Bu sabah Fox Tv’nin  Çalar Saat programında genç bir konuk vardı. Iğdır’lı genç bir adamı tanıdım ben göğsüm kabararak, gözlerim dolarak.

Sevgili İsmail Küçükkaya böyle çok özel konuklarıyla umut aşılıyor ülkemin insanlarına. Gençlerin önüne yeni rol modeller koyuyor. Meral Akşener'in Mecliste düzenlenen gurup konuşmalarında da çok anlamlı ve ilginç isimlerle tanışıyor Türkiye. Düşünebiliyor musunuz; Doğu bölgemizin en uzak ve şirin bir ilinin küçücük bir köyünden yola çıkıp Amerika'ya uzanan ilginç bir yaşam öyküsü. Daha doğru ifadeyle bir azmin başarısı. Azim; bir şeyi tutkuyla çok istemek ve ona ulaşmak için çok çalışmak demek. İnanmak yani, kendine güvenmek ve başaracağına inanmak. Çok önemli bu. Biz okullarımızda bu enerjiyi ve idealizmi veremiyor, anne babalar olarak çocuklarımızın ruhunu ateşleyemiyoruz. Çok ilginç değil mi Dr. Mutlay Sayan'ın hikayesi? Iğdır'ın ücra köyünde yoksul ve dört çocuklu bir ailenin yaşam mücadelesine katılıyor daha çocuk yaşında, çocukluğunu yaşayamadan. Hayvanların peşinde koşuyor köyün merasında. İlkokula 13 yaşında başlayabiliyor ancak. Iğdır'ı bilirim askerlik yıllarımdan. Ergene ovası, İpsala ovası gibi Aras havzasının bereket kattığı toprakların kentidir Iğdır. Aslında tam da burada Müslüm Oğuz'u da anmalıyım. Benim Edirnekapı Yurdu'nda iki yıl aynı odayı paylaştığım Iğdır'lı tarihçi arkadaşım. Onun " IĞDIR AKŞAMLARI" adını taşıyan kitabı da Aras gibi duygulandırır insanı. Mutlay Sayan geçim zorluğu çeken ailesiyle birlikte İstanbul'a göçer. Bir tekstil atölyesinde iş bulurlar ailece. Kolay değildir İstanbul'da hayata tutunmak. Çobanlık bitmiş ama makinelere esaret başlamıştır. Oysa onun hayalleri vardır. Okumak, bilim adamı olup, ülkesine ve insanlığa hizmet etmek. Özellikle de kanserden kaybettiği babasını unutamaz. O nedenle tıp okuyup Onkoloji alanında ilerlemek artık rüyalarını bile kuşatır. Anne babasının okur yazarlığı yoktur ama o, Ortaokulu ve Liseyi birincilikle bitirir. Oysa Amerika'nın ülke vatandaşı olmayan bir lise öğrencisine böyle bir burs vermesi görülmüş bir şey değil. Çok kadirşinas bir delikanlı Mutlay. Lisede iki öğretmeni dokunmuştur onun hayatına. Matematik ve Yabancı dil öğretmenleri. Özellikle İngilizce öğretmeni, ısrarıyla yabancı dilini geliştirmesine yardımcı olmuş, ufkunu açmış, heyecanını kamçılamıştır. Yüzde 100 burs kazandıran yarışma birincisi matematik projesinin mimarı da matematik öğretmenidir. Hep söylemişimdir ki; öğretmen çok önemlidir. Kitaptaki satırları yeniden yazdırmak veya aynı satırları papağan gibi yeniden okumak veya okutmak değildir öğretmenlik. Öğretmenlik; yetenekleri keşfetmek ve onu yeni ufuklara kanatlandırmaktır. Onun hayallerine kanat, kanatlarına rüzgar olabilmektir. Daha ilginç şeyler öğreniyorum İsmail sordukça, Mutlay konuştukça. Prof.Dr.Murat ÖNCEL'in dikkatini çekmiş, ABD'ye gitmesi için o desteklemiş. Öncel de Amerika'da zirve yapmış bir akademisyen, Göz Doktoru'muz. Bir çok ödül almış orada. Onu da rahmetli Vehbi Koç gönderiyor ABD'ye. "Git, çok çalış, başar ve ülkene gel." diyor. Gidiyor, başarıyor ve dönüyor sayın Öncel. Vehbi beyin kapısını çalıyor. " Efendim borcumu ödemeye geldim. Sizin iyiliğinizi ve desteğinizi hiç unutmayacağım." Bana borcun yok diyor Vehbi Koç. Ama bu ülkeye borcunu ödemek istiyorsan, sen de bir başka öğrencinin elinden tut, bilim için ona destek ol." Böyle başlıyor Mutlay'ın bilim yolculuğu. Anladınız mı bu güzel insanların Anadolu sevdasını, oluşturdukları hizmet zincirini. Dr. Mutlay, beş yıl süren asistanlık döneminin son aylarını da bitirmek üzere. Radyosyon Onkolojisi dalında önemli araştırmaların bilinen ismi. Başta Harvard Üniversitesi olmak üzere bir çok üniversite onu transfer için çabalıyor şimdi. Bir ödül daha alıyor son dönemde. ABD dışından kimselere bugüne kadar verilmeyen , kolay elde edilemeyen bir ödül: "HARİKA ÇOCUK ÖDÜLÜ" Gerçekten çok ama çok çalışmak gerekiyor diyor Mutlay. Çok çalışmak ve çok istemek. Azmin zaferidir bu ve model olması gerekir yeni kuşaklar için. " Her gün bir iki defa annemi telefonla ararım. Annemi çok seviyorum. Çok gayret etti bizi büyütürken. Çok çile çekti. Üç kuruş kazandığında harcamadı, iki dolar daha göndereyim oğluma diyerek fedakarlıklar yaptı. Ben onun hakkını nasıl ödeyebilirim ki? Kız kardeşimin de dışardan liseyi bitirmesini sağladım. Şimdi onu da yanıma aldım, ABD'de Psikoloji okuyor." Derken mutluluğu gözlerinden okunuyor. Bir şey daha ekliyor ve benim gönül dağlarıma yağmur bırakıyor bu harika çocuk. "Benim her başarım bana ATATÜRK'ü hatırlatıyor. Katıldığım her toplantıda O'nun adını anıyor,Türklüğümle gurur duyorum." Aziz Sancar da aldığı bir büyük ödülü Atatürk'e armağan etmiş, şükran duygularının bir nişanesi olarak ödülü Anıtkabir Müzesi'ne teslim etmişti. Ne diyordu önderimiz; " Belki bir şeye çok ihtiyacımız var, o da; çalışmak, çalışmak, çok çalışmaktır." Türkiye'nin aydınlık geleceğini dindar ve kindar nesiller değil, kendini bilime ve insanlığa adamış bu harika çocuklar, özünden kopmayan bu aydınlar kuracaktır. Aziz Sancar, Doğan Cüceloğlu gibi adamlar ve Mutlay Sayan gibi harika çocuklar. Kızım da;" Baba gene duygulandın" diyor ıslanan yanaklarıma bakarak. Ah kızım, ruhumun özlemlerini bir bilsen, içimde kopan fırtınaların bir farkına varabilsen. ------Ahmet Acaroğlu------