Geçip giden yıllar herkesin hafızasında kendine göre izler bırakır.

Bunlar zaman içinde hatıra olur. Bu yaşanmış zamanlar, kimilerinin dilinde "Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer." sözleriyle duygulanma sebebidir, kimileri de yaşanıp gitmiş bu geçen zamanı ya sıcağı sıcağına veya bir müddet sonra yazıya aktarır. Onların sadece hafızada kalıp zamanla unutulacak vefasız bilgi kırıntıları olmasının önüne geçerek kalıcı hale gelmesini sağlamış olurlar. Belli bir yaşa gelmiş her insanın hatıraları vardır. Gencin, çocukluk yılları; yetişkinin gençlik yılları, yaşı ilerlemiş olanların da olgunluk çağları artık birer hatıradan ibarettir. Bu yaşanılan ve geçip giden zamanlar yazıldığında, yıllar sonra, büyük değer ifade edecek belge ve bilgiler haline gelmektedir. Bu günün hayatlarına ait bilgiler yirmi, kırk, seksen, yüz yıl sonrası için şaşırtıcı, yön verici, heyecanlandırıcı ve fikir tazeleyici olmak bakımlarından da önem taşımaktadır. Dünya fikir tarihinde olduğu gibi milli kültür tarihimizde de yaşadıkları yılları bir belge olarak yazan ve sonraki nesillere bırakanlar daima olmuştur. Bu belgeler aslında bir yönüyle otobiyografi de sayılabilir. Fakat hatıralarda yazılanlar o şahsın kendini aşarak yakın ve uzak çevresine, bütün bir cemiyete doğru genişleyince ferdi anlatan bir eser olmaktan çıkar, tarihi bir belgeye dönüşür. Bilge Kagan'ın, Kültigin' in ve Tonyukuk'un yazdıkları artık taşlara kazılmış tarihi hatırattır. Belki bunlar bir yönüyle otobiyografidir ama o kadar. Onlar bu yazıtlarda kendilerini anlattıkları gibi devirlerinin şahidi ve sorumlusu sıfatıyla hem uyarmakta hem de hesap vermektedirler: ".Türk milleti için gece uyumadım, gündüz oturmadım.Küçük kardeşim Kültigin ile sözleştik. Az milleti çok, giyimsiz ve fakir milleti zengin kıldık.Bu sözümde yalan var mı ?" Baburname de öyledir, Atatatürk'ün Nutuk adlı eserinde yazdıkları da. Bunlar bir yönüyle belgelere dayandırılmış hatıra yazılarıdır. Kazım Karabekir Paşa'nın İstiklal Harbimiz adlı eseri, İsmet İnönü ve Celal Bayar'ın hatıraları, II.Abdülhamid'in yazdıkları, son zamanlarda gazetelerde birbiri ardınca yayınlanan, yakın devirde önemli görevler almış kimselerin yazıya geçen hatıraları, kütüphanemizi zenginleştirmekte, fotoğrafların eksik taraflarını tamamlamaktadır. Edebi hatıralar da önemli bir yer tutmaktadır. Şair ve yazarlarımızın önemli bir kısmının hatıra yazıları veya kitapları vardır. Tanzimat'tan sonra bu tarz yazıların sayısı daha da artmıştır. Ziya Paşa'dan Ahmet Mithat Efendi'ye, Ahmet Rasim'den Halit Ziya'ya, Halide Edib'e ve Yakup Kadri'ye kadar çok sayıda hatıra yazısı vardır. Bunların her birinin yazdıkları devirlerine ayna tutan, eserlerini okuduğumuz kimselerin bilmediğimiz taraflarını aydınlatan kıymetli belgelerdir. Halit Ziya'nın Kırk Yıl, Hüseyin Cahid'in Edebi Hatıralar, Yahya Kemal'in Cocukluğum-Gençliğim-Hatıralarım, Ahmet Rasim'in Muharrir Bu Ya, Orhan Okay'ın Bir Başka İstanbul, ilk planda aklımıza gelen eserlerdendir. Dünya Edebiyatında da Rousseau'nun İtiraflar adlı eseri ile Tolstoy ve Soljenitsin'in yazdıkları, Kırgız Türklerinin ünlü yazarı Cengiz Aytmatov ile Kırım Türklerinin çilelerini, çocukluk hatıralarıyla birleştirerek romanlaştıran Cengiz Dağcı da unutulmamalıdır. Anı da denilen hatıra türü yazılar bir yönüyle gezi yazılarıyla da ilgilidir. Her seyahat yazısı aynı zamanda bir anı yazısıdır ama her anının bir geziyi anlatması gerekmez. Gezi yazıları, bir tür seyahat anılarıdır denilebilir. *** Yaşanılan yerlerin dışında yeni yerler görmek ve tanımak arzusu, insanoğlunun en eski zamanlarından beri en dikkate değer eğilimleri arasındadır. Bu değişiklik hevesi ve mekan değiştirme niyeti, insanlık tarihi boyunca sayısız göçlerin, farklı ülkelerde yurt tutmanın da kapısını aralamıştır. İnsan toplulukları veya kavimler; doğudan batıya, kuzeyden güneye şavaş, din, iklim değişikliği ve benzeri sebeplerle kafileler, kervanlar halinde yönelmişler, ulaştıkları yeni topraklara, geldikleri kaynakların alışkanlık ve üslubunu da taşımışlardır. Yeni yerlerde yerleşenler kadar geri dönenler, gördüklerini anlatanlarla birlikte yazanlar da olmuştur. Seyahat edebiyatının böyle başladığı düşünülebilir. Yeni ülkeler, farklı insanlar, değişik gelenek ve görenekler, kıyafetler, türlü türlü tatlar, şekiller, sesler ve renkler; gezenlerin dikkatlerine açılmış ayrı ayrı pencerelerdir. Tarihte savaşlarla birlikte; yeni ülkeleri alma ve oralara hükmetmenin ardından gelen tanıma ve tanıtma ihtiyacı, seyahati yaşama tarzı yapan seyyahlığı geliştirmiştir. "Seyyah olup şu alemi gezerim / Bir dost bulamadım gün akşam oldu" diyen gezgin-garip ozanın duyguları onlar gibi binlercesini asırlarca diyar diyar dolaştırmış olmalıdır. Dünya edebiyatları böyle nice sözlerle doludur, kim bilir. Bizim edebiyatımızın en şöhretli seyyah ve yazarı, eseri adıyla birlikte anılan ünlü Evliya Çelebi'mizdir. On ciltlik Seyahatnamesi, bazı yazarlarımızın görüşüne göre Türk edebiyatının başta gelen klasiklerindendir. Bu 17. yüzyıl eseri , Osmanlı Cihan Devletinin üç kıtaya uzanan geniş ve zengin topraklarındaki yüzlerce şehirden, çeşit çeşit insanlardan; şehirler, kaleler, ordular, dağlar, denizler, ırmaklar, hayvanlar, bin bir türlü bitkiler, yemekler, adetler, efsaneler, tuhaflıklar ve hikmetlerden söz açmakta ; milli hayattan farklı rengarenk egzotik manzaralar sunmaktadır. Osmanlı çağlarının bir diğer seyahat eseri de on altıncı asrın büyük denizlere açıldığımız dönemlerinin hatırası olan Seydi Ali Reis'in yazdığı, Mir'atü'l-Memalik ( Memleketlerin Aynası ) adlı eserdir. Avrupa'ya yönelmiş gezi kitapları arasında, Yirmi Sekiz Çelebi Mehmet Efendi'nin Paris Sefaretnamesi ile Resmi Ahmet Efendi'nin Almanya Sefaretnamesi sayılabilir. Tanzimat ve sonrası dönemlerde de seyahat edebiyatımızın güzel örnekleri ortaya konulmuştur. Cenap Şehabettin'in Hac Yolunda ve Avrupa Mektupları ile Ahmet Haşim'in Frankfurt Seyahatnamesi bu arada hatırlanmalıdır. Cumhuriyet döneminde en verimli gezi yazarı Falih Rifkı Atay'dır. Gezerek Gördüklerim ile Zeytindağı eserlerinden sadece ikisidir. İ.Habip Sevük'ün Yurttan Yazılar ile Tuna'dan Batıya, Reşat Nuri'nin Anadolu Notları ilk akla gelenler arasındadır. Gezi yazıları, son kırk yıl içinde hızlanan ve çoğalan ulaşım imkanlarıyla daha da artmış nihayet televizyonların devreye girmesiyle belgesel, görüntülü, sesli hareketli metinlere dönüşmüştür. Önce gazetelerde renkli resimli dizi yazılarla kitap çapında hazırlanan yazılar sonra her kanalda yurt içi ve yurt dışında her hafta yepyeni bilgilerle bir gezi kültürüne dönüşmüş, turizm hareketleriyle beslenen bir özellik kazanmıştır. Bu alanda yapılan kıymetli çalışmalar arasında Nuray Yılmaz, Barış Manço, Banu Avar ve Şoray Uzun'un adları hatırlanmalı, Atlas Dergisinden Özcan Yüksek , Servet Somuncuoğlu ve Coşkun Aral'ın yurt dışı, özellikle Asya gezilerini tanıtan programlarının dikkat çektiği söylenmelidir. Nihayet yirmi yıl önce TRT tek kanalken gösterilen İpek Yolu belgeselinin metni ve görüntüleriyle bu çığırın öncüsü olduğu unutulmamalıdır. Yakın zamanda ayrı bir yazı konusu yapmayı düşündüğümüz Prof.Dr.Ramazan DEMİR hocamızın; "Turan Coğrafyası"na yaptığı gezilerinin intiba ve hatıralarını kitaplaştrdığı: Teker İzinde Ötüken, İdil-Ural Türkleri, Kültür ve Sanat Ülkesi Özbekistan, Turan'ın Kalbi Horasan adlarını taşıyan eserleri bu anlamda en dikkate değer örnekler arasındadır.