Nereden nereye...

Genç kuşaklar bilmez neler çektiğimizi.Hem de kendi ülkemizde, ne kadar zordu Türklüğü savunmak. Soğuk savaş yıllarıydı gençliğimizi yaşadığımız o dönemler. Biz TÜRK dedikçe üstümüze çullanırdı sayısız devrimci, bir sürü siyasal İslamcı ve mason localarından beslenen bir grup liboş. Ne faşistliğimiz kalırdı ne ırkçılığımız. Türk tarihinden iki kelam etsek , ne şovenliğimiz kalırdı ne kafatasçılığımız. Biz milliyetçi idik. Onlar beynelmilel olmakla övünürlerdi. Şimdilerde galiba küreselci diyorlar o tür davranışlara. Kendimizi öz vatanımızda garip ve yalnız hissetsek de, "bir gün haklılığımızı herkes anlayacak" ümidiyle mücadelemize devam ettik bıkmadan usanmadan, yılmadan yorulmadan. Dünya Türkleri dedik, Türk Birliği ,TURAN, TÜRKİSTAN dedik. Türk dünyası ortak alfabesi dedik,Türk Lehçeleri Sözlüğü dedik, "Dilde, İşte, Fikirde Birlik" dedik. Yalan yok, dedik be kardeşim; "Türkün her şeyi güzeldir ve her şeyden güzeldir." dedik, "Dünyanın neresinde bir Türk varsa benim doğal sınırım oradan başlar."dedik. Dedikçe de hakaret yedik, sürgün yedik, dayak yedik, kurşun yedik. Gençliğimiz ve en güzel zamanlarımız heba oldu. Çok derinlere girmeyeceğim. Ama bu acıların bir kısmından nasibini almış bir kardeşiniz olarak söylüyorum; en çok zoruma giden de gençlerin düşüncelerini zehirleyen ve kendi köklerine düşman hale getiren sözüm ona aydınların, yazar çizerlerin, devleti yöneten siyasi kadrolar tarafından destek görüyor olmasıydı. Bu resmen bir milletin intiharı, Attila İlhan'ın deyimiyle ;emperyalizmin yağlı ilmiğini gönüllü olarak boynumuza geçirmekti. Ben bunu biraz da koskoca imparatorluk göçerken ortaya çıkan fikir akımlarına benzetiyorum. Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük, Batıcılık gibi. Belki onlar da iyi niyetle o akımlara kapılıyor, çöküşü önlemeye çalışıyorlardı. Ama iki kutuplu soğuk savaş yıllarında bizim karşımıza dikilenlerin ellerinde orak çekiçli veya kızıl yıldızlı komünist bayraklar, diğerlerinde üzerinde Arap harfleri yazan kılıçlı yeşil bayraklar. Bunları bilmezseniz bugün hala bazı çevrelerin ve bazı kişilerin Türklük allerjisini anlayamazsınız. Meriç Lisesi'nde Kompozisyon dersinde Emine Işınsu'nun Azap Toprakları romanını okutup analizini yaptırdığım için şikayet edilmiş, soruşturma geçirmiştim. Azap Toprakları; Yunan zulmünden Meriç'in azgın sularına atlayarak kurtulmaya çalışan , doğumunu Anavatan'da yapan Sakine'nin ,Öğretmen Hasan'ın, mazlum bir halkın hikayesiydi. Müfettişin bana yönelttiği soru neydi biliyor musunuz:" - Sen bu yasak kitabı okutarak Yunanistan'la aramızı mı açmak istiyorsun? " Yunan'ın bizimle arası hiç iyi olmamıştı ki! Ben Batı Trakya Türklerinin derdiyle yanıp kavrulurken onlar Rum zulmünün gönüllü avukatları gibi üstüme geliyorlardı. Bulgar zulmüne kulaklarını tıkayanlar Angola'daki devrimcilere ağıtlar yazıyorlardı. Bugün de Uygur Türklerinin çilesinden habersiz müptezeller Çin'e güzellemeler yapıyorlar. Eski günlerin acılarını tarihe miras bıraktık. Acıları bal eyledik kardeşlik hatırına. Zaten hiç birimiz günahsız değiliz aslında. Baksanıza, ülkücüler siyasal İslamcılarla aynı safta. Milliyetçiler devrimcilerle kol kola. Solun lideri sayın Kılıçdaroğlu bile helallaşma ihtiyacı hissediyorsa, vatan ortak paydasıyla yeniden bir Kuva-yı Milliye coşkusuna dönüştürebiliriz bunu. Turan'ı, Turancılığı, ülkücülüğü, milliyetçiliği size öcü gibi, tehlikeli bir ideoloji gibi anlattılar biliyorum. Dünyada başka Türklerin varlığını kabul etmeyenler ya da o gerçekten tamamen habersiz olanlar, önce bütün Türkleri Anadolu'ya toplayacağımızı, ekmeğimizin küçüleceğini söylediler. Sonra da Rusya'ya savaş açacağımız yalanını yayarak bunun bir ırkçılık ve başa bela olduğunu dile getirerek milli heyecanımızı zayıflattılar. Biz , gerçekleşmeyecek bir hayalin peşinden koşan maceraperestlerdik. Bu yazıyı öfke ve hesaplaşma niyetiyle yazmıyorum. Tam tersine büyük bir mutluluk ve sonsuz bir haz ile kaleme alıyorum. Niçin mi? Çünkü;Turan'a bir adım daha yaklaştığımızı görüyorum. 3 Ekim 2009'da Nahçıvan'da Türk Dili Konuşan Ülkeler Zirvesi toplantısında Türk Keneşi kurulması kararı alınmıştı. Emekli Büyükelçi Halil Akıncı'nın ifadesiyle "Türk tarihinde ilk defa Türklerin gönüllü iş birliğiyle oluşturulan" teşkilatın adı kısaca Türk Keneşi'dir; Türk Keneşi, yani Türk Konseyi. 12 Kasım 2021 tarihinde İstanbul'daki Demokrasi ve Özgürlükler Adası'nda gerçekleştirilen 8. Türk Devletleri Teşkilatı İstanbul Zirvesi'nde, örgütün adı Türk Devletleri Teşkilatı olarak değiştirilmiş ve Türkmenistan gözlemci olarak teşkilata dahil olmuştur.Teşkilatın genel sekreterliği İstanbul'da, Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı Ankara'da, Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de, Uluslararası Türk Akademisi ise Kazakistan'ın başkenti Nur-Sultan'da bulunmaktadır. Biz Turancılık denilince Ziya Gökalp'ten, Yusuf Akçura'dan, Mehmet Emin Yurdakul'dan,Mustafa Kemal Atatürk'ten,Alpaslan Türkeş'den beri zaten hep böyle anlamıştık. Siz de artık böyle anlayın. Bakın Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, Arap Birliği'nin olduğu bir dünyada TÜRK BİRLİĞİ neden olmasın.Başkaları rahatsız olabilir, korkabilir ama siz sevinin. Türkiye'nin dışında demek ki en az 200 milyonluk bir TÜRK DÜNYASI varmış. Oh be, nihayet bu gerçeği artık herkes öğrendi. Düşmanlarımız zaten çok önceden biliyor, bu birliği engellemeye çalışıyorlardı. Artık onlar için de çok geç. Birlik bilinci uyandı bir kere.Unutulmasın ; Türklerin birliğine düşman olanlar insanlığa da düşmandırlar. Üstelik artık Türki de değil,TÜRK DEVLETLERİ TEŞKİLATI. Ömrümü verdim bu kızıl elma için. Sevinmek, mutlu olmak hakkım değil mi?Şükürler olsun Tanrım.