Prof.Dr. M.Mehdi ERGÜZEL

N.Sami Banarlı'ya göre; en az bin yıllık Türk dili tarihi boyunca işlenerek halis Türkçe olan kelimeler, iyi korunmalıydı. Cihangirane devletler çıkaran zengin bir tarihin binlerce kelimenin varisleriydik. Türkçenin gül bahçelerine girmeli, "her kelimeyi halk dilinde bulundukları güzellikleri ve incelikleri görebilme anlayışı"na sahip olmalıydık. Çünkü, Türkçenin gülleri; Türk halk zevkinin yarattığı mecaz bahçelerinde, vatan şehirleri, kuşları, dağları gibi Türk ve Türkçe sözlerin aktığı ırmak kenarlarında açıyor, renkleniyor, kokular saçıyordu. Onun düşüncesine göre; her öldürülen (feda edilen) kelime ile bir kelime ailesinin mahvedilip Türkçenin en acı matem karanlığına gömüldüğü muhakkaktır. Bir dilde bir mefhumu ifade için kullanılan kelime sayısı ne kadar kalabalıksa o dili konuşan milletin o mevzuda o kadar büyük bir hayatı var demektir. Fatih bir milletin kelimeler dünyasında böyle sözlerin çok sayıda olması tabiidir. Osmanlı-Türk mimarisi, musikisi ne ise Osmanlı asırlarındaki dil ve edebiyat eserleri de odur, aynı değerdedir, değerlidir; çünkü büyük milletlerin ve medeniyetlerin büyük eserleri olur. Fakir bir dille zengin bir edebiyat vücuda getirilemez. Sadelik, yanıltıcı bir kelime oyunudur, kıvama gelmek daha doğrudur. Bir dilin kudretini, kendine yabancı olan unsurları atmakta değil; onları bünyeye alıp hazmetmekte gösterir. Bir kelime millet tarafından bir günde yapılmaz. Her kelimenin sesinde ve manasında onu yaşatan millletin yontuluşu, asırları kaplamış emeği vardır. Yarı dini yarı lisani muhteşem manalı kelimeye "sözcük" diyecek kadar küçülmüş her ruh dilde taş devrine dönmüş bir iz'an yoksuludur. Zevksizlik ve an'anesizlik uykusundan uyanmalıdır. Banarlı Hoca can yakan sualini soruyor : Türk dilinin nice güzel kelimelerini bir yana koyup bu millete hilkat garibesi "sözcükler" sunanlar bu hakkı nerden hangi gizli kaynaklardan alıyorlar? Dillerde hatta iki heceli kelimelerin bile söylenişinde kalından inceye inceden kalına geçmek, ancak asırların hazırladığı bir tekamül hadisesidir. Basit kalmış iptidai diller bunu beceremezler fakat işlene işlene incelmiş güzelleşmiş dillerde bunlar yığın yığındır. Bu görüşten Türkçenin de ses bakımından böyle bir güzelliğe ulaştığı sonucu çıkar. Uyumcu gramerciler ise "mutluluğumuzu kutluyoruz" derken acaba ulumakta mıdırlar? Dilcilik taassupla cehaletle olmaz; zevkle, irfanla olur. Her medeniyet dili, o medeniyete kültür merkezliği yapan şehirlerde işlenir. Dilin en iyi konuşulduğu yerler bu merkezlerdir "En güzel mabedi olsun diye en son dinin / Budur öz şekli hayal ettiği mimarinin" mısraları, İstanbul Türkçesi için de söylenemez mi? Şairin "Gecesi sünbül kokan, Türkçesi bülbül kokan İstanbul!" diye övdüğü İstanbul Türkçesi, Türk milletinin sahip ve hakim olduğu her yerden gelerek İstanbul'da yaşayan, konuşan, yazan şiir ve şarkı söyleyen Türkler tarafından meydana getirilmiş güzel lisandır. Başka dillerde de az çok böyle olmakla beraber, Türkçe kelimeler, manalarının notaları halinde yaratılmış veya o hale konulmuş mücevherlerdir. Dilin kelimeleri söyleniş ve manaca "cılız" kalmamalı, sözlerin "ağırlığı ve derinliği" olmalıdır. Öğretilmesi gereken dil, bir taraftan çeşitli ses değerleriyle musikileşen, cıvıl cıvıl öten ve her yandan durmaksızın bilgi, görgü, fikir ve sanat maddeleriyle beslenen bir kültür ve tefekkür lisanı olmalıdır. Banarlı'ya göre; Dilin mazisine saygı ve ilgi şarttır. Türkiye toprakları, Türkçe'nin sesine çok güzel bir uzun hece kazandırmıştır. Bu sesler doğu dillerinden gelmiş gözünde de zamanla onu millileştiren vatan topraklarından yükselen seslerdir. "Gül" adını çocuklarına niçin koyduklarını nice şehirlimiz bilmez ama köylümüz bilir. Çünkü Türk köylüsünün ne milli ne de dini irfanı guya modern mektebin yaz-boz tahtasına çevirdiği hedefsiz tedrisatla bozulmamıştır. Türk milletini içinden yıkmak isteyenler onun önce dilini ve arkasından dinini devşirmek yolundadırlar. Onun tarihteki en büyük zaferlerini bu iki asil kaynağa bağlı oluşla kazandığını da çok iyi bilirler. Bugün her biri birbirinden güzel Türkçeler halinde bir Y. Kemal Türkçesi, Y. Emre, Fuzuli, R. Nuri, Karacaoğlan, A.N. Asya, Nevai, Şehriyar Türkçesi varsa bunu milletimizin büyük milli dil şuuruna ve başka dillere mağlup olmamak için asırlarca yürüttüğü dil savaşlarına borçluyuz. Başka dillerden alınan kelimeler, Anadolu ve Balkanlar Türkiyesindeki güzel Türkçeyi asla yıkamadı. Bu kelimeler, Türkçenin içinde eriyip millileştiler. Bunun güneş gibi aydınlık misali, şu yaşayan dilimiz, konuşup yazdığımız Türkçemizdir. Milli dil sevgisi, millet sevgisinin büyük ve bölünmez parçası olur. Milli dil milli renktir, aldır. Milletin rengi; onun tarihi dolduran sanat ve medeniyet maceralarının kültür hareketlerinin, iman ve mefkure hamlelerinin büyüme ve korunma savaşlarının başka milletlerle yapılan dil, kültür ve medeniyet alışverişlerinin ve bilhassa vatan topraklarının her birden meydana koyduğu mukaddes terkiptir. Tarihte milli dilini ve milli karakterini koruma zaferini dünyanın en büyük eski kültürleri ülkesinde gerçekleştiren Türk milleti bunun için başka milletlerle kıyaslanamayacak bir milli zafer kazanmıştır. Sultan II. Murad'ın "Gönüller ancak açık Türkçeden haz alır." sözü hanedanın asırlara yayılan ortak görüşüdür. Sultan Abdülhamid'in Türkçeciliği ve 1894'te hazırlattığı Türkçe Tamim okunmalıdır. Hiçbir diktatör dilci değildir. Dil işlenişinden anlamazlar. Rusların Türkçe düşmanlığı manidardır. Rusça'da yapamayacaklarını Türkçe'de yaptırmak için her oyunu uygulattılar. Dilimizi ziyan edemeyiz, Türkçe'ye ihanet edemeyiz. Yabancı kelimeler zaman içinde "Türk halk dilinin zevk teknesinde yıkanıp Türkçeleşmekte"dir.Kelimelerin yaşama haklarını insanların yaşama hakları kadar mukaddes ve muhteşem sayanlar; "kelimelerin de yaşamak için insanlar gibi vatanları, milletleri olduğunu" unutmamalıdır. "Sangaryos'u Sakarya yapan / İkonyom'u Konya yapan / Dille konuşurdum." diyen Arif Nihat Asya'nın hassasiyeti hatırlanmalıdır.. Kelimeler o kadar hayatımıza işlenmiş, o kadar canımız, kanımız, dimağımız haline gelmiştir ki, artık kelimelerle duyar, düşünür, onlarla hemhal oluruz.Kelimelerin adeta ruhu vardır. Bir yazıda veya konuşmada aynı kelimenin defalarca tekrarından doğacak monotonluğu önlemek için mümkün olduğu kadar çok müteradif /synonym (eş / yakın) manalı kelime kullanmak her dilde her edebiyatta bir yazma / konuşma kaidesidir. Türkçede synonym / müteradif zenginliği dilin zevki haline gelmiş, Türk dilinin mimarisine işlemiş büyük bir dil hadisesidir. Asırlar boyunca üç dilin imkanlarından ve batı dillerinden de faydalanılmıştır. Karacaoğlan'ın "Ak beyaz gerdana benler dizilmiş" veya bir türküdeki "Yay keman kaşları yaman çatılmış" mısraları bu esneklik ve söz güzelliğindedir. "Lisan bahsi açıldıkça; 'hala mı o bahis?' diyerek bezginlik gösterenler, . vatan bahsi açılınca 'hala mı o bahis?' diyecek birinden farksızdırlar." "Türkçenin çekilmediği yerler vatandır."diyor Y. Kemal. Bir milletin kullandığı kelimeler üstünde şüphe ve tereddüt uyandırmak çocuklarımızın Türkçe'ye itimatını sarsar, dil sevgilerini ve dile karşı imanlarını öldürür. Köksüz, tarihsiz, ahenksiz ve kısa zamanda dökülüp aşınacak uydurma kelimeler ise onları milli mazilerinden ve milli kültürlerinden uzaklaştırır ve dil ve kültür öksüzü yapar. "Düşmanıyım asaletin kelimelerde bile" diyen Nazım Hikmet yanılmaktadır. Dille oynanamaz ! Türkün ve Türk tarihinin malı olmuş miras kelimeler yok edilemez. "Türkçe'ye musallat olanların" kibir ve inatları kırılmıştır. Kendi güzel dilini özleştireceğiz diye yıkmaya çalışanların eline bırakarak her bakımdan ziyan eden tek ülke Türkiye'dir. Bir vatan coğrafyasında asırlarca işlendikten sonra güzelliğinin şahikasına varmış bir dile böyle bir kasıt karşısında kayıtsız kalanların bollluğu da yine Türkiye'dedir. Yalnız üç kıtaya değil, üç dile de hakim bir milletin üslubu ve zevki önemlidir. Milli diller milli mizaç ve ahlakla o kadar alakalıdır ki terbiyesiz ve terbiyesini kaybetmiş bir dil onu konuşan insanları da terbiyeden mahrum hallere koyabilir. Banarlı Hocanın görüşüne göre ; Bir memlekette dilciler anlayışsız, zevksiz olursa onların katılaştırıp kemikleştirdiği dili kullananlar ne yapsın ? Dili musiki aleti yerine teneke çalar gibi seslendirenlerin elinden zevkini ve iz'anını nasıl kurtarsın? Türkçe'yi değiştirme ve bozma emri alanlar, kırk, elli yılımıza yazık etmişlerdir. Güya "Öztürkçe" deyimi, memleketimizde büyük esefle açıklayalım ki milli ruhla dolu Türk çocuklarının bu asil heyecanlarını istismar maksadıyla bayraklaştırılmış; aziz, kamaştırıcı bir ışık gibi ve yalnız kamaştırmak (göremez, anlayamaz hale getirmek) için kullanılmış, aldatıcı bir ifade haline getirilmiştir. Yeryüzünde tarihin hiçbir devrinde ve coğrafyanın hiçbir yerinde hiçbir medeniyet dilinin "özdil" / saf dil olduğu görülmemiştir. Bugün de dünyada böyle bir dil mevcut değildir. Milli kültürün can damarı olan Türk dilini hırpalayan tasfiye hareketleri kısılmış, kırılmış, durdurulmuştur. Dil işi ciddi bir ilim ve ihtisas işidir. Bu işle birtakım amatör macera adamları değil, dil alimleri ile millletler ailesinin edebiyat sanatına gerçek hizmetleri ile tanınmış üstad hatta klasik yazarlarından kurulmuş Dil Akademisi ilgilenir. Bir milletin medeniyet yarışında kullanacağı ilk vasıta dildir. Medeniyetleri anlamak lisanladır. İlim fikir sanat hareketleri zengin bir lisanla tanıtılabilir. Lisan her ilmin fennin tefekkürün kapısını açan altın anahtardır. Bu anahtara sahip olanlar medeniyette hızlı ve hayırlı adımlar atarlar Türkçe, milli dil olarak kalabilmek için asırlarca başka dillerle bir ölüm kalım mücadelesi yapmış ve zaferle çıkmış gazi bir lisandır. Elden giden her Türkçeleşmiş kelimeye karşı Türkiye'den yeni bir vatan parçası kopmuş gibi yüreği yanan hakiki Türk aydınlarına ve bilginlerine daima ihtiyaç vardır. Bunun için bir taraftan Türkçeye girecek yeni kelimeleri Türkçe köklerden yaparak Türkçeyi bir milli dil olarak zenginleştirmek diğer taraftan ilim dilimize ait terimleri bütün yeni kelimeler gibi Türkçenin zevkine estetiğine, musikisine göre mutlaka güzel ve milletçe benimsenmesi kelimeler halinde millileştirmek Türk dili çalışmalarının sapma bilmez hedefi olmalıdır. İngiliz dili, İngilizleşmiş kelimelerden kurulmuş bir dildir. Bütün diller için bu tasnif doğru ve geçerlidir. Milletler felsefelerle değil hakikatlerle, ideallerle idare olunurlar. Her dilde milli olması gereken iki temel unsur vardır. Biri o dilin sesidir, musikisidir; diğeri de o dilin mimarisi, cümle ve ek düzenidir. İngiliz ve Fransız 75.000 kadar ortak kelimeyi kendi milli telaffuzlarıyla söylerler Şemseddin Sami Bey; "Bizim söylediğimiz lisan Turan dilleri zümresine mensup Türk lisanıdır"diyor. Atatürk'ün vefatından sonra " Güneş öldükten sonra onun teorisi mi kalır" diyen İ. Necmi Dilmen ise vefasızlık ediyor. Onların bütün maksadı, dilimizde müşterek İslam medeniyetinden Türkçeleşmiş kelimelerin imlasını ve söyleyişini unutturmaktır. Niyetleri, bu imla ve telaffuzu unutturarak, bizi bir zamanlar sahibi ve hakimi olduğumuz "yakın şark medeniyeti" asırlarındaki zafer ve şeref sahifelerimizden uzaklaştırmak ve Türk çocuklarının o büyük günleri hatta kelimelerde bile hatırlamasına tam engel olmaktır. Rahmetli Banarlı'ya göre çare; Türk Akademisi içinde bir Türk Dili Akademisi kurmaktır. Dil davası yürüyecektir. Türkçenin millileşmesi ve zenginleşmesi durdurulamaz. Yahya Kemal'in Süleymaniye'de Bayram Sabahı şiirini söyleyen bir dil, fakir lisan olamaz. Türkçede kelime sayısı ve kelimelerdeki mana sayısı dilde bir saltanat kuracak ölçüde fazladır. Türkçe bir taraftan bu inceliğiyle diğer taraftan cümlelerinin harikulade üstün ve çeşitli mimarisi ile meramını ustalıkla ifade etmiştir. Mesela, "kara" kelimesinin aldığı ekler ve birleştiği kelimelerle 200'den fazla mana ve deyim vardır. Bunlar feda mı edilecektir ? Kaybedilecek bir kelime ve kaybolacak nüanslar, dili fakirleştirir. "Türkçe değildir" diye asırların emaneti kelimelere soğuk durma cehaleti, ancak seviyeli bir eğitimle giderilebilir. Başta rahmeti hocamız Nihat Sami BANARLI olmak üzere, Türkçe'nin büyük aşıklarına rahmetler olsun. Türkçe bayrağını devralacak, günün ve geleceğin, yetişen ve yetişecek olan vatan evlatlarına da selam olsun.