Tam olmak bizim elimizdedir, alacağımız kararlara bağlıdır

Tahsilimiz her ne seviyede olursa olsun…

Makamca istersek en üst düzeyde olalım…

Varlık yönüyle zenginliğimizin ucu-bucu görünmesin…

Eğer milli mefkûre -Türkçe deyimle- milli ülkü sahibi değilsek…

Bizler mutlaka yarım insan, noksan, görevini yapmayan kişilerden biri sayılırız.

Hele, hele... Statümüz yüksek olmasına rağmen görev kaçağı isek vebalimiz çok daha büyüktür.

Kendimize soracağız:

-Bencil miyiz?

-Toplumcu muyuz?

Bencil olana negatif, toplumcu olana pozitif hal denir.

Bu ikisini birbirinden ayıran yegâne ölçek ülkücülüktür.

Ancak yeterli mi?

Hayır!

Ülkü yolunda adımlar atmak, riskler almak, elini taşın altına koymak gerekir. 

-Efendim, Müslümanım ama ibadet yapmam!

Cevap: Ne kadar Müslümanız veya gerçekten öyle miyiz?

-Efendim camiye gidip gelirim, fakat başkaca hiçbir şeye karışmam!

Cevap: Cemaat olmanın gereği bu kadarcık mı?

İnsan kalitesiyle, toplum kalitesi arasında her zaman bir doğru orantı var.

Bireysel olarak kalitemiz ne kadar yüksek ne kadar yücelerdeyse toplum kalitesi de o derecedir.

Bizi yaradan Allah: Ümmetin içinden bir topluluk öncü olsun demekte; yani, liderlik!

Toplumlar hizmette yarışmalıdır; milletler yarışacak, şehirler yarışacak, köyler, aileler, fertler yarışacaktır.

Yarışları mutlaka kazanmalıyız; bunu kendimize hedef yapmalıyız.  

Başarıyı elde etmenin tek şartı liderlik, lider karakterte olmaktır.

İşte bu noktada; ülkücü insanla, lider insan aynı düzlemde birleşiyor.

İyilik anlamında tüm potansiyele sahip olduğumuz halde…

Evde, kahvede, parkta, camide, dergâhta, sakin köşelerde gayesiz, Kaygusuz vakit öldürüyorsak, vakitlerimizi süfli işlerde harcıyorsak biz benciliz, negatifiz ve kesinlikle ülkücü değiliz.

Sorularımız olmalıdır:

-Biz toplum olarak kalitenin neresindeyiz?

Kalite zayıfsa; huzursuzluk, ruhsal sıkıntılar, arkadaşsızlık, güçsüzlük bunun içinde saklıdır.

-Çare var mı?

Var... Bireysel olarak çare; ülkü sahibi olmak, ülkü yolunda mücadele etmektir.