Bir dini bayramımızı daha geride bıraktık. Aslında geride bıraktığımız o kadar çok şey var ki...

Bayram denildiğinde hısım akrabanın geniş bir aile olarak buluşması, komşuların manevi bir hazla yeniden kucaklaşması gelir aklımıza. Yeni kuşakların akrabalık bağlarının pekişmesi, komşuların akrabadan bile yakın olduklarının idrakine varılması için bayramlar güzel fırsatlar sunar bizlere. Küçükler büyüklerin ellerini öperken, büyükler de az veya çok para vererek onları sevindirirdi. Geniş ailenin en büyüğü kim ise o ev ziyaretçilerle dolup taşar, kelimenin hakiki manasıyla tam bir bayram havası yaşanırdı. Baklava tepsisinin biri boşalınca dolusu gelir, kız veya gelin farketmeksizin, hizmet eden kadınların yüzlerinde mutluluk tebessümleri yediveren güllerine dönüşürdü. Mazide kaldı bazı güzelliklerimiz. Yavaş yavaş unutuldu örf, adet, töre ve geleneklerimiz. Eski günlerin özlemiyle toplumumuzdaki bu değişimi de anlamaya çalışıyorum. Bilim ve teknolojideki akıl almaz gelişmeler başımızı döndürürken, toplumların durağan olması sosyolojinin gerçekleriyle de bağdaşmaz. Toplumlar canlı organizmalardır. Her canlı yaratıldığı andan itibaren bir oluşum ve gelişim süreci yaşar. Bu hem bir yenilenme, hem de bir olgunlaşma devinimidir. " Dün dünde kaldı cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek lazım." diyen Mevlana değişim dinamiğini en iyi kavrayan mütefekkirlerimizden birisidir. Biz ne dersek diyelim, dünya dönüyor. Güneş her gün yeniden doğuyor. Her gün, yeni bir başlangıç. Yani şunu mu demek istiyorum; "O halde töre ve gelenekler de her gün değişebilir. Bunu yadırgamamalı, eskiye özlem duymamalıyız." Hem evet, hem hayır. A.Hamdi Tanpınar vermiş zaten bunun cevabını: "Değişerek devam etmek, devam ederek değişmek." Yahya Kemal'ce söyleyeyim isterseniz: "Kökü mazide atiyim ben." Arif Nihat Asya 'nın bir kitabı "Kökler ve Dallar"adını taşır. Yani değişimin önünde durulamaz, ama devamlılık da şarttır. Elbette üçüncü binde artık saçma ve gülünç olan eski adetleri ya terk etmeli, ya da çağdaş bilinç ile yenilemeli, güzel olanları da mutlaka yaşatmalıyız. İster milli, isterse dini olsun, bizi MİLLET yapan heyecanları geçmişten geleceğe taşıyan bir ibadet gibi benimsediğimiz geleneklerimizdir. Geleneği olmayanın geleceği de olmaz. Hem milli hem de dini bayramlarda artık o eski coşkuyu yaşayamıyor, milli kültür yerine popüler yozlaşmaya teslim oluyorsak bunun bir nedeni de geleneklerimizden habersiz olmamızdır. 4.0 Endüstri devrimini yaşadığımız günümüzde, çocuğumuzun elinden tutup bayram namazına gitmenin, camide Itri'nin bestelediği teşrik tekbirlerini söyleyen koronun bir parçası olmanın, cami çıkışında en yakınlarımızın kabirlerini ziyaret etmenin çağdaşlıkla çelişen bir yanı olabilir mi? Tamam, pandemi var kabul, camiler de, din adamları da günümüzde biraz siyasallaştı, din ideolojileştirildi kabul, ama biz o ruhu kaybetmemeliyiz. Çağdaş hayat diye dayatılan materyalizm ve onun vicdansız ve ahlaksız çocuğu kapitalizm, bizi geleneklerimize düşman etti, kendimize yabancılaştırdı. Baba tarafım göçeli epey oldu. Dayım ve annem iki ulu çınardı yaşayan. Şimdi onlar da yok. Yani iki tarafta da artık ziline basılıp ziyaret edilecek, eli öpülecek birkaç büyükten biri sayılırım. Ama ne gelen var artık, ne de soran. Bayram tatilini fırsat bilip evden uzaklaşıyor, uzaklara kaçıyor insanlar. Önceden yadırgıyordum, şimdi yaz günlerine denk geldiği için ben de Enez'deki yazlık evimizde karşılıyorum bayramları. Bereket kardeşim de orada da yetimliğimi unutturuyor bana. İkinci üçüncü kuşaktaki çocuklar artık tanımıyor bile birbirini. Düğünlerde cenazelerde zoraki karşılaşmalarda ise iki yabancı gibi bakıyorlar birbirlerine. Yeni dünya düzeninin mimarları, başka toplumları yok etmenin en zahmetsiz ve en etkili yolu olarak görüyorlar, belki o nedenle töre ve geleneklerinden koparmaya çalışıyorlar kanını emdikleri toplumları. Bunlara direnmek milli bir görevdir. Fakat bireysel başarının çok zor olduğunu ifade etmek istiyorum. Bu mücadeleyi devlet çapında ele almalı, milli kültürümüzü, töre ve geleneklerimizi yaşatmayı bir beka meselesi olarak önemsemeli, bir ibadet gibi algılamalıyız.