Hangi toplumsal alana baksak bir dağınıklık çıkıyor karşımıza ve üzüntüyle nasıl kurtulacağız bu girdaptan diyoruz; oysa aradığımız şey sadece sistemdir, içinde boğulduğumuz gerçek de sistemsizliktir.
Halkın gücünü keşfetmemiz gerek. Suyu bulmak için nasıl teknik araçlar kullanmak zorundaysak toplum kalkınmasında da esas noksanları bulmak zorundayız, temel maksat halkın gücünden yararlanmak veya halk ile devleti birbirine lehimlemektir.
Çok değil yapılacak 2 iş var:
1-İdari Yapılanmada Yaşanan Noksanlıklar / Bunun için idari yapılanmada şema yeniden çizilecek.
2-Sivil Toplum Yapılanmasında (STY) Yaşanan Nokasanlıklar / Sivil toplum kuruluşlarına yeni yetkiler yeni görevler verilecektir.
Mesela milletvekilliğine, belediye başkanlığına ve özellikle kent muhtarlığına soyunan aday adaylarından STK' larda gönüllü hizmet edip etmediğini ortaya koyan bir belgeyi dernekler müdürlüğünden almasını şartlardan biri kabul ederim. Böylece derneklere üyelikler hızla artacaktır. (TSO, Ticaret Borsası ve meslek odaları üyelikleri hariç çünkü o üyelikler zorunludur) STK' larda çalışmamış olmamayı "Toplumu tanımamak, gönüllü hizmet felsefesinden uzak kişi" olarak nitelendiririm.
Milletle tanışmamış kişiler millete vekillik yapmamalıdır.
Paraya kuvvet vekillik olmaz.
Hem böylece dernekler de kuvvetleşir.
Halkın gücünü arkasına alan devlet sırtını mutlaka halka dayayacaktır. Halk istiyorsa dış güçler meseli diye bir problem olmayacaktır, yaşanmayacaktır. Tam Bağımsızlık Böyle kurulur.
Böyle olursa halk ile devletin birbirine disiplin içinde bağlanması kaçınılmazdır.
Gerekçemiz hep var; halk gücümüz var, enerjik bir yapımız var ama teşkilatlanmamız oldukça zayıf. Toprak altında var olan cevherler çıkarılacak, işletilecek ve tüm sektörlerde kalkınma patlaması yaşanacaktır. Bunun adına, “Topluca Kalkınma Seferberliği” (TKS) dememiz gerekir. Bu sözü slogan haline getireceğiz.
***
Maalesef... Olmayan bir sistemden, düşünülmemiş bir gerçekten, varlığı gerçek olmasına rağmen sistem dışında tutulan bir enerjik güçten söz ediyorum. Milli varlıklarımız bize; “Benim devasa enerjimden, kollektif gücümden niye istifade etmiyorsunuz?” Diye haykırmaktadır.
Batı kültürünün bir parçası olan Eflatun’ un Mağara İstiaresi bana önemli bir ilham kaynağı oldu kezalik Ergenekon Destanı da malumdur ki öz kültürümüzün bir parçası olarak bana çok ciddi bir ilham verdi. Ergenekon destanı; darlıktan bolluğa, esaretten hürriyete, disiplinde büyük teşkilatçılağa ya da devlete açılım demektir.
İnsanoğlunun gerçekler karşısındaki algılayışını 2 bin yıl evvel dile getiren Eflatun’ un, “Mağara istiaresi” ni gözden geçirdikten sonra dedim ki: Bir ülkenin var oluşunda kaç temel unsur varsa bunların her birinin ekonomik sisteme bir bir yansıtılarak bir bir karşılığını bulması gerekmektedir. Gölgesi olan her unsuru bir değer bir kıymetli eşya gibi ele alınmak zorundayız. Bu felsefenin; dağıtmak yerine toparlamak şeklinde izahı mümkün.
***
Türkiye’de “özel” ve “kamu” adıyla bilinen ikili bir karma sistem 1924’lerde kuruldu, 24 Ocak 1980' de kaldırılarak Serbest Piyasa Ekonomisine geçildi. Bunun adı 24 Ocak Kararlarıdır. Karma ekonomiye son verilmesi isabetli olup olmadığı yıllar içinde görül, denendi ancak pek isabetli olduğu söylenemez.
Esas güç halktadır, “halk” gücünün fark edilmeyişi en büyük kaybımızdır. Kullanılmayan devasa bir insan sermayesi var elimizde... Bütün mesele unsurlar arasında bir ahenk kurmaktan ibarettir. Buradan dünyaya bakıldığı zaman dünyadaki adaletsizliğin, huzursuzluğun, fakirliğin kaynağı yine bu nokta-i nazardaki kusurumuza, körlüğümüze dayandığı görülmektedir. Batı, sadece özel sektöre; Rusya ve Çin gibi ülkeler sadece kamu sektörüne yer vermiş, buna rağmen oldukça ileri bir güce ulaşırken bizde işler tam aksine kötü sonuçlar vermekte ve vermeye de devam etmektedir.
***
Eflatun; gerçeklerle gölgeleri, aydınlık ile karanlığı, algıları değiştirmenin ne kadar güç olduğunu şu benzetme ile insanlığa aktarmaktadır:
“Bazı insanlar karanlık bir mağarada, doğdukları günden beri mağaranın kapısına arkaları dönük olarak oturmaya mahkûmdurlar. Başlarını da arkaya çeviremeyen bu insanlar, mağaranın kapısından içeri giren ışığın aydınlattığı karşı duvarda, kapının önünden geçen başka insanların ve taşıdıkları şeylerin gölgelerini izlemektedirler. İçlerinden biri kurtulur ve dışarı çıkıp gölgelerin asıl kaynağını görür ve tekrar içeri girip gördüklerini anlatmaya başlar ama içerdekileri, duvarda gördüklerinin zahiri olduğuna ve gerçeğin mağaranın dışında cereyan etmekte olduğuna inandırması imkânsızdır.”
Evet… Mağaranın dışındaki gerçeği görmek zorunda olduğumuzu anlatıyor Eflatun… Gerçeklerle, hayallerin farklılığını ortaya koyuyor. Gerçeklerin kabul edilmesinin zor olduğuna değiniyor. Eflatun’a göre gerçeği ve bilgiyi aramayan iki varlık vardır: Birincisi Tanrıdır (İhtiyacı yoktur). İkincisi, ihtiyacı olmasına rağmen Bilgisiz İnsan Kitleleridir. Biri hakikatin tam içinde, diğeri tam dışındadır.
Adını, SİSTEM koyduğum bu kitabın ruhunda böyle bir hakikat yatmaktadır. İlham kaynağım; Eflatunun Mağara İstiaresi ve Ergenekon Destanı.
NOT 3 / Hazırlamakta olduğum SİSTEM adlı kitabımdan alıntıdır