“ Turan’ın bir ili var / Ve yalnız bir dili var. Başka dil var diyenin, / Başka bir emeli var…” Ziya GÖKALP
Türkçe, dünyanın en zengin ve güzel dilidir. Bu sübjektif gibi görünen görüşümüz, bilimsel çalışmalarla, tezlerle objektif bir gerçeğe dönüşmek üzeredir. En köklü ve eski diller söz konusu edildiğinde, Türkçe yine ilk sıralardadır. Yeryüzünde en çok konuşulan ve yazılan beş dilden biri Türkçedir. Ancak yaşayan her dilde olduğu gibi Türkçenin de halledilmesi gereken problemleri vardır ve olacaktır. Çok geniş coğrafyalarda, meşhur tabiriyle “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne, Sibirya’dan güneyin sıcak bölgelerine kadar” tarihî hakimiyet alanlarımızda 300 milyona yakın Türk’ün dili olan Türkçenin bütün ağız, şive ve lehçelerinde, köylerden şehirlere kadar binlerce yerleşim yerinde, aynı ve farklı kullanımları, tez zamanda örnekleriyle sözlüklere geçirilmiş olmalıdır. Zaten son yüz yıl içinde Türkiye’de ve Türkiye dışında bu manada hazırlanmış çok sayıda tez ve kitap bulunduğu erbabınca malumdur. Asıl mesele, bütün bunların birleştirilmesi, farkların ortaya konulması, sözlük biliminin ve semantik kuralların ışığında belki “bir milyon madde başı kelime veya kavramlık Büyük Türkçe Sözlük”ün tamamlanarak dijital ortama aktarılmasıdır. Böylece insanlık tarihinin en zengin dillerinden biri olarak tarihî ve yaşayan örnekleriyle de hazırlanmış bu muhteşem sözlüğün sayfaları herkese açılmış olacak ve ünlü şairlerimizden Nevaî’nin özlediği “Türkçe’nin gül bahçelerinde “ yeni nesiller de gururla gezme imkânı bulacaklardır, diye düşünmekteyiz. Bu vesile ile bildirimizi, 20 yıla yakın zamandır düşünüp, istişare ve hayal ettiğimiz bir “Turan Ağızları Kurultayları” projesi ile sahiplenilmesi, kuvveden fiile yükseltilmesi ümidini taşıyoruz. Türkiye dışındaki Türkçelerin kendi içinde yapılmış sözlüklerinin önemli bir kısmı bizde de yayınlanmıştır. Şair ve yazar sözlükleriyle, dizinleri de bunlar arasına katılarak hepsi dijital ortamda birleştirilir, ait olduğu yerler de bizim “Derleme Sözlüğü”nde olduğu gibi belirtilirse, uzak olmayan bir gelecekte özlenilen hedefe ulaşılır, hem kelimelerin farklı yerlerdeki benzer ve ayrı şekillerini, mana çeşitliliğini de takip etme imkânı doğmuş olur. Bildirimizde; bu husustaki niyetimizin gerekçelerine girilecek ve çalışma zamanlamasına dair önerilerimiz de söz konusu edilecektir.
Söz varlığı, bir dilin kelime servetinin, kavramlarının; insanı, hayatı, varlığı, iç ve dış âlemleri anlatabilme kabiliyetinin ifadesidir. Biz söz varlığımızın yansımalarını; sadece ses, şekil ve mana olarak değil asırlarden günümüze süzülüp gelen, farklı coğrafyalarda özel renkler kazanan ince farklarını takip etmek imkânına sahip olarak da görür, duyar ve tanırız.
Söz varlığı, bütün dillerin sözlüklerinde vardır ve fakat daima eksiktir. Çünkü her dile her gün; şair, yazar, bilim insanı ve o dilin bütün mensupları tarafından milyonlarca aynı veya farklı kelimelerle kaynaşan cümleler yazılı ve sözlü olarak sunulmakta yahut katılmaktadır. Dil ırmakları dolup dolup coşmakta, kendini tazelemektedir. Sadece geçmiş asırlardan günümüze gelen kelimelerle yetinilmeyip, zamanımızın getirdikleri de eş zamanlı olarak sözlüklere dahil edilmekte, özel çalışmalara ve uzmanlık gayretlerine de ihtiyaç duyulmaktadır. Bu çalışmaları ayrıca karşılaştırmalı olarak yürütülmesi önem kazanmaktadır. A.Nihat Asya’nın kullandığı kelimelerle, Yahya Kemal’in veya Cemil Meriç’inkiler arasındaki ortaklıklar, mana planında da aynı mıdır ? Kaldı ki Türk Dünyası düşünüldüğünde Abay’la Şehriyar’ın, Çolpan’la Gaspıralı’nın, Mahtumkulu ile Necati Zekeriya’nın, Anar’la Nazım Hikmet’in ayrı ayrı sözlüklerini yapmak, günümüz bilgisayar programlarının kolaylıkları içinde zor gibi görünse de erbabının elinde imkânsız değildir. Lisansüstü dil tezlerinin bu yöne çevrilmesinde sayısız faydalar vardır.
Biz 25 yıl içinde yaptırdığımız 45 yüksek lisans,10 doktora tezinin yaklaşık 20’sini, bu yöndeki çalışmalara ayırmıştık. 6 Divan şairimizin, Fuzulî, Bakî, Nef’î, Nedim, Şeyh Galip ve Zatî ile, 2 halk şairimizin Yunus Emre, Âşık Veysel ve on kadar son asır şair ve yazarımızın, Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Arif Nihat, A.Hamdi Tanpınar, Abdülhak Şinasi, Atsız, Nazım Hikmet, Özdemir Asaf’ın; kısmen de bildirilerimize konu yaparak Hamdullah Suphi, M.Niyazi Özdemir, İ.Habip Sevük, Remzi Oğuz, Z.Gökalp, Ö.Seyfeddin ve Sait Faik’in söz varlıklarını orata koyup değerlendirmeye çalıştık. Bu zevkli yolculukta süreyi kısaltacak pratik çalışmaların çoğalacağı ümidini taşımaktayız.
Bazı dilci çevrelerde Türkçenin farklı coğrafyalardaki kullanımından hareketle, anlaşılmakta doğan zorluklar da ileri sürülerek “Türk Dilleri” ifadesinin tercih edildiği, bu konuyla ilgili olanlarca bilinmektedir. Biz de Türk dilcisi bilim adamlarının büyük çoğunluğunun katılmadığı bu tercihin doğru olmadığı kanaatindeyiz. Farklı coğrafyalarda konuşulan ve yazılan bir dil farklı bir dil sayılamaz. Ağız ve şive farklılıkları “lehçe” bile sayılamazken “dil ayırımı” yaklaşımı doğru kabul edilemez. Birleştirici ve kolaylaştırıcı çareler aramak varken bazı fonetik farkları ileri sürerek , her değişik coğrafyada aynı dil için özel bir renk ve zenginlik olan kelimeleri hem ses, hem şekil hem de kökeni itibariyle dikkate almamak ve anlam özelliklerine dikkat etmemek isabetli olamaz..Bize göre “Türk Dilleri” değil “Turan Ağızları” vardır. Muğla ağzı, Kırşehir ağzı, Erzurum ağzı, Nahcivan ağzı, Bakü ağzı, Aşkabat ağzı, Bişkek ağzı, Kerkük ağzı, Girne ağzı, Gümülcine ağzı, Artvin-Yusufeli-Uşhum Köyü ağzı,…ne ise diğer binlerce Türkçe konuşulup yazılan ve en az iki Türk’ün bulunduğu yerlerde de Türkçenin ağızları vardır. “Nerede bir Türk varsa orada Türkçe vardır..” sözü bu manada akla gelmeden olmaz.
Genç dilci arkadaşlarımız, Türklüğün bütün coğrafyalarındaki yazar ve şairlerinin önce metinlerinden elde edilen dizinlerini, sonra sözlüklerini ortaya koymaya davet edilmelidir. Bu güne kadar yapılan tezler YÖK’ün “Ulusal Tez Merkezi’nden bakılarak incelenmeli, oralardan hareketle yeni çalışmalara girilmelidir. Keşke yukarıda belirttiğim isimlere ilaveten Evliya Çelebi’nin, Samiha Ayverdi’nin ve Cevdet Paşa’nın ve daha nice büyük şair ve yazarımızın da dizin ve sözlüklerini de yaptırabilseydim. Hangi rahmetli hocamız gönlündeki bütün çalışmaları gerçekleştirebilmiş ki. İşte nesilden nesile emanet burada önem kazanıyor. Şüphesiz her neslin getireceği yenilikler ve açacağı yeni ufuklar olacaktır.
Sözlük Çalışmalarının ve Türkçe Dil ve Edebiyat Tezlerinin Birleşmesi : Türkiye’den Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Doğu Türkistan, Kafkaslar, Orata Doğu ve Balkanların Türkçelerine doğru bakıldığında hemen hemen hepsinin kendilerine has sözlükleri olduğu, erbabınca malumdur..Kafkaslar’daki, sayıları en çok bir milyon olduğu tahmin edilen Malkar Türkçesinin bile üç koca ciltlik sözlüğünü getirtmiş, üzerinde lisans öğrencilerimle çalışma yapmış, ayrıca 300 sayfalık bir “Sabiylege Haparla Kitabı” adıyla bir Malkar Çocuk Hikâyeleri” kitabını aktararak 2500 kelimelik dizin ve sözlüğünü hazırlamıştım. Özbek Türkçesinde de Nevai Sözlüğü vardır. Acaba Kazak Türkçesinde Abay Sözlüğü var mıdır ?
Hasılı, Türk Dünyası bir “Kültür Turanı” olarak düşünüldüğünde; köy köy, ilçe ilçe, şehir şehir binlerce yerleşim yerinin, ortak Türkçemizin içinde kendilerine mahsus özel söyleyişleri ve ana dile kattıkları mana değerleri vardır. Bunlar ise ancak başta yazılı metinler olmak üzere sözlü ve canlı kaynaklardan da derlenegelmektedir. Ağız çalışmaları da dediğimiz bu dil toplamalarının, dünden günümüze yadigâr söz malzemelerinin bir araya getirilmesiyle, bu yönde yapılacak adına sempozyum veya kurultay dediğimiz mesut ve sevimli toplantıların ilk tohumları atılamaz mı ?
Siyasî sınırlar farklı olsa da, dil ve kültür sınır tanımaz. Hele bu son 10-20 yılın şsşırtıcı internet ve elektronik haberleşme döneminde Türkçenin bütün renklerinin metinlere dönüşerek ; cümlelerden ifade kalıplarına, madde başı sözlük unsurlarına doğru “örnekli” Olarak tespitinin hayali bile bizi heyecanlandırıyor.
Rahmetli Hocalarımızdan Prof.Dr. Mehmet KAPLAN; “Büyük Türkiye Rüyası” kitabında “Her neslin gördüğü rüyalar vardır.” demişti. Bizim nesil de yine onların telkin ve ikna etmeleriyle “Turan hayalleri” ne kapılmıştı. Türkiye dışında da Türkler ve Türkçeler olduğunu neredeyse üniversiteye başladığımız 1969-70’lerde ancak yarım asır kadar önce öğrenebilmiştik. Romantik bir hassasiyetle Azerbaycan ve Kerkük türküleriyle duygulanıyorduk. Bu hayaller o zamanlar bize çook uzak görünüyordu. Fakat hamdolsun sağlığımızda hayaller coğrafyası Turan açıldı. Oralardan tahsil, ticaret ve ekmek parası için gelen on binlerce soydaşımızı tanıdık.. Bir yığın problemine rağmen bu âlemin, huzur ve refaha doğru yol almasını temenni ederken zengin Türkçemizin de bu gününden yarınına doğru giderken ortak Türkçenin geleceğine dair hayallerimizin de olması bunların kuvveden fiile çıkarılmasını, hayalden gerçeğe dönüşmesini beklemek kaçınılmazdır.
Türkiye Türkçesiyle beraber diğer Türkçelerin de mevcut kendilerine mahsus sözlüklerinin, edebî, fikrî verimlerinin, tezlerinin, kitaplarının e-kitaplar halinde bütün merkezlerde toplanması faydalı olacaktır. Kim, nerede, hangi eser üzerinde hangi çalışmayı yapmıştır * Bunların bilinmesinde ve yılın belirli zamanlarında belirli merkezlerde düzenlenecek bir “Uluslararası Turan Ağızları Kurultayı”nda görüşülüp değerlendirilmesinde sayısız faydalar vardır. Bu toplantılarda, farklı coğrafyalardaki Türkçenin, tarihî manaları koruyan örnekleri, sözlü kaynakları, türküleri, atasözleri, deyimleri, masalları, destanları belli ölçüde inceleme ve tez konusu da yapılmıştır, yapılmaktadır. Yazılı metinler çoktur. Bütün dava, bunları sempozyum vesileleriyle tekrar tekrar farklı açı ve metotlarla ele almak ve ileriye doğru “Bir Milyon Kelimelik Büyük Türkçe Sözlük” hedefine doğru götürmektir.
15.si Sakarya’mızda, hem de sevgili Cumhuriyet’imizin 100. Şeref yılında yapılan “Dünya Dili Türkçe Sempozyumları” bir bakıma, benim 15-20 yıldır hayal ettiğim “Turan Ağızları Kurultayı” toplanması temennimin hayırlı bir başka yansımasıdır. Her iki halde de yapı muhafaza edilerek toplantılar Türk Dünyasının her yıl farklı şehirlerine yayılabilir. Zate “Türk Dünyası Kültür Başkentleri” adıyla da birbirine yakın kültür ve sanat faaliyetleri düzenlendiği düşünülecek olursa, inşallah “şaheser uyanmıştır” ve istikbale doğru gitmektedir. Bilimmsel ve kültürel çalışmaların ekonomik zenginliklerlele taçlandırılması şarttır. Aksi halde yarı yolda kalınır. Hasretlerin de sonu gelmez. Ayakların yere sağlam basması gerekir.
Sözün özü;
Hiçbir dilin meseleleri bitmez. Çünkü diller; canlı, diri, gelişen, değişen, serpilen, daima hayatiyet arz eden çeşitli hâlleriyle dünden yarına doğru akan mana ve ses ırmaklarıdır. Bu ırmakların duruluğuna halel gelmemesi, sesinin ve eserlerinin iyi duyulmasına, erbabınca bilinmesine ve tanınmasına bağlıdır.
Turan Türkçesi’nin günümüzdeki 300 milyonluk seslerine kulak verelim. Bu muhteşem koronun kısık seslere dönüşmesine göz yummayalım, yetişmiş ve yetişecek olan Türk Diili ve Edebiyatı, Türkçe Eğitimi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları, Dilbilimi ve hatta Yabancılara Türkçe eğitimi Bölümlerinin mensuplarıyla yeni projeler geliştirmeye uğraşalım. Önce hayal edelim sonra “Bismillah” diyelim. 20 yıl önce de “Dünya Dili Türkçe Sempozyumları” düzenlemek de hayaldi ama büyük üniversite şehirlerimiz, bu itibarı kendileri kazanmak için adeta yarış ediyorlar. Bakalım 2024’te bu şeref hangi talihli şehrimize nasip olacak ?
Sakarya Üniversitesi yöneticilerini, Sempozyum kurullarını, düzenleme heyetini tebrik ediyorum. 1993’ten itibaren kuruluşunda görev aldığım Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nün 30.yılını kutluyor, rahmetli hocalarımızı şükranla yad ediyor, mesai arkadaşlarımıza sağlık ve afiyetler diliyor, sayısı 3000’i aşan Türkiye’mize yayılmış mezunlarımıza selamlarımı sunuyorum…