Prof.Dr. M.Mehdi ERGÜZEL

Türkçenin yazılı tarihi boyunca kullanılan alfabelerin ilk ikisi Eski Türkçe dönemine aittir. Birisi Köktürkler zamanında 6 ve 8. asırlarda kullanılan sağdan sola ve yukarıdan aşağıya ayrı ayrı yazılan Runik Türk yazısıdır. Türklere has bir alfabe olduğu gibi, başka alfabelerden alınıp millileştirildiği iddiaları da vardır. Mesele, Türklerin yüzlerce yıl önce alfabeye, yazıya sahip olduğudur. Köktürk Alfabesi dediğimiz bu yazı 38 harften oluşur, bunların dördü ünlüdür : a/e, ı/i, o/ö, u/ü, üçü birleşik olmak üzere otuz dördü ünsüzdür. Bu alfabemizin Türk damgalarına dayandığı, sembolik şekillerden harflere dönüştüğü konusundaki görüşler kabul görmektedir. Orhun Abideleri / Kitabeleri bu dönemin alfabesinin taşlara kazılmış en önemli eseridir. Daha sonra 8 ile 10. asırlar arasında Uygurlar zamanında kullanılan Soğd kaynaklı Uygur Alfabesi ise 20 harften oluşur, üç ünlü, on yedi ünsüzden meydana gelir. Önceki alfabeye nazaran sesleri karşılamada daha fakir bir yazıdır. Uygur yazı diliyle Uygur Türklerinden kalan kıymetli eserlerimiz arasında Altun Yaruk, Sekiz Yükmek, Maitrisimit, Irk Bitig, Prens Kalyanamkara ve Papamkara Hikayesi ve Türkçe Turfan Metinleri olarak yayınlanmış çeşitli parçalar ile Eski Türk Şiiri örnekleri vardır. Türklerin Müslümanlığı kabul ettiği Karahanlılar zamanından , yaklaşık 10. asırdan itibaren bin yıl süre ile kullandığımız en ömürlü alfabemiz ise, Kur'an Alfabesi de diyebileceğimiz Arap asıllı yazıdır. 28 harften oluşan bu alfabe Acem ve Türklerin ilaveleriyle 32 harf olmuştur. Sağdan sola ve bitiştirilerek yazılan bu alfabenin harfleri bulunduğu duruma göre farklı şekiller almaktadır. Asırlar içinde hat sanatı denilen estetik yazılış şekilleri gelişmiştir. Bu alfabe ile kütüphanelerimizi dolduran binlerce cilt eser yazılmıştır. Türk dünyasındaki kütüphanelerde de bulunan yazma eserlerin önemli bir kısmı yabancıların eline geçerek yurt dışında değerlendirilmektedir. Bu alfabe bütün Müslüman Türk toplulukları tarafından kullanılmıştır. İran'daki Türkler, Doğu Türkistan'daki Yeni Uygurlar, Afganistan'daki Özbek ve Türkmenler ile Irak'taki Kerkük ve civarında yaşayan Türkmenler halen bu alfabeyi kullanmaya devam etmektedirler. Türkiye Türkleri, 1928'deki Harf İnkılabı'yla birlikte Latin Alfabesini kullanmaya başlamışlardır. 94 yıldır, bir asra yaklaşan bir zamandan beri kullandığımız bu alfabe hem kolay hem pratik hem de Türkçenin ses düzenine uygun bir yazı olarak benimsenmiş ve dünyaya açılmamızda faydalı olmuştur. Kur'an Alfabesi ise dini hayatın tabii bir rengi olarak yaşamaya devam etmekte, ayrıca üniversitelerde dil, tarih, ilahiyat alanlarında ve yazılı belge araştırmalarında kullanılmakta ve bilimsel çalışmalar için bu alfabeyle dersler yapılmaktadır. 1928'den önce yazılmış ve basılmış eserlerin binlercesi zaman içinde yeni yazıya çevrilerek yayınlanmaktadır. 1990'dan sonra Türkiye dışındaki Türklerin bir kısmı alfabe birliği için Latin yazısına geçmeye başlamışlardır. Türkiye dışındaki Türkler bir zamanlar Sovyetler yönetim birliği içindeyken Ruslarla birlikte 70 yıldan fazla Kiril Alfabesini kullandılar. Rusya Federasyonu içinde muhtar yönetimleri olan Kazan Tatarları, Başkurtlar, Çuvaşlar, Kafkasya'daki Türkler, Altay, Hakas ve Tuvalarla Yakutlar hala bu alfabeyi kullanmaktadırlar. ( Ergüzel : 2004) Denilebilir ki, milletimiz tarih boyunca ilki Türk asıllı olmak üzere beşin üzerinde alfabe kullanmıştır. Bunların ilk ikisi tarihte kalmıştır, son üçü yaşamaktadır. Ancak dünyada yaygın olan Latin alfabesi birleştirici rol oynamaktadır. Kur'an alfabesi ise dini özelliği ve tarihi kaynakları incelemek bakımından önem taşımaktadır. Kısacası, Türkçenin tarihten günümüze alfabe macerası hem zenginliği hem de zaafıdır. Zenginliğidir, farklı alfabelerle yazılma tecrübesi yaşamıştır. Zaafıdır, farklı alfabelerin açtığı ayrılık yaralarının iyileşmesi zaman almaktadır. İMLA MESELESİ de önemlidir. Her dilin kendine has yazım kuralları vardır. Yazım, bir dilin kelimelerinin hangi kurallara göre yazılacağını belirleyen ölçüler ve ilkeler bütünüdür. Türkçenin yazım kuralları, asırlar içinde geçirdiği alfabe değişikleri ile farklı eğilimler göstermiştir. Çünkü alfabe ile o dilin imlası arasında yakın bir ilgi vardır. Alfabenin özellikleri dilin yazılış tarzını da etkiler. İmla, kelimelerin yazıya geçirilmesi olduğuna göre her alfabe değişikliğiyle birlikte kelimelerin yazıya yansıması da alfabenin elverdiği ölçüler içinde olacaktır. Türkçenin yazılı tarihinde; Köktürk Yazıtları, 38 harflik bir alfabeyle, Uygur metinleri (14) 20 harflik bir alfabeyle, Karahanlı, Harezm, Kıpçak, Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı eserleri, bin yıldan uzun bir süre kullanılan Arap asıllı 28 (32) harflik bir alfabeyle yazılmış; 1928'den beri de Cumhuriyet döneminin eserleri, 29 harflik son alfabeyle yazılmaktadır. Ayrıca Türkiye'nin dışındaki Türkler, Sovyetler döneminde 70-80 yıl Kiril asıllı Rus alfabesini farklı imlalarla kullanmak zorunda kalmışlardır. Bir kısmı ise son 20 yıl içinde Latin alfabesine geçme çalışmaları içindedirler. Çin yönetiminde yaşayan Doğu Türkistan Türklerinin de Arap alfabesinin yanı sıra eğitim ve ekonomi işlerinde Çin alfabesini kullanma ihtiyaçları da dikkate alınırsa milletçe farklı coğrafyalarda kullandığımız alfabelerde ne kadar çeşitlilik olduğu anlaşılır. Bilimsel metinlerde başvurulan çevriyazı (transkripsiyon) alfabesi ise Latin yazısının özel bir uygulama şekli ve bütün alfabelerdeki sesleri karşılamaya yönelik bir yazı türüdür. Her alfabenin aynı dile kendi kurallarını uygulattığı, farklı yazım eğilimlerinin ortaya çıktığı bilinen bir gerçektir. İmla yahut yazım, konuşma dilinin yazıda uygun kalıplarla gösterilişidir. Bir nevi, dilin yazıyla anlatılış düzenidir. Konuşulduğu gibi yazılan bir dil olan Türkçenin imlasında kalıpların bozulmaması, herkesin keyfine göre bir yazım başıboşluğu içinde olması düşünülemez. Her ne kadar zaman içinde imla konusunda düzeltmeler, sadeleştirmeler, kolaylaştırmalar olmuşsa da bu gelişmeler Türkçenin klasik yazım kurallarını kökten değiştirecek ihmal ve keyfilik noktalarına gelmemiştir. Türkçenin yazımı ana çizgileriyle yerine oturmuştur, diyebiliriz. Dilin imlasını sık sık değiştirmek doğru değildir. Çünkü imla birliği aynı zamanda yazı dilinde, konuşmada ve eğitimde birlik demektir. (Tulum:1991) İmlanın bütün yazılı metinlerde birlik ve bütünlüğü temsil eder tarzda ortak kurallara göre uygulanıyor olması temenni edilen bir tutumdur. Eğitim kuruluşlarında ve yazılı basında, yayıncılıkta Türkçenin sağlam geleneklere göre kullanılıyor olması esastır. Şahsi eğilimlere göre imla olmaz ve böyle bir tutumun sonu, doğruda şüphe uyandıran tatsız ve güven sarsıcı ayrılıklardır. Toplumdaki kurallar gibi dilde de kurallar vardır ve uyulmalıdır. Nasıl bağırarak konuşmak gerginlik sebebi ise yazımda da özensizlik ve perişanlık da benzer bir sevimsiz durumdur. Kıyafete gösterilen itinanın yazıda, imla ve noktalamada da gösterilmesi beklenir. Bu bakımdan Türkçe kelimelerin temel yazım kuralları ve noktalama işaretleri de hafife alınamaz.Türkçenin yazım kuralları İstanbul Türkçesi esas alınarak kabul görmüş ve o yönde gelişmiştir. Anadolu ağızlarının yazıya yansıması doğru bulunmamıştır. Ağız özellikleri dilin zenginliği ve ayrı renkleridir ama yazıda en gelişmiş ve işlenmiş ağız olan Türklüğün kültür ve sanat merkezi İstanbul merkez sayılmış, yazımız o yönde gelişmiştir. Bu doğrunun tartışmaya açılması dahi yazım birliğini sarsar.. Yazı dilini bağlayan kurallar ve kelimelerin imlası Türk Dil Kurumu'nun tespit ettiği ve yurt sathında uygulanan ölçülere göredir. Türkçenin yazılı anlatımında kullanılan noktalama işaretleri de ihmale gelmeyecek bir konudur. Yazılı anlatımda kelimeler arasındaki anlam ilişkilerinin doğru kavranılmasında noktalama işaretlerinin önemli bir yeri vardır. "Cümlenin yapısını ve duraklama noktalarını belirlemek, okumayı ve anlamayı kolaylaştırmak,sözün vurgu ve ton gibi özelliklerini belirtmek üzere noktalama işaretleri kullanılır." (TDK Yazım Kılavuzu : 2005) Noktalama işaretlerine dikkat edilmemesi yahut bu işaretlerin ihmal edilmesi, yazı sahibini okuyana karşı sıkıntıya sokar ve yazının güvenirliğini sarstığı kadar metnin doğru anlaşılmasını da engeller. Halbuki yazı düzenine dikkat edilmiş, noktalama işaretleri yerli yerinde kullanılmış bir metin saygı uyandırır ve hoşa gider. Noktalama işaretleri kullanıldıktan sonra bir harf boşluk bırakılarak devam edilir. Noktalama işareti kullanmak bir zevk ve titizlik meselesidir. Kıyafetine dikkat eden insan ile yazısının noktalama işaretlerine özen gösteren aydın arasında büyük benzerlik olduğu düşünülmelidir. Noktalama işaretlerinin bir kısmı söz dizimi ile ilgili temel işaretlerdir ; nokta, virgül, noktalı virgül, iki nokta, üç nokta, soru işareti, ünlem işareti gibi. Bir kısmı da yardımcı işaretlerdir . Tırnak işareti, kısa çizgi, uzun çizgi, yan çizgi, kesme işareti, denden işareti, parantez işaretleri ve düzeltme / inceltme işaretleri gibi.) Okumuş yazmış kimseler, memleketin aydınları, halkımızın tabiriyle "mürekkep yalamış" zevat, hal ve hareketine, oturup kalkışına, "ağzından çıkanı kulağının duyması"na ne kadar dikkat ve itina gösteriyorsa eli kalem tuttukça, bilgisayarın her bir tuşuna bastıkça da titizlenecek, o kalemle yazılan yahut ışıkla hedefe varan elektronik şekillerin imlasına, muhatapta uyandırması gereken saygıya dikkat edecektir. İmla, noktalama deyip geçmemelidir. Üzerimizdeki toz, kir, pas, leke ne ise imla- noktalama hatası da odur.