1881’de Selanik’te doğan “Mustafa”nın annesi Zübeyde Hanım, babası Ali Rıza Efendi’dir. Okulda hocası “Kemal” adını taktı. 1904’te kurmay yüzbaşı olan Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı, Kurtuluş Savaşı’nı hazırladı, vatanı kurtardı. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edilince Cumhurbaşkanlığına seçildi. Sayısız zafer ve devrimlerle dolu olan hayatı, ölüm tarihi olan 10 Kasım’la başlayan hafta boyunca filmler, panellerle yoğun olarak anılmaktadır.
Vefatının 86.Yıldönümünde Atatürk’ü bazı görüş ve düşüncelerini anımsatarak anmak, anlatmak istiyoruz.
- Vatanımıza ve bağımsızlığımıza göz dikenlere yalnız askerlikçe üstün gelmek kafi değildir. Memleketimiz hakkında istila emelleri besleyecek olanların her türlü ümitlerini kıracak şekilde siyaset, idare ve ekonomi bakımlarından kuvvetli olmak lazımdır. (S.M.Tak 10.11.24)
- Silahlanma ve daimi barış, ancak ve ancak büyük devletlerin devlet adamlarının büyük ve küçük bütün milletlerin bağımsızlık ve gelişme haklarına eşit surette sahip olduklarını kabul etmeyi öğrendikleri zaman mümkün olacaktır.
- Arkadaşlık ve kardeşlikte dahi kuvvet dengesini nazarı dikkate almak lazımdır. Zayıf olan, kuvvetli olanın mutlaka mahkûmudur. İnsanlık, adalet, bütün prensipler, kaideler ikinci derecede kalır. Her şeyden evvel kuvvettir.
- Dolayısıyla, bizim kurtuluşumuz için vuku bulacak yardımlar karşısında ki bağımsızlığın korunması içindir, kendi kuvvetimize dayandığımızı ispat etmeliyiz.
- Her millet, icraatına tahammül ettiği hükümetin mesuliyetine ortak sayılır.
- Memleketler muhteliftir, fakat medeniyet birdir ve bir milletin ilerlemesi için de bu yegâne medeniyete iştirak etmek lazımdır. Biz daima Doğu’dan Batı’ya doğru yürüdük. Vücutlarımız Doğu’da ise fikirlerimiz Batı’ya doğru yönelik kalmıştır. Medeniyete girmek arzu edip de, Batı’ya yönelmemiş millet hangisi?
- Ben Suriye’yi bilirim. Gençliğimde Şam’da bulundum. Daha sonra kumandan olarak da bulundum. Bütün kabahat Osmanlı İmparatorluğu’ndadır. Balkan Harbi sonunda Gelibolu’da idim. Ben Talat Paşa’ya “Suriye’ye, Irak’a bağımsızlık veriniz” dedim. Talat Paşa, “Bunu başkasına söyleme, seni asarlar” dedi. Eğer bu yapılsaydı bugün Türkiye, Suriye ve Irak ki zaten kardeştirler, daha samimi kardeş olacaklardı, bağımsız Suriye, Irak ve Türkiye….
- İslam alemi dini hakikat dairesinde Allah’ın emrini yapmış olsaydı, bu akıbetlere maruz kalmazdı. Allah’ın emri, çok çalışmaktır. İtiraf ederim ki, düşmanlarımız çok çalışıyor. Bizim dinimiz, milletimize hakir, miskin ve alçalmış olmayı tavsiye etmez. Bilakis, Allah da Peygamber de insanların ve milletlerin izzet ve şerefini muhafaza etmelerini emrediyor.
- İnsan yalnız hürriyet vasıtası olarak servete sahip olmalıdır, yoksa servete esir olmak için değil. Tabiata bir şey vermek, her şeyi kazanmak lazımdır. Kazanmanın tabii kanunlarını arayacak olursak, yalnız tek bir esas görülür. ÇALIŞMAK… Bundan başka çare yoktur. Tembellik, bütün fenalıkların anasıdır.
- İrtica harekâtının teşvikçisi İngilizler olup merkez beyni de İstanbul’dadır.
- Hayatın felsefesi, tarihin garip tecellisi şudur ki, her iyi, her güzel, her faydalı şey karşısında onu imha edecek bir kuvvet belirir, bizim lisanımızda buna “irtica” derler.
- Bugün içinde bulunduğumuz vaziyete giderken beş paramız yoktu. Girdikten sonra da İstanbul’da bol bol vaatlerde bulunan zengin zevatın bizi hatırlayacaklarını farz etmek gafletinde bulundum. Milletten para istemek, onları en mukaddes gayeler hakkında bile şüphe ve tereddütte bırakıyor.
- Her güç şey zevklidir.
- Avrupalıların namusuna güvenemeyiz.
- Neticesiz uğraşmak, çalışma sayılmaz. Hiçbir şey yapmamak veyahut neticesiz manasız şeyler yapmak, çalışma kanuna karşı büyük kabahattir. Bu eser, çiftçinin hasadı, mimarın evi, bir alimin keşfi, kitabı olsun; zevk birdir. Bu zevk, bütün zahmetleri saban arkasında dökülen terleri, fikir adamının yorgunluklarını derhal unutturur.
- İnsan, cüret edebilmeli ve tehlikeyi göz alabilmelidir. Dünyada insan diye yaşamak isteyenler, insan olmak vasıflarını ve kudretini kendileriyle görmelidirler. Bu uğurda her türlü fedakârlığa razı olmalıdırlar. Yoksa hiçbir medeni millet, onları kendi sırasında ve safında görmek istemez.
- Peygamberimiz, “Kema Tekûnû yüvella aleyküm”, yani “siz ne mahiyette olursanız evliyayı umurunuz da o mahiyette olur” buyurmuşlardır. (Yaşar Nuri Öztürk, Kur’an Penceresinden Kurtuluş Savaşı’na Bir Bakış, Kur’an ve Müdafaai Hukuk’un Ortak Hedefleri, 3.Baskı, Yeni Boyut, İstanbul 2012)