinden ve güleryüzlü ,seviyeli neşesinden, nüktelerinden de anlaşılacağı üzere , asil bir Balkan çocuğu,ailesiyle Türkiye'ye gelmişler bir zamanlar...Şanghay'da konuştuğu Uygur Türklerinden ayrılırken ;...... " Soydaşlarımıza veda ediyoruz,ikramlarına teşekkür ediyoruz." diyor.Yanlış anlaşılma kompleksine,ne derler çekingenliğine kapılmıyor. Cimri Çinliler, lokma bile veremiyor.Kültür farkı..Oradaki Türkler resmen 8 milyonmuş, yalan..Yani yüzde yarımmış.En az yüzde beş..30 milyonun üzerinde..Büyük millet, yüzde 95'ken , yüzde beşten rahatsız olmaz, memnun olur hatta gurur duyar.Tebaa-yı sadıka bile der..Osmanlı gibi. Şanghay'ın manyetik trenleri 430 km. hızla gidiyor...Bizimkilere ithaf olsun...Kahire'nin Esma'sına ağlayanlar biraz da buraların Mihray'larına,Berna'larına, Sahibe'lerine ,Aldülmecid'lerine kulak vereydiler ne iyi olurdu...Ağlamakla siyaset olmaz. Çatık kaşla, ciddiyetle, merhametle olur. Türk de kendisi gibi davranır..Mayasından getirdikleriyle ilme, ahlaka, şahsiyete doğru gider.Kendini yonta yonta,kaba taraflarından sıyrılarak kemale erer...Ecdadımız öyleymiş,
Şubat 2015 / Bence, bir zamanlar bu evlerde; ak sakallı dedeler, ak yazmalı nineler, oyalı tülbentli anneler, burma bıyıklı babalar; teyze, yenge ve halalar ; abi, abla, dayı, amca, bacanak, kayınçe, dünür ve baldızlar, yeğenler, enişteler, görümceler, gülme ve ağlamaları sokakları çınlatan torunlar ve sık sık mangal için köz-kömür, ateş, tuz, şeker almaya gelen komşular yaşarlarmış... Yahya Kemal'in dediği gibi;
"Heman alkış sadasın andırırmış, çağlayan sular.
Ederlermiş duasın, padişah-ı ma'delet-kârın.."
Şubat 2015 / Dünyada böyle güzel bir şehir var mı ? Her hâli güzel...Sultanahmet Meydanı. Siz burayı bir de karlar eriyince görün... Mavi Caminin altı minaresinden biri tamirde,Ayasofya ilerde ,Topkapı Sarayı,Gülhane parkının arasında, solda sevimli Firuz Ağa Camii, sol önde İbrahim PaşaSarayı ve biraz ilerde belli belirsiz Türk Edebiyatı Vakfı...Halic'e, Boğaz'a, Marmara'ya ne diyeyim ki? Yahya Kemal demiş zaten :
"Şerefli kubbeler iklimi, Marmara'yla Boğaz..."