Merhaba Sevgili Okurlarım, uzun bir süredir ayrı kaldık, büyük bir özlemle selamlamak isterim sizleri.

İlk kitabım yayımlandıktan sonra da yazmayı sürdürdüm. Zaman zaman sizlerle gezdiğim, gördüğüm yerleri paylaştım. Zaman zaman gündeme dair politik yazılar ... Şimdi ise farklı bir konuyla karşınızdayım. Bir yıl önce başladığım Yaratıcı Yazarlık Atölyesi, çalışmalarımı sürdürüyorum. Sevgili Hocam Aydın Şimşek, güncel konularda yazmanın, zihnimdeki kurguyu öldürebileceğini ya da köreltebileceğini söylüyor. Ona kulak veriyorum. Bu nedenle Edebiyat ve sanat konusunda yazmak istedim. Bir türlü bitmeyen Pandami dolayısı ile birçok insan kendi kabuğuna çekildi. Bunlardan biri de ben oldum. Bu süresi içerisinde üreterek zaman geçirmek ruhuma iyi geldi. Hocam şöyle diyordu. ".ne kadar kalabalıksan o kadar yalnızsın, ne kadar yalnızsan o kadar içindesin insanın. yazıya, yazmaya inanacaksın ama ideal metnin olmadığını da bileceksin. unutma ki senden önce söylenmişlerin bir tekrarısın, oradan çıkabilmek için orada çok uzun bir süre kalmak zorunda olduğunu er geç anlayacaksın. yine de ısrarla yazmak istiyorsan, yazan kişiden yazar kişiye doğru yürümek zorunda kalacaksın. bu yolculuk meşakkatli, ağır ve yıpratıcı." "Neden." Diye, sorduğunuzu duyar gibiyim, ben de sordum. Yanıt şöyleydi; ".her dönem onca insan yazar ama onca insan sadece bir kişinin yazar olması için yazdığını bilmeden yapar bunu. bu da mutlu edecekse seni, kulağına fısıldamak isterim: yol yolcusuna kıymaz." Yüreklendim! Daha da bir azimle, öğrenmeye ve yazmaya devam ettim hala da yazıyorum. İlk romanım bitti. Üç ay boyunca demlenmesi için beklettim. Şimdi son hazırlıklarını yapıyorum. Sesli okuması da bitince editöryal çalışma sonrası baskıya girecek. Bu arada boş durmadım tatil yapıp dinlendiğim günlerde Kaz Dağları'nda kamptaydım. Yeni başlayacağım roman metninin hangi olayları ortaya koyacağını, hangi amaçları üstleneceğini, hangi çevrenin oluşturulacağını planlayarak temayı. yani metnin üzerindeki iradeyi oluşturdum. Bol bol okudum, notlar aldım, yeni insanlar tanıdım, yeni deneyimler edindim. Bunlardan, sırası geldikçe zaman içinde söz ederim. Bu yazımda roman yazma serüvenimden söz edeceğim. "Roman yazarı oyun kurucudur. Bir şeyi her şeyiyle düşünmek zorundadır. Açık düşünmeyi gerçekleştirmek zorundadır. Yazmak: bilme- görme- algılama eylemiyle başlar." Diyordu, Hocam. "Şiir anadilidir insanın değişmez. Ama roman insanoğlunun dilidir. Bir varlığı kast eder, hakikati, varlığı aşma çabasını yani hayal gücünü. Her yazar kendi varlığını çözümleme yolculuğuna çıkmıştır. Roman yazarı; yaratıcı özne, tasarım ve sezgi öznesidir." Derken, edebiyat yapıtının ancak bir tutkuyla var olabileceğinin altını çiziyordu. Buna ben de katılıyorum. Edebiyatın toplumsal sorumluluklarından, eğitici yönünden, "görev" lerinden, insanın başka hayatlara karşı "borç" larından ne kadar söz edersek edelim, yaratıcısının ruhunu hallaç pamuğuna çeviren bir arzu olmadan, her şey sadece bize özel bir yaşantıya dönüştürülmeden, yazmaya oturan kişiyi oturduğu kaideden koparıp, her seferinde bir başka kaideye yerleştiren bir doyumluluk ve yenilik olmadan hiç bir edebiyat yapıtı ortaya konulamayacaktır. Sanırım bu yıkıcı ve yapıcı insan özelliğine tutku diyoruz. Bu yanımız olmasaydı, henüz ateşi, tekerleği, yazıyı, oradan da sanat ve bilim denen mucizeyi hiçbir zaman bilmeyecektik. Bunu söyleyen şair - yazar Şükrü Erbaş, yazma bir tutkudur derken şiir-öykü-roman vb. metinlerden söz ediyordu. Bu tutku var olduğu sürece, bu içten gelen zorunluluğa karşı koymak istesem de içimdeki bu zorlamayı duymadan edemiyorum. Yazmak bir çeşit özgürlük ve kendimi ifade edebilme alanı sunarken, zorlukları da beraberinde getiriyor. Bunu zaman içinde anladım. Giderek yazıdan kopamaz oldum, ona daha çok bağlandım diyebilirim. Yazımı, hayatı boyunca kaleme aldığı 450'nin üzerinde eseri olan Belçika'lı yazar. G.Sinemon'un sözüyle bitirmek isterim, "Yazarlık meslek değil, mutluluk uğraşısıdır." Demiş ya bence de öyle. Bir sonraki yazıma kadar sevgiyle, sağlıkla kalın. Nurcan Balıbey 23.09.2021