M. Mehdi ERGÜZEL

Ocak 1972'de, İstanbul-Çapa Yüksek Öğretmen Okulu'ndaki dergimiz PINAR'da yayınlanan "Öz Musikimiz" başlıklı ilk yazımızın üzerinden 50 yıl geçmiş. 200 mevsim, 600 ay, 2600 hafta, 18 222 gün. Yani on sekiz bin iki yüz yirmi iki defa güneşler doğmuş ve tekrar doğmak üzere günler gecelere kavuşmuş. Fertlerin hayat macerası, milletlerin ömrüne nispetle karınca mesabesindedir. Asırlar geçer, içinden nesiller geçer. Yiğitler, kara toprağın bağrına emanet edilir, analar ağlar.. Günler ve yıllar arasında, şairin dediği gibi "oğullar doğar, babalarının derisinde". "Ebediyete akıp giden" millet hayatı içinde, yarım asrın sözü mü olur ? Ama yine de Yunus haklıdır : "Benim bir karıncaya ulu nazarım vardır" diyor. Her birimiz, "Bir bölük Anka'larız; Kaf-ı kanaat bekleriz.." Kanaatkar olmayı başaran her nefis, ihtirasının şahlanan atını dizginledikçe, boyun büker, baş eğer, diz çökerken kendini bir şey zanneden fani varlığına meşhur dengeleri de hatırlatır : "Ayağa kalk, dünya hayatını adam gibi yaşa ve ikmal et." Bu idrak seviyesi, fikri fırtınaları teskin eder, sular durulur, sabır ve ibret demleri gelir. "Her nefis ölümü tadacaktır." kelamı üzre düşüncelere dalınır amma "dünyanın tadı" sayısız kollarıyla sarıp sarmaladığı "fena erbabı"nı bırakası değildir ki "beka ehli"ni anlayabilsin. Böylece "ömrlerdir muttasıl akan sular", hasretlerle "başını daşdan daşa avarece urup gezerken", asli hedefini şaşıranlar da gaflet çöllerinde, seraplar peşinde heba olur giderler. Bütün bu nefsani temayüllere ve nefis muhasebelerine rağmen, hayat bir emanettir ve hakkıyla yaşanılmalıdır. Kaderin bize sunduklarıyla, gayret kuşağına sarınarak, alınan her nefese şükrederek, karşılaşılan hallerde vesile-i ibret bularak, ayakta kalmaya uğraşarak, muhannete muhtaç olmadan yaşanılmalıdır, denildi; çocukluğumuzdan itibaren böyle öğretildi bize. Akıp giden yıllardan bu dersi defalarca aldık, zamanı belirsiz nice imtihanlara tabi tutulduk, ayaklarımız sürçtü, burnumuz defalarca yerlere sürtüldü, "mumdan bir gemiyle ateş deryası üzerinde" gidemesek bile "Hüsn ü Aşk"ın cazibesine bigane kalmadık. Şehitler yatağı vatanımızın kıymetini anlayıp bilmeye ve milli irfanımızı tanımaya çalıştık. Okuduk, dinledik, sustuk, düşündük, çiğ taraflarımızdan kurtulma yolunda saçlar ağarttık. Oldu mu, dersiniz ? Ne gezer! Bizim eşiğine yüz süreceğimiz Tapduk Emre'nin asrımızdaki torunlarından "Horasan erlerinden bir haber yok" ki.İnşallah bizim torunlarımız, onların torunlarından nasiplenirler.. Rahmetin göğü her daim açık değil mi ? İlk yazımızın üzerinden 50 yıl geçmiş.. O tarihten birkaç ay evvelki 1971 Ağustos'u, "Malazgirt'in 900. Yılı" idi. Rahmetli Kabaklı Hoca, Türkiye Edebiyat Cemiyeti başkanı olarak ülke çapında bir "Malazgirt Edebiyatı Çığırı" açmak istedi, yarışmalar düzenledi, milli kuruluşlara tavsiye ve teşviklerde bulundu. Rahmetli M. Necati Sepetçioğlu'nun Kilit romanıyla başlayıp üçlemeler halinde devam eden ve 15-20 romana doğru uzanan çalışması ve yine rahmetli Emine Işınsu' nun Ak Topraklar'ı bu teşebbüsün iki hayırlı meyvesi idi. Rahmetli N.Yıldırım Gençosmanoğlu'nun "Aylardan Ağustos, günlerden Cuma / Gün doğmadan evvel İklim-i Rum'a / Bozkurtlar ordusu geçti hücuma.." mısralarıyla içimizi aydınlatan ve bizim nesli heyecanla ayağa kaldıran ateşten sözler, bin, iki bin yılı aşan tarihimize ilgimizi artırıyor, Yahya Kemal'in şiirinde anlattığı; "Ta Malazgirt ovasından yürüyen Türkoğlu"nun mütevazı neferleri olarak benzer mısralarla manzumeler denemeye çabalıyorduk. O zamanki TMTF'nin "Türk Gençliği Dergisi"nde yayınlanan "Malazgirt Rüyası" şiirimi tamamlamak için haftalarca uğraşmıştım. Benden şair olmazdı. Ertesi yıl "Ülkü Pınarı"nda yayınlanan iki şiir denememden sonra şiiri bıraktım yahut o beni bıraktı. Çok iyi bir şiir okuyucusu olma tavrım; mesleğim ve zevkim doğrultusunda devam edecektir. Ancak Rahmetli Mehmet Kaplan ve Ahmet Kabaklı hocalarımın cesaretlendirmesiyle 20 yaşımda başlayan deneme-inceleme tarzında yazma hevesim, yıllar içinde bir ferdi zevk ve mesleki bir meşguliyete, vazifeye dönmüştür, hamd olsun. Yarım asır içinde, öğrencilik yıllarımdan itibaren Pınar'dan sonraki yazılarım, başta günümüze kadar yıllardır mensubu olduğum Türk Edebiyatı Dergisinde olmak üzere peyderpey; Lokman Hekim, Ülkü Pınarı, Ülkü, Kümbet, Külliye, Türk Dünyası Araştırmaları, Akademik İncelemeler, Sakarya Fen Edebiyat, Değirmen, Tan,.. gibi yayın organlarında ve akademik dergilerle, elektronik yayın sitelerinde, kongre ve sempozyum bildiri kitaplarında çıktı. Yüzleri aşan makale, deneme ve incelemelerimi neşretmek nasip oldu. Vesile olanlara müteşekkirim. En son "Tekirdağ'ımızın Haber ve Kültür Merkezi" diye nitelediğim "59 haber.com"da da yüzü aşkın edebi-fikri yazım haftalık olarak çıktı ve talep edildiği müddetçe yayına devam edecektir. Bu vesileyle baba-oğul Hasan-Fatih ERGE'ye, gazetelerindeki başarı dolayısıyla tebriklerimi ve bana tahsis ettikleri köşe için teşekkürlerimi sunuyorum. Okumak ve yazmak, ikizdir. Biri eksik kalırsa, şahsın fikir dünyası tek kanatlı kalır. O yüzden irfan ehli okur, yazar, sohbetlere katılır, zaman içinde fazlalıklarından arınır, susmayı da öğrenir, insaflı eleştirilere kulak verir. Mübalağasız, sade veya sanatlı, mütevazı, bilgi ve kültür yüklü, telmihlerle ve bıktırmayan ölçülü bir üslupla, hem kendi nefsini hem de muhatabını tebessüm ve tefekküre davet eder. İnsanı geren, heves kıran, surat astıran ve can sıkan malumat yığını ansiklopediktir. Ancak o tür yazıların da alıcısı olduğunu düşünmek icap eder. Tahsili devam eden öğrenciler bu manada ihmale gelmez. Bazen kitapların veremediğini, tecrübeli bir kalemin 3-4 sayfalık yazısı verir. Denemeyle sabittir. Ben birçok edebi meseleyi M.Kaplan Hocamın ve onun da hocası sayılan Tanpınar'ın denemelerinden öğrendim ve öğrenmekteyim. Mesela Büyük Türkiye Rüyası'ını, Nesillerin Ruhu'nu, Beş Şehir'i, Yaşadığım Gibi'yi, A.Kabaklı Hocanın Mabed ve Millet'ini, C.Meriç'in Bu Ülke'sini en az ikişer kere çizerek, düşünerek okumayandan Edebiyat Öğretmeni olmaz. İlk yayınlanan yazımdan 50 yıl sonra böyle bir "yad eyleme yazısı" kaleme almayı nasip eyleyen kaderin sahibi Cenab-ı Zü'l-Celal"e sonsuz şükran secdelerim vardır. İnşallah sonraki 10 yılları da yad eylemek kısmet olur. Okuyucu ve öğrencilerime, aziz ve ebedi vatanımızda sağlık ve afiyetler içinde nice huzurlu yıllar temenni ve dua ediyorum efendim.