Vefatının 67. Yılında, (24.3.1879 – 28.1.1953)

24 Mart 1879 tarihinde Muğla'nın Bodrum ilçesinde dünyaya geldi. Soyadı kanunu çıkınca, Samsun - Bafra'nın Kolaylıoğulları sülalesinden olan babası Kolaylı soyadını aldı. 1892'de ailesiyle Urla'ya göçettiler. Usta bir neyzen olan Berber Kazım'dan ney dersleri almaya başladığında 13 yaşındaydı. Neyini alıp gittiği İzmir Mevlevihanesi'nde başta şair Eşref olmak üzere dönemin pek çok ünlü ismiyle tanıştı. Şair Eşref'ten hicvi öğrendi. İlk şiiri o günlerde 13 Mart 1898'de, "Muktebes" dergisinde yayımlandı. 1898'de medrese öğrenimi için, İstanbul'a geldiğinde 19 yaşındaydı. Ama O, daha çok Galata ve Yenikapı Mevlevihaneleri'ne devam etti. Büyük dostluğunu göreceği Mehmet Akif Ersoy'la o günlerde tanıştı. Ney çalışındaki ustalığı ve taksimleriyle dinleyenleri hep büyüledi. İstibdat'a karşı konuşmalarından dolayı gözaltına alındı. İzlenmeye başlanınca, 1902 yılında Mısır'a kaçtı. Orada Şair Eşref'le buluştu. 2. Meşrutiyet'in ilanından sonra, önce İzmir'e, sonra İstanbul'a döndü. 1919 yılında, ilk kitabı "Hiç" yayınlandı. Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı yücelten şiirler yazdı. 1926 yılında Atatürk'le tanıştı. 1949'da "Azab-ı Mukaddes"i yayımladı. Hayatını kaybettiğinde takvimler 28 Ocak 1953'ü gösteriyordu. Vefatının 67. Yılında Neyzen Tevfik'i rahmetle, bazı anılarını aktararak anmak, anımsatmak istiyoruz: Neyzen Tevfik, Abdülhamid'in baskı çemberinden geçmiş kişilerdendir. Meşrutiyetle birlikte iş başına gelen İttihat ve Terakki önderleri, İstibdat'ta mağdur olan kişilere çeşitli görev ve ihsanlar dağıtırken, Neyzen Tevfik'i de Talat Paşa'nın karşısına çıkarırlar. Ona, nasıl bir iş önersem diye düşünen Talat Paşa, "Hangi okuldan mezunsunuz, Neyzen Bey?" diye sorunca, okulu yarım bırakmış olan Neyzen bozulur. Talat Paşa'nın da tam bir öğrenim görmediğini bildiği için, hemen taşı gediğine koyar: "Sizin mezun olduğunuz okuldan Talat Bey!".Savaşta iki gözünü yitiren bir arkadaşı Neyzen Tevfik'e: "Neyzen, nedir bu memleketin hali, nasıl görüyorsun bu durumu?" diye sorar. Neyzen, arkadaşında bir alınganlık yaratmamak için "karanlık" diyemez: "Vallahi efendim, sizin gördüğünüz gibi." der.Çevresindeki bazı hayranları, Neyzen'e o yaygın ününden dolayı mebus olması konusunda ısrar ederler. Bu ısrarlar karşısında Neyzen, bir gün, "Mebus olacağım da ne yapacağım?" diye sorar. Arkadaşları, "Kolay canım, memleket yararına bir durum olursa parmak kaldıracaksın" der. Parmağını havaya kaldıran Neyzen, "Bunu yapmak için Ankara'ya kadar gitmeye gerek yok ki" der ve daha sonra da arkadaşlarına şu ünlü dörtlüğünü okur: "Kime sordumsa seni doğru cevap vermediler: / Kimi alçak, kimi hırsız, kimi deyyus dediler. / Künyeni almak için partiye ettim telefon: / Bizdeki kayda göre, şimdi o mebus dediler." Lokantada densizin biri Neyzen'e bir tokat atar. Neyzen hiç karşılık vermez. Bunu gören bir dostu, "Yahu Neyzen," der, "O densiz adamın tokadına niye karşılık vermedin?". Neyzen, dostunu şöyle bir süzdükten sonra, yanıtlar: "Sana bir hayvan çifte atsa, ne yapardın?" Neyzen, her zamanki gibi, yükünü tutmuş, neşesi yerinde, bir şarkı mırıldana mırıldana evine doğru yürürken, bir tanıdığıyla karşılaşır, tanıdığı, kaşlarını havaya kaldırarak, "Yine mi Neyzen? Yazık. Kendini harap ediyorsun. Bu gidişle çok sürmez ölürsün," deyince Neyzen, "Aldırma dostum," der, "Ömür dediğimiz, içi su dolu bir fıçıya benzer. Bu suyu azar azar kullansan da, hepsini birden boşaltsanda sonuçta bitecek!" Gazeteci İsmail Habib Sevük'e, "Neyzen'i nasıl tanırsınız?" diye sormuşlar, o da, "üç şeyinden tanırım," demiş, "neyinden, mey'inden ve heyheyinden!".. (Süleyman Bulut, Nüktedan Neyzen Tevfik, Pupa Yayınları, 1. Basım: Ocak 2011)