İSTANBUL TÜRK KALELERİ /A.GABRİEL /Çev.Alp ILGAZ /220s. /  “Kale, kule, hisar, sur, burç, beden, sed, mazgal..” deyip de geçmemeli.

Şehirler asırlarca kalelerin, surların içindeydi..İstanbul’un surlarını aşamasaydık o bizim için hayaldi. Viyana’nın surlarını aşaydık Almanlar valslerini Berlin’de icra edeceklerdi. Avusturyalı o hainane heykellerini bize göstere göstere yapamayacaklardı. Bu kitabı, yazarı, 1928-29 arasında hazırlamış.Boğaziçi’ni ve İstanbul’u gezmiş durmuş, resimler çekmiş, krokiler hazırlamış, yorumlar yapmış. Kale bir şehir gibidir, içinde merdivenler, yollar, dehlizler, su dolu aşılmaz hendekler, büyük kapılar, hareketli köprüler, barınma yerleri, zindanlar..neler neler var..Zamanın şartlarına göre hücum ve savunma yerleri var.Kitaptaki bilgiler, bir akademisyen tarafından hazırlanıp karşılaştırmalı olarak sunulduğu için güven vericidir.Fatih, 180 yıl sonraki torunlarından II.Osman’ın Yedikule Zindanlarında işkence ile öldürüldüğünü bileydi Yeniçeriliği o zaman yok ederdi…

TÜRK SULARINDA SEYAHAT / G.W. F.HOWARD /Ş.S.TÜRET/ 125 s. 1853-54 arasında Avrupa’dan Tuna yoluyla Boğaz’a ve İstanbul’a gelen bu bilmem nerenin kontu olan burnu kalkık İngiliz  yazar, günlükler tutarak kitabını hazırlamış.”Ayasofya’nın genel görünüşü benisarhoş ettş adeta..” derken kim bilir neler düşünüyordu.Ben olsam Vatikan’da SenPiyer Kilisesi’nin önünde “Ah Gedik Ahmet Paşa, keşke yola devam edeydin..” diye düşünürdüm…Adam gördüklerini hem beğeniyor hem de kıskanıyor, güya biz barbarlara yakıştıramıyor. Ya kendileri ? Yalan, kibir, haset, kabalık satırlardan akıp  gidiyor. Gel de Gökalp’e hak verme: ”Vur, eski düşmanı uyandır onu !”

ASYA’NIN YÜKSELİŞİ VE DÜŞÜŞÜ /FERNAND GRENARD / Çev.Orhan YÜKSEL /248 s. Kitabı, 53 yıl önce Ekim 1970’te, Üniversite ikinci sınıfa geçerken 18 yaşımın sonlarında 1000 Temel Eser Dizisi arasından 5 liraya almışım. Yabancıların bize dair yazdığı kitaplar içinde okuduğum 40 civarında eserden en seviyeli 3-4 tanesinden biri de budur. Yazar Orta Asya mütehassısı bir Fransızdır.  Bizim için; ”Dünyanın yalnız kendileri için yaratılmış olduğuna inanan ,zafere alışkın, üstelik yenilmekten korkmayan bu muhteşem milletin inanılmaz küstahlığına..”diye devam eden cümleleri olsa da ne yapalım, adam Hristiyan ama yine de %80 ölçülerinde seviyeli bir eser ortaya koymuş. Okunmaya değerdi ve okuduk. Kitap ilk defa  1939’da Paris’te yayınlanmış.Derli toplu bir bakışla önce Eski Yunan, Roma ve Asya   ile konulara giriliyor. Okurken şaşırdığım yerler oldu.   Devamlı tarihle ilgili kitaplar okuduğum için aslında ben bu konuları 50 yıldır bildiğimi düşünüyordum. Buradaki  giriş yahut mukaddimeyi daha önce okumuş olaydım öğrencilerime ödev olarak verirdim. Çok yönlü okumaya mecburuz. Özetle anlatılan tarihî bilgiler, gerçeğe uygun objektif sayılabilecek malumattır. Mübalağa yok sayılabilir. Fakat satır aralarında Türklerin başarılarını da önemsemez bir hazımsızlık da hissediliyor. Adam tarih felsefesi yapıyor. Doğru olan da budur. Geçmiş asırları sağlam bilgilerle yorumlamadıkça millî şuur kazanılamaz. Çağımızın üstünlüğü sadece toprakları genişletmek değildir. Mevcudu koruyarak; ekonomide, ticarette, ilimde, eğitimde, sanatta yapılacak hamlelerle bir millet itibarını yükseltebilir. Kitabın yazarı, son sayfalarda Hristiyan Fransız fanatizminden kurtulamıyor ve benim şu soruma muhatap oluyor: “Sen herkesi kör,  âlemi sağır mı sanırsın ? Dünya sizden mi ibaret ey Frenk ?”

GÖÇ / GODFREY LİAS / Çev. Mehmet Çağrı / 357 s. Üzücü bir eser. Komünist Rus ve Çin mezaliminden uzaklaşarak 1950’lerden sonra Türkiye’ye gelen Kazak ve Uygur Türklerinden Manisa ve Kayseri’ye yerleştirilmiş olanların  hatıralarına göre hazırlanmış ve bir İngiliz yazarının kaleminden 1956’da İngiltere’de yayınlanmış olan kitap, okudukça can yakıyor. Ne zaman millî birliğimiz bozulsa kahramanlar da çaresiz kalıp son damla kanlarını dökerek feda-yı vatan edip gidiyorlar. Adını zaman zaman hatırladığımız Osman Batur bu yiğitlerden biridir ve atadan miras atılgan önderliğini küçük yaşlardan itibaren aldığı terbiye ile değerlendirmiş, 40 yıl süren mücadelesi hafızalarda destanî hatıralar bırakarak sonraki nesillere emanet olarak kalmıştır.Kazak ve Uygur Türklerinin istiklal mücadelesi, isyanlar ve çete savaşlarıyla yıllarca sürmüş fakat millî birliği bozan Rus-Çin komünist oyunlarıyla ve yalanlarıyla bozularak neticesiz kalmıştır.Teşkilatsız mücadele olmaz. Millî birliği bozulmayan  milletlerin yabancılara av olmayacağını Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşları ıspat etmedi mi ? Yiğitlik yetmez, strateji ve plan şarttır. Zayıfladıkça bir kısmı ülkeyi terkedip Türkiye’ye gelmek üzere Keşmir, Himalaya’lar,İran üzerinden hayvanları ve mütevazı eşyalarıyla binlerce km. yayan yol aşmaya çalışan, zayiat vere vere giden bu soydaşlarımızın torunları şimdi memleketimizde ana yurdun hatıralarıdır. Ben onlardan İ. Yusuf Alptekin beyi, 1970’ten vefatına kadar olan yıllarda tanıdım ve dinledim. Görev yaptığım okullarda Kazak, Uygur çekik gözlü, mütebessim, saygılı öğrencilerim oldu. Osman Batur ve şehitlerimizin ruhları şad olsun.

KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN /Fairfax DOWNEY (İNG.)-S.M.GUİLLEMEN (Fr.) / Çev.E.Behiç KORYÜREK/ 232 S. Ünlü şairlerimizden E.Behiç KORYÜREK’in Fransızca’dan güzel bir Türkçe ile 1948’de tercüme ettiği eseri Atatürk 1930’larda aslından okuyup beğenmiş ve dilimize çevrilmesini istemiş, bu  görevi de kendisine vermiş..Yayınlanması ise ne yazık ki 1975…Yazar, mübalağalı bir üslupla iğneleyen ifadelerle devrin ihtişamını-sanki başka toplumlarda olmamış gibi- yadırgadığını anlatıyor. Rodos’un  fethini bile mağlup olan Türklermiş gibi anlatmaya çalışıyor. Sanırsın ki Rodos’u da Pargalı almış. Mohaç’ı küçümsemek için elinden geleni yapıyor. Sen onu Yahya Kemal’in şiirinden oku gafil. Papazları kaynak gösteriyor. İçimden bir ses ikide bir soruyor : ”Viyana’yı alamayan nasıl muhteşem olabilir?” Benim Kanuni ile meselem var;  Şehzade Mustafa ile Şehzade Bayezid’e fırsat tanısa, içkiden başını kaldıramayan Sarı Selim’e meydanı bırakmasaydı keşke. Bilge Kağan ve Kültigin olmak Çağrı ve Tuğrul Bey olmak çok mu zordu ey muhterisler ? Eser, belgesel niteliğini kaybederek hayallerle beslenen bir romana dönmüş. Yazar hakikati değil gönlünden geçenleri yazıyor. Benim önceki cümlelerde Kanuni’ye sitemim gibi o da zaferleri gölgeliyor, Preveze’yi bile hafife alıyor. Neredeyse yenildiğimizi iddia edecek. Şehzade kayıpları gösteriyor ki doğru olan Saltanat değil Asya geleneğindeki gibi Kurultaylı seçimdir ve İslamî biattır. Evlat katlini fetvalarla mazur göstermek maşeri vicdana sığmaz. “Yavuz babasını indirirken yanlış mı yapmıştı ? Macaristan’dan başka yer mi yoktu, Viyana ve Roma ne oldu, 46 yıl az zaman mıydı ?” diye sorup üzülerek kitabı kapatıyoruz. Okumaz olaydım.

MACARİSTAN TÜRK ÂLEMİNDEN ÇİZGİLER / S.TAKATS/ Çev. Sadrettin KARATAY/ 436 s. Bir Macar tarihçisi tarafından kaleme alınmış hacimli bir eser. Macar gözüyle Türkleri ve “Nazlı Budin”deki hayatın Osmanlı Paşaları bakımından değişik manzaraları olduğunu sayfaları çevirip okudukça öğrendik. Bazı yerlerde anlatılan zincirlere bağlı esirlerin hâlleri ve pazarlarda satılışları beni hep üzmüştür. Ö.Seyfettin’in “Forsa” hikâyesini okuyun da üzülmeyin bakayım. Savaş esirlerinin sayıca daha çok olduğunu sanıyordum, yanılmışım ve memnun oldum. Neredeyse soy özelliklerimizin yabancılaştığını zannedecektim. Allah kimseyi esarete ve zindanlara düşürmesin. Atilla’nın, Cengiz’in  torunları ile Alpaslan’ın, Osman Gazi’nin  torunları arasındaki bu bitmeyen kavga bizi bitirmiş. Kaldı ki Macarlar Turan soyundandır. Casusluk ve istihbarat her devirde önemli. Kitabın son bölümlerinde casusların Viyana’yı alamayışımızdaki olumsuz rolünü öğrenince canım sıkıldı. Demek ki kale içten fethedilirmiş. Ey Macarlar, siz hun Türklerinin Avrupa’nın ortasındaki 1500 yıllık hatıraları ve Turan’ın Batı ucundaki çocuklarısınız. Bin yaşayın, orada ebedî kalın, çoğalın, Türkiye Türkçesi de öğrenin, mümkünse Yunus Emre ve Hacı Bektaş Veli’ye de ısının.. Ola ki… Keşke 1686’lardan sonra da dostluğumuz devam etse ve Boşnaklarla olduğu  gibi yakınlığımız sürse, gidiş gelişler çok olsa idi.

İBNİ BATUTA SEYAHATNAMESİ’NDEN SEÇMELER / Haz. İsmet Parmaksızoğlu / 137s. Meşhur Arap seyyahın esrinden seçilen bölümler bu kitapta yer alıyor.1325’te Hac yolculuğuyla başlayıp; Mısır, Suriye, Arabistan, Irak, İran, Doğu Afrika, Anadolu, Kuzey Türk İlleri, Orta Asya, Hindistan, Çin, Endülüs ve Sudan gibi muazzam bir coğrafyayı içine alan gezilerinden sonra  toplamda çeyrek yüzyılı bulan iki geziye daha çıkar ve gördüğü yerlerdeki hayatı anlatır, yazar. Anadolu için “Bilad-ı Rum denilen bu ülke dünyanın en güzel memleketidir. Tanrı güzelliklerini öteki ülkelere ayrı ayrı dağıtırken burada hepsini bir araya getirmiştir. Burada dünyanın en güzel insanları, en temiz kıyafetli halkı yaşar ve en nefis yemekler pişirilir. Tanrının yarattıkları içnde en şefkatli olanlar bunlardır….” diye devam eder gider. Gel de hoşumuza gitmesin ve Avrupalı’nın bize sık sık düşmanca bakmasına kızma bakayım. İ. Batuta Seyahatnamesi’ndeki tercümenin güzelliği, anlatılanlardaki dürüstlük ve mertlik, beni memnun ve mesrur eyledi. Demek gâvurların yazdıklarındaki, yarıya yakın yalan ve yanlış ile kıskançlık dolu sayfalara boşuna kızmıyormuşum. Kitabı beğendim, tamamını bulup okumak isterim inşallah…

TÜRKLER - 18.Yüzyılda / BARON DE TOTT / Haz. M.R.UZMEN / 323 s. 1755 ile 1774 arasındaki 20 yıla yakı n dönemde İstanbul’da askerî danışman olarak Fransız devletinin bilgisi dahilinde görev yapan Baron’un hatıralarından oluşan eserin tercümesi Türkçe bakımından başarılıdır. Yer yer Hristiyanî alışkanlıklarla menfi tavırlarla yazmış olsa da Tott, bilhassa Kırım’ı anlattığı bölümlerde özeleştiri yapan bir Türk gibi durmakta, hayranlığını ve dikkatini, dağa, taşa, ovaya, yaylaya, suya, insana…ve her şeye çevirmektedir. Fakat bazen tarafsız havalarda yazayım derken ırkının ve dininin bütün inat ve ısrarıyla –ne yazık ki- olumsuz ve kindar bir üslup kullanarak can sıkıyor. İki doğru, on iki yanlışla yazılmayacağını bilmiyor mu ? Kırım bölümünü büyük ustalıkla yazmış, takdir ettim. Evliya Çelebi gibi keskin bir dikkatle yaşadıklarını anlatıyor. Cesur, bilgili ve medenî. Bazen “Acaba aslen Türk müdür ?” diye sorasım geldi. Baron’un hatıralarının tercümesi, küçük hatalar dışında düşündürücü ve faydalıdır. Biz kendimizi nasıl olmuş da bu belalardan kurtarabilmişiz? Hayret ! Koca devleti kaybetmişiz. Daha ne olacaktı ki ? Okuduklarımdan etkilendim ve üzüldüm

3 Eylül 2023 / KİTAP OKUYA OKUYA GEÇEN GÜNLER, KIZARAN GÖZLER…

Yaz biterken ikinci kırk günümüzün okumaları da tuttuğumuz kısa notlarla değerlendirilme sırasındadır. Bu fasıl yıl boyunca dokuz kırk gün boyunca devr-i daim edecek inşallah. Okumak ve düşünmek gibisi var mı? Bir de kibrine mağlup olan "Küçük dağları ben yarattım " edasıyla gezenler ve burnu Kaf dağındakiler hizaya gelseydi.

İlerde her biri için kısa tanıtmalardan önce isimleri, yazarları, mütercimleri ve hacimleri hakkında bilgi olsun diye gençlere arz ve tavsiye ediyorum: 1. Tarihte Türklük / L. RASONYI / Büyük boy 420 s. / TKAE Yayını 2. Türklerin Tarihi / Jean Paul Roux / Çev. A.Kazancıgil-L.Arslan Özcan / 562 s. / 3. Sömürülen Milletler (The Turks of Central Asia / Türklerin Orta Asyası ) S.Olaf Caroe / Çev. Z.Yüksel 2 cilt 405 s./ 4. Fatih ve Dönemi-Büyük Türk / Nicolae Jorga / Çev. N.Epçeli / 280 s. 5. Antidemokratik Düşünce Şekilleri / David Spitz / Çev. Şiar Yalçın / 456 s. / 6. Bugünkü Sovyet İdeolojisi / Gusstav A.Wetter / Çev. C.Z. Şanbey / 516 s. / 7. Muhteşem İstanbul / Gerard De Nerval / Çev. R.Özdek /

8. Sosyalist Ülkelerde Fikir ve Sanatın Kaderi / Tercüme yazılar: Çev. A. Sabri Göktuna / 264 s. / 9. Yirminci Asrın Manası / Kenneth Boulding / Çev. Erol Güngör / 192 s. /

10. Sanayileşmenin Kültür Temelleri-John U.Nef / Çev. Erol Güngör / 11. Dünyayı Değiştiren Kitaplar - Robert B. B.Downs / Çev. Erol Güngör / 327s.

1 Eylül 2018  · BÖYLE KONULARIN SIK SIK HATIRLATILMASINDA FAYDA GÖRÜYORUM. Vatanın kıymetini bilmekte çok hataya düşüyoruz da..Şimdi sabah sabah pencereyi açtığınızda sokakta yabancı askerlerlerin gezdiğini görmek-Allah korusun- ne felaket olurdu...Cebimize ve piyasamıza yabancı paraların hükmetmesi de sanki bir ekonomik işgal ve esaret değil mi ?Vefatının 130. yılında bulunduğumuz Namık Kemal'i ve ona cevap veren, vefatının 80 .yılında olduğumuz Mustafa Kemal'i rahmetlerle anıyoruz : İnşallah,"Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini.."

2 Eylül 2023 / KUTADGU BİLİG'DEN BİN YILLIK DERSLER…

1226,1227,1228. beyitler :

Kısa tutsa oglın ata ögretü / Ulug bolsa sevnür ogul kız yetü

Ogulug kısa tut ata bolguçı / Sanga külmesinü kidin kelgüçi

Ogul kızka ögretgü erdem bilig / Bu erdem bile bolsu kılkı silig

( Baba çocuğunu sıkı bir terbiye altına alıp ona her şeyi öğretirse çocuğu yetişip büyüyünce sevinir. Ey baba olan, çocuğunu sıkı terbiye et ki arkadan gelenler sana gülmesinler.. Çocuklara fazilet ve bilgi öğretmeli ki onlar iyi ve güzel yetişsinler..)

Aradan bin yıl geçse de kişi oğlunun dramı değişmiyor.. Bin yıl önceden Kutadgu Bilig'den; 1117,1118,1119.beyitler: Ay Toldı'nın ölüm döşeğinde iken yaşadığı iç hesaplaşma

Tiriglik keçürdüm usallık bile / Yigitlikni ıdtım yavalık bile

Küremiş kürek erdi uş bu sözüm / Ecel tuttı iltür ne asgı sözüm

Ajun malı tirdi özüm suklukun / Kalır neng barır men bu kün yoklukun

(Ömrümü gafletle geçirdim. Gençliğimi boşu boşuna sarfettim. Ben hayata kaçmış bir kaçak idim.Şimdi ecel beni yakaladı ve geri gönderiyor.Sözün ne faydası var? Aç gözlülük ile dünya malını topladım.Mal kalıyor.Ben ise bugün her şeyi bırakıp yokluk içinde gidiyorum..)

2 Eylül 2023 / BİR BİLENE SORMAK…Hepsi bizim çocuklarımız ama kitaplardan tıp okunarak doktor ve hemşire olunamadığı gibi idealizmi ve uygulaması yaşanmadan da öğretmen olunmaz. Bize yani bilenlere sorsunlar da anlatalım. Çekirdekten yetişenlere…