Prof.Dr. Bayram Ali Kaya ile arkadaşlığımız, tam bir nezaket dairesinde  “ağabey-kardeş âşinalığı” hâlinde devam edip zamanımıza kadar dengesini koruyarak geldi.

Kendisini Sakarya Üniversitesi’nin kuruluş yıllarında tanımıştım. Aramıza bizden bir yıl sonra katıldı. Onu, Fakültemizin TÜVASAŞ’ dan emaneten aldığı binanın üst katında köşedeki, sınıftan çevirme asistanlar odasında çalışırken görür, sohbet için bahane bulur, ağabey edalarında yanına oturur, şahsıma gösterilen saygı ve nezakete mukabele olmak üzere kendi çalışmalarını dinler, doktora tezinden bir gazeli okumasını bekler, şimdi, neredeyse  hepsi birer “Prof. Dr.” olan diğer genç Araştırma Görevlilerinin masasına “çay davetlerine icabeten” yaklaşırdım…Aradan 30 yıl geçti, hepsi birer hatıra oldu. O genç asistanlar, zamanla Bölüm Başkanı ve Fakültelerinin Dekanları oldular. Ne mutlu onlara ve vesile olanlara..

Duydum ki Bayram Ali Bey, emekli olup, yetiştiği İstanbul’da, bir Vakıf Üniversitesi’ne intisap etmiş. Hayırlı uğurlu olsun.. Kendisiyle Sakarya’da “halef-selef”tik. İstanbul’da  farklı Üniversitelerde de olsak benzer tercihler içinde -Allah sağlık nasip ettikçe- sınıflardaki vazifemizi icraya devam etmekte, haberleşmekteyiz.

Gözümde 30 yılın hatıraları canlanmaya devam ediyor:

2008 yılında Ankara’da, Türk Dil Kurumu’nun Kurultayındaydık. Hafta sonunda Karaman-Konya gezisine 2-3 otobüsle gittik. Bayram Ali beyle yan yanaydık. ”Türkçenin Başkenti Karaman”da bizi Silifke’nin hepimizi şenlendiren folklor ekibi karşıladı. 500 yıl önceki dedelerimin diyarı Karaman’ın beni her sokak başında duygulandıran tarih kokan evleri, türbeleri, camileri, eskiden yadigâr bahçeleri, hazan mevsimindeydi.. Mevlana’nın annesinin türbesinde Fatiha okurken çok duygulandım ve düşündüm ki 700 sene evvelki ninelerimin nineleri belki de Mevlana’nın annesiyle komşu idiler ve birbirlerinin külüne ihtiyaçları oluyor, kapı önünde sohbetlere dalıyorlardı. Çocuk Mevlana ile belki de dedelerimin dedelerinin dedeleri, sokakta çelik çomak oynuyorlardı. Bu hayal beni memnun ve mesrur eyledi. Orada Yunus Emre’nin makamını da ziyaret ettik. Akşama doğru sular kararırken tekrar yola revan olduk, Konya’ya ulaştık, Sema gösterisinin sonuna yetiştik, müzeyi gezdik. Annesinin türbesinde duygulandığım ve bütün eserlerini okuduğum Hazret-i Mevlana’nın buradaki hatıraları nedense, bende saygı ile yüklü bir tesir bırakmıştı.

Bayram Ali Bey, Sakarya’daki çeyrek asırlık ortak mesaimizde daima nezaketi, efendiliği, bilim adamı ciddiyeti ve mütebessim, mesafeli duruşu ile hafızamda müspet izler bırakmış bir şahsiyet oldu. Odamın önünden geçerken selam verir, çoğu defa uğrar, çay-kahve ikramımıza katılır, ben ona uğradığımda, aynı hüsnükabul ile mukabele ederdi. Benim “Divan okumaları”mı, bunların cümle yapıları ve  kelime grupları   üzerindeki “dilci bakışı”mı dikkatle dinler, kendi görüşlerini açıklar, zaten bir Edebiyat Bölümünde olması gereken “ihtisas tevazuu” içinde konuşurdu.

İkimiz de İstanbul’da oturduğumuz için bazen trende, bazen otobüste karşılaşır, iki saatlik yolculuğu, sohbetlerle kısaltırdık. Bölüm kadrosunda İstanbul ağırlığı vardı. İstanbul mezunu M. Emin Ertan, Hüseyin Yorulmaz, Nuran Altuner, Yılmaz Daşcıoğlu, Musa Aksoy, Hasan Akay, Bayram Ali bey ve ben, küçük üslup farklarıyla bir “sekizli” idik. Yine İstanbul mezunu rahmetli kurucu başkanlarımız  O. Nedim Tuna ve Orhan Okay ile aramıza sonraki yıllarda katılan Vildan Coşkun hanımla birlikte “onbirli  takım olmuştuk. Bölümün ana yapısı böyle inşa edilmişti. Diğer Üniversitelerden mezun arkadaşlarla birlikte bölümümüz öğretim kadrosu zengin bir manzara kazanmıştı. En memnuniyet verici gelişmelerden biri de Sakarya-Edebiyat’ta lisans, yüksek lisans ve doktorasını tamamlayan gençlerden beşinin kendi yetiştikleri yerde hoca olmaları ve kuruluş yıllarında bölüme araştırma görevlisi olarak gelenlerin, Bölüm başkanı ve nihayet Dekanlık makamında da bizim gururumuzu temsil etmeleriydi. Bayram Ali bey ile Yılmaz Daşcıoğlu, Bölüm tarihinde böyle bir zevki yaşamışlardır. Doç.Dr.S.Kürşad Koca, Dr.Öğretim Üyesi Ayşe Aydın, Dr.Öğretim Üyesi  Çiğdem Topçu, Dr.Öğretim Üyesi Arzu Yıldırım ve Dr. Tuğçe Takoğlu  lisanstan itibaren öğrencilerimizdir. Bölümümüz; 30. kuruluş yılında ve ebedî Cumhuriyetimizin 100. yılında?yolundadır.ene kadar 6 dönem boyunca ilgili maddeye istinaden verdiği destektirnlığımdaki 6 yük 2023’te   3000’in üzerindeki mezun sayısıyla Türkiye’nin her bir yanında görev yapan öğretmen ve öğretim üyeleriyle iz bırakan bir itibar makamındadır…

Prof.Dr. Bayram Ali Kaya, benim emeklilik çağım gelince sessiz bir incelik ile şahsımı memnun ve mütehassis eden bir “VEDA-VEFA PROGRAMI” hazırlattı. “Meslek hayatımın 45.yılı”na denk gelen 66. yaşımın kışına doğru, mevsimin en kısa gününe yakın  20 Aralık 2018  Perşembe günü sabahı Hukuk Fakültesinin güzel salonu, soğuk havaya rağmen, arkadaşlarım ve öğrencilerimle dolu ve ışıklar içindeydi. Rektör bey dahil 25 yılın hatıralarını temsilen aynı üniversitede “Prof.Dr.” üç öğrencimin de kürsüde yer aldığı konuşmalar o günü benim için unutulmaz yapmıştı. Bu vefalı, kadirşinas programın mimarı Bayram Ali bey idi. Programı sunan öğrencim Dr.Öğr.Üyesi Esra Kirik ve Ankara’dan canlı bağlanan liseden öğrencim Eski Kültür Bakanlarımızdan Mahir ÜNAL beyin hatıra yüklü  konuşması, salondaki öğrencilerimin duygulu tavırları, hatta  bir grubun ayakta “Bir şarkısın sen…” nakaratıyla iltifatları ve yüzümü güldüren neşeleri unutulur gibi değildi. İki saate yakın süren programdan sonra Bölüm arkadaşlarım ve öğrencilerimle çektirdiğimiz mütebessim fotoğraflar, o günü emsalsiz çiçeklerle donatmıştı. Benim yaptığım teşekkür konuşmasının özeti “hocalığın hiçbir meslekle kıyas kabul etmeyecek zaferi”nden ibaretti.

Bayram Ali beye bir başka teşekkürüm ve minnettarlığım, resmen emekli olmama rağmen, lisansüstü eğitimde danışmanlığımdaki 6 yüksek lisans, 6 doktora öğrencimin tezleri bitene kadar 6 dönem boyunca ilgili maddeye istinaden Bölüm Başkanı olarak verdiği destektir. Kolay gibi görünen bu “Danışmanlık Uzatmaları”, aslında “vefa ve güven”in her zaman, herkeste ve her her yerde rastlanan hâlleri değildir İlgili 6 genç Türkiye ve yurt dışında “Dr.” unvanıyla görevdedir. Diğerleri de doktora yolundadır. Ben, memleket gençlerine yapılan  bu iyilikleri unutur muyum ?

Prof.Dr. Bayram Ali Kaya, benim beğendiğim tabirle “mütebessim bir ciddiyet”in kendisine yakıştığı ender şahsiyetlerden biridir. Yöneticilikte kurallardan taviz vermez, öyle zamanlarda çehresinde “bir devlet adamı hassasiyeti” okunur. Bence doğru olan da budur. Çünkü bazı memleketlerdeki yönetim zaaflarının çoğu kanun ve nizamları ihmalden ve ihlalden  ileri gelmektedir. Normal zamanlarda ben onun ağabeyi durumundayım ama araya yönetmelikler ve kurallar girince “devlet işi” taviz kabul etmez. Keşke bu gerçeği hepimiz layıkıyla anlayabilsek ve “ehliyet ile liyakat” daha büyük önem kazanabilseydi.

Aynı müessesede çalışanların birbirleri hakkındaki değerlendirmelerinin hayırlı ve faydalı olduğunu düşünüyorum. Arkadaşlıklar kolay kazanılmıyor. Kolay da kaybedilmemelidir. Aralarında selam ve aşinalık bulunan kimselerin birbirlerini aramaları, hâl hatır sormaları, danışmaları, zor zamanlarda yakınlıklarına ve ortak hukuklarına güvenmeleri önemlidir, değerlidir. Ben şahsen, Bayram Ali bey gibi arkadaşlarımızın hayatımızı zenginleştirdiğini, beraber “çay kahve sohbeti” yapabileceğimiz insanlar sayesinde kuvvet kazandığımızı bilmek gerektiğini düşünenlerdenim. Sudan sebeplerle selamı keseceğimiz kimseler olmamalıdır. Her insan, kendine mahsus “huyu suyu” ile kabullenilmeli, defterden silinmemelidir. Bayram Ali bey gibi, dünyanın en zengin edebiyatı olan klasik değerdeki Türk Divan Edebiyatı’nın hikmetli beyitleriyle haşır neşir olmuş bir bilim adamının yazılarını okumanın, sohbetini dinlemenin kıymetli olduğu kanaatindeyim. Güzelim İstanbul’da biz bu zevk imkânlarına sahibiz. Rahmetli Âkif’in okuduğu, şimdi Bayram beyin görev yaptığı bir Üniversite olan Halkalı Ziraat Mektebi’nin geniş ve yeşil bahçelerinde, “Üsküdar’ın dost ışıkları”nın yanıp söndüğü Fethi Paşa Korusu’nun Boğaz manzaralı serin köşelerinde veya bin adım ötedeki Divan Edebiyatı Vakfı’nın sevimli, küçük bahçesinde içilen çayların sohbetli buruk tadı başka nerelerde bulunabilir? Belki bir de, Sultanahmet’ki  yarım asırdır mensubu bulunduğum Türk Edebiyatı Vakfı’nda… Bu söylediklerim, Sakarya-Edebiyat’ten mezun, İstanbul’da görev yapan en az bin kadar mezunumuza açık bir davettir. Yer darlığı problemi, Beykoz’un Hidiv Kasrı’ndaki Belediye Sosyal Tesislerinin geniş bahçeleriyle telafi edilebilir. Görüşme, tanışma, hatıraları yad etme ihtiyacı, moda tabiriyle sadece “nostaljik bir romantizm konusu” olarak kalmamalı, belki de başka hayırlı gelişmeler ve istişareler için vesile teşkil etmelidir. Uzaklaşarak değil, aşinalığı Yahya Kemal üslubuyla besleyerek daha müsbet noktalara taşımak mümkündür.

Prof.Dr.Bayram Ali Kaya kardeşim için hazırlanan bu “Armağan Kitap” dolayısıyla vesile olanları, başta Prof.Dr.Vildan Coşkun hanım olmak üzere tebrik eder, arkadaşımızın hocalık hayatının bundan sonraki yıllarının, yeni eserlerle, sağlık içinde devamını temenni eder, sağlık ve afiyet içinde çocukları ve torunlarıyla huzurlu ve mesut nice zamanlara vasıl olmasını can ü gönülden niyaz ederim efendim…