Doğup büyüdüğüm, doyup şükrettiğim vatan toprağım.

Kırlarının hür havasıyla özgürleştiğim, talihi karartılmış Ergene'siyle dertleştiğim efsaneler kentim. Bereketli toprakları, sevecen insanlarıyla ülkemin hep yarınki yüzü güzel ilçem. Bu tarihi şehir için, yapılanları yeterli görmeyip, daha başka ne yapabiliriz diye hep kafa yormuşumdur. Elbette en iyisi devletin imkanlarıyla yerel kaynakların harmanlanmasıdır. O zaman işler daha kolay olur ve daha çabuk bitirilir. Fakat biz demokrasiyi tam içselleştiremediğimiz için maalesef bu koordinasyon tam anlamıyla sağlanamıyor. İktidarı A partisi , Belediye Başkanlığını B partisi kazanmışsa bir inatlaşma kaçınılmaz oluyor. O zaman kente akacak olan hizmetler ya yavaşlıyor, ya da tamamen durup bir başka tarihe bırakılıyor. Kaybeden, kentler ve o kentlerde yaşayan insanlar oluyor. Mesela yıllardır AKP'nin elinde olan belediyelere talep ettikleri her türlü finansal ve hukuksal destekler adeta yağdırılırken, muhalefetin kazandığı Büyükşehir Belediyelerine ambargo uygulanmaktadır. Destek bir yana, halkın yararına olan bir çok projeye köstek olunmaktadır. Her iki tarafın davranışı da politiktir ve oy devşirmeye yöneliktir. Buna rağmen, Belediyeyi hangi parti kazanmış olursa olsun , Belediye Başkanlarının vaatlerini gerçekleştirmek için büyük bir gayret ve istekle çalıştığını da söylemek istiyorum. Tarihi köprümüzün onarımını Devlet, yani bir anlamda siyasi hükümet gerçekleştirirken, yerel bir çok çalışmayı da Belediye Başkanı Özlem Becan ve Belediye Meclisi planlayıp uygulamaktadır. Mesela yeni Terminal binası çok kısa sürede hizmete alınabilir diye düşünüyorum. Öteki taraftan yeni hastane binası inşaatı da, şehir stadının yenilenmesi de, doğalgaz dağıtım ağı da gelişerek devam etmektedir. Birlikte el ele olursak, yerel ve genel siyasetçileri hizmet safında yan yana getirebilirsek kazanan halkımız olacaktır. Çünkü bu ilçede de yapılacak çok iş var. Bunlardan aklıma gelen bir iki tanesini hemen söyleyebilirim. Bu kent bir zamanlar, en çok vergi veren ilçelerle değil, illerle yarışıyordu. Bir çok ilde marketlerin önlerinde BUZ YAĞ tenekelerini gördüğümde sanki fabrika benimmiş gibi seviniyordum. Çünkü o fabrikada 300,400 civarında işçi çalışıyor, en az 2,3 bin kişinin karnı doyuyordu. Kapanan her fabrika çoğalan işsizlik demektir. Öyle de oldu. Rızkını başka yerde aramaya çıkanlar bu kenti terketti. Çevreye duyarlı Organize Sanayi Bölgesi için ağız dalaşını, kısır çekişmeleri bir tarafa bırakarak kafa kafaya vermeli, bereketli toprakların dışında, verimsiz araziler bulunarak derhal harekete geçmeliyiz. Sayın Belediye Başkanım, Kent Müzeleri bir şehrin kültürel ve tarihsel hafızasıdır. Aidiyet duygusunu besleyen, bizi köklerimizle buluşturan müstesna yerlerdir. Eski Tekel binası çok yetersizdir. Mutlaka daha geniş ve modern bir yapıyı gündeminize almanız hayati önemdedir. Birileri Atatürk Kültür Merkezini lüks ve israf olarak görüp, sırf muhalefet olsun diye Enis başkanı karalamaya çalışıyorlardı. Ama bugün bütün sosyal ve kültürel aktiviteler için orası kullanılıyor. AKM ilçemizin yüz akıdır. Müzeyi de ihmal etmemeli, büyütmenin ve daha modern hale getirmenin çalışmasını yapmalıyız. Rahmetli annemin SINGER marka, ayak pedallı, 75 yıllık dikiş makinası da buna çok sevinecek, orada yerini alacaktır. Sayın Başkanım, bir şehrin sokakları, umumi tuvaletleri çok temiz ve bakımlı olmalı. Bunlar iyi denetlenmeli. Biliyorum şehrin isale hatları yenilenirken, tüm yollar yazın toz, kış aylarında çamur deryasına dönmüştü. Şimdi doğalgaz şebekesi için aynı çile ile karşı karşıyayız. Her site aynı anda başvurmadığı için her gün sokakların farklı bölümleri kazılıyor. Belki personel yetersizliğinden sökülen yerler hemen kapatılamıyor. Gaz şirketiyle bir koordinasyon mümkün değil midir diye soruyor insanlar. Atatürk ve Cumhuriyet parkları gerçekten güzel oldu, kente değer kazandırdı. Başka düzenlemeler de gerekiyor ama Vadi Park'ın bu haliyle bile teşekkürü hak ediyorsunuz. Her biri mezbeleliğe dönmüştü. Şehrin güzelliğini bozan ve el atılması gereken başka yerler de var. Mesela Atatürk Parkının arka tarafında gençlik yıllarımı yaşadığım, halkın Pembe Köşk dediği evimizin de bulunduğu ada. Eskiden liseden gelip Akçiçek'lerin mağazasının da bir kısmını alıp, direkt olarak eski karakol binasına kadar uzayan 14 metre genişliğinde bir yol düşünülüyordu. Evlere ne bir çivi çakabildik, ne de inşaat yapabildik. Şimdi şehrin ortasında metruk halde hepsi. Artık çevre yollarımız var. İmar planlarını yeniden ele almak, bu bölgeyi veya benzer durumdaki yerleri bir şehir planlamacısı ile birlikte yeniden değerlendirmek gerekiyor. İstimlak veya imar izni. İçinde bulunduğumuz şartların farkına varmalıyız ve gerekeni yapmalıyız. Bitirmeden şunu da ilave etmek istiyorum. Köprü restorasyon projesi hakkında ayrıntılı bilgiye sahip değilim. Daha önceki tamiratlarda maalesef ilkel kafalar, hoyrat eller, tamir etmediler, orjinalini bozarak ve kanatlarını iki defasında da ikişer metre açarak tahrip ettiler. Keşke şimdi aslına döndürülse, araç trafiğine tamamen kapatılarak, gezi parkuruna dönüştürülse ve turizmin hizmetine sunulsa. Düşünün Ergene artık arı duru akıyor, ana gözün önünde nostaljik değirmenler, nehrin iki tarafında çay bahçeleri ve lokantalar. Hele de her bir gözü ışıklandırılınca Boğaz köprüsüne nazire yapan bir Uzunköprü. İnanç turizmi bağlamında Edirne'ye gelen tüm tur operatörlerini ikna ederek, gerekirse komisyon vererek dönüş güzergahını Uzunköprü'müze yönlendirmek .İmkansız değil bunlar. "Hocam iyi misin sen? Hayal üstü hayal bu senin dediğin." dediğinizi duyar gibiyim. Öyle demeyin. Her şey hayal etmekle başlar. Üstelik zamların bunalttığı, kurların paniklettiği, enflasyonun fakirleştirdiği , politik yalanların uyuşturduğu ruhlarımızı, bu güzel hayaller de olmasa başka türlü nasıl teselli edebiliriz ki?