Büyük Taarruz’un ardından Batı Anadolu’nun Yunan işgalinden kurtarılması Türk birlikleriyle Marmara Bölgesi’nde konuşlanan İtilaf kuvvetlerini karşı karşıya getirmişti. Türk ve İngiliz askerleri arasında bir çatışma çıkmasının son anda önlendiği Çanakkale Krizi’nin gösterdiği gibi, savaşın daha da uzamaması için ivedilikle bir mütareke imzalanmalıydı. Aslında Lloyd George Trakya’yı boşaltmaya pek razı değildi ve olası bir savaşı göze almaya hazırdı. Ancak kimseden destek bulamadı. Ankara ile anlaşmak, kapsamlı bir barış konferansına kadar silahları bırakmak için bir mütareke imzalamak şarttı. İşte bu amaçla 3 Ekim 1922’de Mudanya’da görüşmeler başladı. Türk tarafını Batı Cephesi Komutanı sıfatıyla İsmet Paşa, İtilaf Devletlerini ise General Horington, Charpy ve Mombelli temsil ediyordu. Yunanistan’ın yolladığı delegeler ise görüşmelere katılmayıp Mudanya açıklarındaki bir İngiliz gemisinde bekliyorlardı.
Görüşmelerin kilit noktasını Doğu Trakya’nın boşaltılması oluşturuyordu. (Emrah Safa Gürkan, Cumhuriyet’in 100 günü, Mundi Kitap, Mayıs 2023).
Ateşkes görüşmeleri 11 Ekim 1922’ye kadar sürdü. Sonunda, 11 Ekim 1922’de imzalanan Mudanya Mütarekesi ile Kurtuluş Savaşı fiilen sona erdiği gibi, İstanbul, Boğazlar ve Doğu Trakya savaşsız kurtarıldı. (365 Gün Atatürk 2023).
Mudanya Mütarekesi, 14-15 Ekim 1922 tarihinde gece yarısından başlayarak yürürlüğe girdi, böylece Türkiye ile Yunanistan arasındaki savaş hali son buldu. Doğu Trakya’nın boşaltılıp Türklere teslim süreci, mütarekenin 5. Maddesi uyarınca, 31 Ekim 1922’de Çorlu kazasının teslimiyle Edirne’de Türk yönetiminin kurulmasıyla da sona erdi. Böylece, dört yıllık Yunan işgalinden sonra İstanbul ve üç yıla yakın süren Yunan işgalinden sonra da Doğu Trakya için Misak-ı Milli’de belirlenen milli hudut şartı gerçekleştirilmiş oldu.
TBMM için Mudanya Mütarekesi, askeri zaferden sonra kazanılan ilk siyasi ve diplomatik başarıydı.
Mütareke’nin imzalanmasıyla bütün yurttaki savaş hali sona ermiş, Trakya’ya girilmiş ve Trakya anavatana katılarak barış yolu açılmıştı. Ulaşılan sonuç, iki buçuk yıldır çekilen Yunan zulmünden sonra Trakyalılara verilen bir mükâfattı.
Satırlarımıza son verirken “Cafer Tayyar Paşa”dan bir anekdot sunmak istiyoruz. “Cafer Tayyar Bey, Milli Mücadelenin değerli erkânı arasındadır. Feci bir esirlik hayatı geçirmiştir. Damında bir deliği olan hapishanede aylarca kapalı tutulmuş, Türk Yunan esir değişiminde Yunan cephe komutanı Trikopis’e karşı takas edilmiş, Lozan’ı takiben askerlikten ayrılmış, Edirne milletvekilliğini tercih etmiştir. Yakın Tarihimiz mecmuasında Zeynel Besim Sun kendisineyle yaptığı mülakatta diyor ki, kendisine sordum: “Sizi tutarak Yunanlılar’a teslim eden köye elbette bir uğrayacaksınız. Onlara ne diyeceğinizi merak ediyorum”. Cafer Tayyar Paşa: “Hiçbir şey söylemeyeceğim. Sadece intikam alacağım..” “Ne gibi?” “Gayet basit. O köyde mükemmel bir okul açtıracağım. Daha ne isterseniz? Eğer cahil olmasalardı, bu kumandanı tutup kendi elleriyle düşmana teslim ederler miydi?” (Mehmet Serez, Tekirdağ Tarihi ve Coğrafyası Araştırmaları, 2007).