“Demokratik Kültür” olmadan, demokrasi yaşama geçirilemez. Demokratik kültürün temel iki öğesi ise, “hoşgörü” ve “uzlaşma”dır.

Öğretim üyesi, gazeteci Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, 1939 yılında Zile'de doğdu. Kabataş Lisesi'nden sonra A.Ü. S.B.F.'yi bitirdi. Paris Üniversitesi'nde Anayasa Hukuku ve Siyaset Bilimi dalında doktora yaptı. 1972 yılında doçent oldu. 1977'de CHP listesinden İzmir milletvekili seçildi. 1978'de Bülent Ecevit hükümetinde Kültür Bakanı olarak yer aldı. 12 Eylül sonrasında üniversiteye dönerek 1988'de profesörlüğe yükseldi. A.Ü. İletişim Fakültesinde Siyaset Bilimi dersleri verdi. Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarları arasında yer aldı. 21 Ekim 1999 tarihinde Ankara'daki evinin önünde otomobiline bomba konularak katledilen Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı'yı, Vefatının 22. Yıldönümünde, bazı görüş ve düşüncelerini anımsatarak anmak istiyoruz: Siyaset, "ülke, devlet, insan yönetimi" biçiminde tanımlanabilir. Siyaset bilimi, siyasal otorite ile ilgili kurumların ve bu kurumların oluşmasında ve işlemesinde rol oynayan davranışların bilimidir. Tüm bilimsel çalışmalar üç aşamada oluşur: gözlem, sınıflandırma ve yorum. Siyasal bilimci, gözlemlediği olaylardan bir neden - sonuç ilişkisi sezmeye çalışır. İnsanın doğduğu ondan başlayarak çevresine uymasını sağlayan en önemli öğe kültür'dür. Kültür, bireye hazır düşünce ve davranış kalıpları sunar. Toplumun üyeleri arasındaki kişilik farklılıkları psikolojinin, benzerlikler ise sosyolojinin konusudur. Kültür, geçmiş ile gelecek arasında kurulmuş bir köprüdür. Bugünkü Anadolu Türk kültürünün dört temel kaynağı: Orta Asya, İslam, Anadolu ve Kemalist Devrim. "Demokratik Kültür" olmadan, demokrasi yaşama geçirilemez. Demokratik kültürün temel iki öğesi ise, "hoşgörü" ve "uzlaşma"dır. Türkiye'de ilk siyasal partiler, 1908'de İkinci Meşrutiyet'in ilanından sonra kuruldu. Partiler içinde, üç temel eğilim dikkati çekiyordu: İslamcılar, Turancılar (dünyadaki bütün Türklerin tek bayrak altında birleşmesini isteyenler) ve Batıcılar. Osmanlı İmparatorluğu'nda İstanbul'un fethine kadar devlet yönetiminde etkili olan seçkinler, büyük çoğunluğu ile Türk kökenliydiler. Fatih Sultan Mehmet'in, Çandarlı Halil Paşa'nın boynunu vurdurup yerine devşirme Zaganos Paşa'yı sadrazam yapmasıyla birlikte, yeni bir dönem başladı. İki yüzyılı aşkın bir süre, Türk kökenli hemen hiçbir kimse, padişahtan sonraki en önemli yer alan sadrazamlığa gelemedi. Önemli görevlere, bilinçli bir tutumla, Avrupa Hırıstiyan kökenli "kul"lar getirildiler. Yakın geçmişe gelinceye değin, Türk toplumunun tarihsel evrimi içinde en etkili ve en uzun ömürlü seçkin grubunu, kuşkusuz ki bürokratik seçkinler oluşturuyordu. Atatürk ve İnönü dönemlerinde sağlanan siyasal istikrarın, asker bürokrat seçkinlerin giderek siyasetten uzaklaşmaları ve böylece sivil bürokrat seçkinlerin etkisinin en üst düzeye varmasıyla sonuçlanmıştır. Çok partili düzene geçildikten ve özellikle 1950'de iktidarı Demokrat Parti'nin almasından sonra, bürokrat ve aydın seçkinlerin ülke yönetimindeki etkisi azalmaya başlamıştır. Çünkü yeni siyasal iktidar, toplumda gelişen yeni güçlerin temsilcisi olan yeni seçkinlerin etkisindedir. Yeni seçkinlerin iktidara egemen oldukları 1950 - 60'ta ordunun ülke yönetimine el koyması, bir anlamda asker - sivil aydın seçkinlerin "rövanşı" biçiminde de yorumlanabilir. Ordunun siyasal iktidara 12 Mart 1971 tarihli müdahalesiyle, sivil aydın ve bürokrat seçkinlerle asker seçkinler arasındaki tarihsel ittifak sona ermiştir. 12 Eylül döneminin de gösterdiği gibi, artık güçlü olanlar yeni seçkinler ve onların devlet bürokrasisindeki müttefikleridir. Sivil aydınların etkisi, özellikle demokrasiden uzaklaşıldığı dönemlerde daha da azalmaktadır. (Ahmet Taner Kışlalı, Siyaset Bilimi, İmge Kitabevi, 7.Baskı, Ekim 1999).