Bugün İslam Çok Tehlikeye Düştü İran´da bir hafta Geçtiğimiz haftalarda arkadaşım gazeteci Fatih Erge ve Macaristan Turan Vakfı Türkiye temsilcisi abimiz Ahmet Açıkgöz ile birlikte İran´ a bir seyahat gerçekleştirdik. Urumiye, Tebriz, Tahran ve Şiraz´ı görme şansımız oldu. Oradaki yerli Türk kardeşlerimiz tarafından çok iyi ağırlandık. Bize hem İran´ ın tarihi hem de sosyal yaşamı hakkında muazzam bilgiler verdiler. Bir ülkeyi gezerken o ülkenin yerlileri ile sohbet etmek o ülke hakkında bilgi edinmenin en iyi yolu. Yoksa hiçbir bina, hiçbir turist rehberi size gerçekleri sokaktaki vatandaş gibi yansıtamayacaktır. İran´a bundan tam 16 yıl önce, 2003 yılında üniversiteden 3 arkadaş beraber gitmiştik. O zaman vizeler daha yeni yeni kalkmış, iki ülke arası seyahatler bugünküne nazaran çok daha az durumdaydı. Yola çıkarken büyük bir merak içerisindeydim. Yıllar sonra memleketine dönen bir gurbetçi gibi neler değiştiğini, nelerin aynı kaldığını merak ediyordum. Öncelikle söylemeliyim ki, İran Türkleri içerisinde Türklük bilinçlerinin eskisine nazaran daha da kuvvetlenmiş buldum. Bunda internetin yaygınlaşması ve sosyal medyanın payı çok büyük. Türk televizyonları ve dizileri tabii ki birçok ülkede olduğu gibi kaçakta olsa İran´da da seyrediliyor. İran devletinin Türkçenin kullanılmaması yönünde bir politikası var. Bu internet yayınlarından TV yayınlarına kadar birçok alanı kapsıyor. İran´ da aldığımız GSM hattı ile internete girmek istediğinizde haberturk, hurriyet.com.tr gibi sitelere giremezsiniz ama cnn, bbc, newyorktimes gibi İngilizce yayın yapan sitelere çok rahatlıkla ulaşabilirsiniz. Bu size İran devletinin Türkiye´ye bakışını anlatmaya yetecektir. Kısaca devlet ülkenin yarısını oluşturan Türklerin Türkiye hakkında bilgi edinmesini istemiyor ama trenin çoktan kalktığını söyleyebilirim. İran´a gittiğimi duyan birçok insan önce şaşırıyor sonra oralar nasıl, insanları ne yapıyor diye meraklarını gidermeye çalışıyorlar. En çok merak edilen de İran´da baskı rejimi olduğu düşünülen bir ülkede yaşam nasıl, İnsanlar vakitlerini nasıl geçiriyorlar gibi konular. Size başımızdan geçen ve beni çok etkileyen bir olayı anlatmak isterim İran hakkında biraz bilgisi olanlar bilir. Ülke içerisinde kadınlara başörtü zorunluluğu vardır. Turist olarak gitseniz bile sizden başınızı örtmeniz istenecektir.  Fakat çoğu İranlı kadında gördüğünüz başörtüsü bağlama şekli zorunluluktan kaynaklanan, yasak savma şeklinde, saçlarının yarısının gözüktüğü, muhafazakâr camiada pek kabul edilmeyecek bir uygulama tarzındadır. İran´da dolaşırken gördüğünüz kadınların çoğu bu şekilde örter başlarını. Usulüne göre örten bayan sayısı bizim memleketimizde daha çoktur desem inanın yalan konuşuyor olmam. Gezinin son günlerini geçirmek için Şiraz´a yola çıktığımızda İran´da beni en çok etkileyecek olayın yaşanacağının farkında değildim tabii ki, havalimanında bizi karşılayan 3 değerli Kaşkay Türkü soydaşlarımız ile tanışma faslı bittikten sonra kalacağımız yere doğru havalimanından hareket ettik. Eşi ile birlikte bizi karşılamaya gelen dostumuzun arkamızdan gelen arabaları havalimanı çıkışta polis tarafından çevrilince, bizde ileride sağda park ettik, bize polisin onların arabalarına ceza yazdığı, arabalarının bağlanacağı, arkadan başka bir araçla gelecekleri söylendi. Birkaç saat sonra gerçekler ortaya çıktı. Şiraz´da bize 2 gün boyunca mihmandarlık yapacak olan kandaşımız, o gün, beni derinden etkileyen ve asla unutamayacağım o cümleyi kurdu. Bugün İslam çok tehlikeye düştü. Araba ile havalimanından çıkışta yanında oturan eşi polis kamerasına yakalanmış. Başörtüsü bağlama şekli usule uygun değilmiş ve bundan dolayı para cezasına çaptırıldılar. Ödeyip araçlarını geri alacaklardı. Evet yanlış okumuyorsunuz sokakta, markette, çarşıda örtündüğünüz şekilde kameraya yakalanmayacaksınız. Tam İslami usule uygun olmazsa para cezası kesiyorlar.(Turistlere pek bir şey demiyorlar bilginize). Neden böyle yapıyorlar dediğimizde aldığımız cevap : Bugün İslam çok tehlikeye düştü ondan yapıyorlar oldu. Baskının her zaman ters teptiğine, insanları birçok açıdan dinden giderek uzaklaştırdığına bir kez daha şahit oldum ve aklıma güzel ülkem geldi. Özgürlüğün ne denli büyük bir nimet olduğunu bir kez daha idrak ettim. Kimisi buna laiklik diyor ama ben direk özgürlük diyorum daha kapsayıcı ve güzel bir kelime gibi geliyor bana. Tarih boyunca birçok değişik coğrafyada ve ülkede defaten kanıtlanmıştır ki ne insanları zorlayarak dindar yapabiliyorsunuz ne de dinsiz. Bizim ülkemizde de geçmişte yanlış uygulamalar yapılmadı değil. Sonuçlarının siyaseten ne olduğunu da herhalde idrak edebilirsiniz. Bugünlerde yine ülkemizde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu´nun eşi üzerinden  ?´bi bitmediniz yahuu´´ dedirtecek bir tartışma yaşanıyor. Cumhuriyet kadını böyle olmalıymış vesaire vesaire. Belirtmek isterim ki laik ülkede kadın böyle olacak diyenler, müslüman ülkesinde böyle olacak diyenlerle aynı ruh hastalığına muzdariptirler.  Despotluğun dini imanı yok ne yazık ki. Bu durum her zaman halk üzerinde ters tepiyor ama bazen kurtulması pek kolay olmuyor. 16 yıl önce aynı duygularla ayrıldığım İran´dan 16 yıl sonrada aynı duygularla ayrıldım. O yüzden özgürlüğü kucaklayalım ve sahip çıkalım. Hangi ideolojik taraftan gelirse gelsin bir kere o totaliter kara deliğe girdimi çıkması kolay değil En son olarak belirtmeliyim ki devletimiz veya konuyla ilgili vakıfların İran Türkleri hakkında yapması gereken çok şey var ve bunların en önemlisi Türkçe... Lehçe farkında dolayı bazen birbirimiz anlamakta zorluk çekiyoruz. En çok da onlar. Biz Türkçe eğitim aldığımız ve ülkemizde birçok farklı lehçeyi duyduğumuz için algılama kapasitemiz onlara göre çok daha geniş. Kaşkay bölgesinde komik durumlarla da karşılaşabilirsiniz. Örneğin Firuzabad´da bir Kaşkay Türkünün kafesinde Ahmet abi ?´bir su getirir misin´´ dediğinde karşı tarafın anlamadığını yanımızda bizim lehçeye hakim olan dostumuzun cümleyi  ?´ bi su getiriying´´ olarak çevirdiğine şahit olduk. Bu farklı lehçeleri duymamaktan, eğitim almamaktan kaynaklanıyor. Bunun çözümü çok basit. Türk dizileri bu konuyu çözmek için biçilmiş kaftan. Diriliş Ertuğrul´un Farsça altyazılısını seyreden insanlar var. Bize söyledikleri anlamadıkları yerlerde altyazıya bakıyorlar sonuçta eğitimi Farsça aldıkları için hepsi ana dili gibi biliyor Farsçayı. Böylece her bölümde Türkiye Türkçesini daha fazla kavrıyorlar. Türkiye de bu altyazılı dizi işine birileri el atmalı bence. Bu arada yanlış anlaşılmasın Türkçelerimiz birbirimize çok yakın elinizi kolunuzu sallayarak dolaşabilirsiniz İran´ın birçok yerinde. Hadi soydaşlarınız yolunuzu gözler bekletmeyin!