Ramazan, Kur’an ve oruç ayı, fakat aynı zamanda infak (paylaşım) zamanıdır. Ekonomik olarak çoğumuzun sıkıntılar yaşadığı dönemde, toplumsal dayanışma için paylaşım her zamankinden daha da önemli hale gelmiştir. Ramazan ayında doğru soruları sormamız gerekir. “Oruç tutuyor musun, namaz kılıyor musun?” Allah’ın soracağı sorulardır, Bize düşen ise “Bir ihtiyacın var mı, karnın tok mu, kalacak yerin var mı?” diyebilmektir. Ramazan onarmaktır. Sofrada herkese yer açmaktır. Cömertlerden olabilmemiz ve elimizde var olanı ihtiyaç sahibi kardeşlerimizle paylaşabilmemiz temennisiyle… (Dr. Erkan Aydın, Nasıl Bir Ekonomi, 15.3.2024).
- Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlükte Zekât, Müslümanlıkta, zenginlerin sahip olduğu mal ve paranın kırkta birinin dağıtılmasını öngören İslamın beş şartından biri.” Olarak tarif edilmiştir.
- Zekât, mali bir ibadettir. Hicretin ikinci senesi farzolunmuştur. Zekât Kur’anı kerimde Bakara, Nisa, Mâide, A’raf, Tevbe, Meryem, Enbiyâ, Mü’minün, Hac, Neml, Nûr, Lokman, Ahzâb Fussilet Mücadele, Müzzemmil ve Beyyine Sûrelerinde otuz yedi yerde zikrolunmuştur. Örneğin “Bakara” Sûresinde zekât konusunda şöyle denilmektedir.
- “Yüzlerinizi doğu ve batı yönüne çevirmeniz hayırda dürüstlük değildir. Hayırda dürüstlük o kişinin hakkıdır ki, Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere, yolda kalmışa, yoksullara, özgürlüğe kavuşmak gayretinde olanlarda malı seve seve verir, namazı / duayı yerine getirir.
- Zekâtı öder. Böyleleri söz verdiklerinde ahitlerine vefalıdırlar; bolluk ve bereket zamanı kadar, zorluk, sıkıntı ve şiddet zamanında da sabırlıdırlar. İşte bunlar özüyle sözü bir olanlar. İşte bunlardır takva sahipleri.” (Bakara Suresi, 177.ayet, Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Meali, Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Yeni Boyut İstanbul 2013, 114. Baskı)
- Peygamberimiz zekât hakkında şöyle demiştir:
“Üç şey vardır ki, kim onları yaparsa imanın tadını alır. Bunlar:
1) Sadece Allah’a kulluk etmek ve ondan başka ilah olmadığını bilmek,
2) Her yıl gönül hoşluğu ile zekât vermek,
3) Nefsini tezkiye etmektir. (Kişinin nerede olursa olsun, Allah’ın kendisi ile beraber olduğunu, her yaptığını gördüğünü bilmesidir.” (Mehmet Dikmen, Peygamberimizden Altın Sözler, Cihan Yayınları, Türdav Yayın Grubu, İstanbul (2015).
- Zekât, dinen zengin, yani asıl ihtiyaçlarından ve borçlarından başka nisab miktarı mala veya paraya sahip olanlarca verilir. Nisab, dinimizin koyduğu zenginlik ölçüsü nisabı en az 80,18 gr. Altın’dır. Altın haricindeki para, mal bu miktarın parasal değeridir. Zekât oranı kırkta bir’dir. (%2,5).
- Asıl ihtiyaçlarda dikkate alınacak olan, kişinin içinde yaşadığı şartlara göre kendisi ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin yeme, içme, giyim, kuşam, barınma ve eğitim gibi zorunlu giderlerini karşılayacak olan meblağdır. İşte, zekât, fıtır sadakası ve Kurban nisabı hesaplanırken bu meblağ dışarıda tutulmaktadır.
- Fakirlere zekât verirken şu sırayı gözetmek daha iyidir: Kardeşler, kardeş çocukları, hala, dayı ve teyzeler, bunların çocukları, diğer yakınlar, komşular, meslektaşlar, diğer fakirler…
- Zekât, ana, baba, dede ve ninelere, oğul, kız ve torunlara, eş’e Müslüman olmayanlara ve zenginlere verilmez. (Temel İslam Bilgileri, Diyanet İşleri Başkanlığı İBADETİM, Ünite Yazarları Dr. Yaşar Yiğit, Dr. Ekrem Keleş, 10. Baskı, 2013 Ankara).
- Zekât veren, yalnız yoksula yardımla kalmayacak, yoksula doğru biraz yaklaşacak; yoksul da, varlık bakımından ona doğru yükselecektir; İslâm’da mali ibadetlerin amacı, yalnız yardım değil, aynı zamanda orta bir sınıf meydana getirmek, zengin hâkimiyetini kaldırmaktır. (Abdülbaki Gölpınarlı, Sosyal Açıdan İslâm Tarihi, Hz. Muhammed ve İslâmın İlk Devri, Kapı Yayınları, 1.Basım, Temmuz 2015).