Acının tarifi olur mu? Şimdi bu sorunun cevabını arıyorum, Güneydoğu da meydana gelen deprem felaketinden sonra...
İki gündür iki kez 7.7 ve 7.6 şiddetin de sallanan on ilimizdeki, evleri başlarına çöken ve kendilerinin kurtulmasına rağmen eşlerini, çocuklarını, ana babalarını yahut aile bireylerini kaybeden o çaresiz insanlar ACI' nın tarifini yaşıyorlar, anlatmaya dilleri dönmese bile...
Şu hayatta uzak veya yakın zamanlarda herkes bir değerlisini kıymetlisini kaybetmiştir, belki de kaybedenler de olacaktır.
O yüzden herkes çektiği ve yaşadığı acıyı az yada çok iki cümle ile yazabilir anlatabilir elbette...
Ama şu cümleyi kuran o yüreği güzel insan Haluk Levent ne güzel kurmuş ve kendince acının da tarifini yapmış...
Deprem bölgesinde ekibiyle beraber canhıraş bir şekilde mücadele edip hayat kurtarmaya çalışan ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını temin eden o insan diyor ki "keşke ben şu anda insan değil de bir iş makinası olsaydım"...
Bende diyorum ki depremde evleri başlarına yıkılan ve kat kat beton kolonlarının altında sıkışmış bir şekilde kurtarılmayı bekleyen nefes alamayan o kişilere bir "nefes" olabilseydim...
Dedim ya herkes bir acı tarifi yapar. Amma velakin şu an da şu soğukta betonların altında kalan ve onların yakınları kadar ne o acıyı yaşayabilir ne tarif edebilir...
Bir kesim insanlar diyorlar ki deprem bir "kader" yahut "fıtrat"
Hayır değerli okuyucular hayır hayır hayır...
Deprem bir doğa olayıdır ve ölümlere sebep olanlar, çimento, demir, ya da diğer eksik malzeme kullanıp (çalanlar) kat kat bina yapanlar ve o binalara fay üzerinde olmasına rağmen görev ihmali yapıp ruhsat verenlerdir...
Ben naçizane iki söz de onlara yazmak istiyorum:
Acıyı tarif edemesinler, o acıyı onlar da yaşasınlar yaşasınlar...
İşin ilginci ve ders alınması gereken şey ise değerli okuyucular, o bir, bir buçuk ya da iki üç trilyona ev satan veya 5 bin 10 bin, 15 beş bine kiraya verenlerle KİRACILARI AFAD çadırında birlikte yan yana acı çekiyorlar...
İbretlik bir vaka değil mi?
İşte öyle. Birgülce