Liyakat, bir kişinin kendisine iş verilirken güven duyulmasını sağlayan kalitesi ve o işe layık olması anlamına geliyor.

Osmanlı İmparatorluğunun çöküş nedenleri arasında tarihçilerin neredeyse tamamının mutabık olduğu temel unsularından biri de "kaht-ı rical" yani "devlet adamı kıtlığı"dır. Burada "adam" derken, yetişmiş Liyakat sahibi, makamın gerektirdiği donanımlara sahip devlet adamı kastedilmektedir. "Liyakat"la ilgili örnekler ve görüşler: Baha Gürfırat, 2.Dünya Savaşı yıllarında Çeşme Nahiye Müdürü. Savaş nedeniyle o yıllarda patiska da vesikayla veriliyor. Baha Bey'in eşi Saniye Hanım patiska almak için sıraya giriyor. Yaşlı bir kadın yalvararak iki tane patiska isteyince "Olmaz Teyze" diyor görevli Saniye Hanım yaşlı kadına acıyıp "Evladım ben Nahiye Müdürü'nün karısıyım" deyince, görevli korkup veriyor fazladan patiskayı. Saniye Hanım, vesikasını gösterip patiskasını alarak eve dönüyor. Akşam eşi Baha Bey geliyor, kapıdan girer girmez, "Nerde bugün aldığın patiska?" diye soruyor. "Orada" diyor Saniye Hanım. "Duydum ki fazla patiska almışsın.. "deyince, Saniye Hanım yaşlı kadına acıdığını ve hadiseyi anlatıyor. Baha Bey'in eşine cevabı çok mühim: "O patiskalar senin değil devletin. Devletin malını kendi malın gibi dağıtamazsın. Şimdi fazladan verdirdiğin o patiskanın yerine kendi patiskanı iade edeceksin." 1930'ların Türkiye'sinde bir devlet görevlisinin bir patiska için gösterdiği hassasiyet, bugünün Türkiye'sine bakınca ne kadar ibret verici öyle değil mi?.. Viyana Büyükelçisi Edhem Bey, 1880'lerin başında dönemin Bahriye Nazırı'na şöyle diyor: "Bize Batı'nın anayasası (konstitüsyonu) değil, kurumları (institüsyonu) gerek!... Hangi ülke örneğine bakacak olursanız, ilerlemenin arkasında itibarlı kurumsal yapılar olduğu görülür. Türkiye'de ise tam tersi yaşanıyor. Kurumsal yozlaşma, kurumların liyakatten mahrum ellere terk edilip kurumların itibarsızlaştırılması, değersizleştirilmesi'dir. Çok uzak olmayan bir tarihte Fransa'nın başkenti Paris'te bir Fransız gazeteci, "Paris büyükelçinizin Fransızca bilmediğini biliyor musunuz?" dediğinde inanamamıştık!... Psikiyatrist Prof. Dr. Mansur Beyazyürek'le bir sohbetimizde "Türkiye'de sizce en yaygın psikiyatrik bozukluk hangisi?" diye sormuştum. Hoca "Bireyin kendini gördüğü yer ile gerçekte bulunduğu yer arasında bir uçurum olması." Şöyle anlatmıştı Prof. Beyazyürek: "Özellikle Liyakat sahibi olmadan makam, mevki sahibi olan güruhta o kadar sık rastlanan bir patolojik hal ki bu. Kişi hak etmeden farklı faktörlerle bir makama getirildiğinde kendini gerçekten o makamın sahibi sanıyor, bir süre sonra madem burada oturabiliyorum her yerde otururuma kadar giden hastalıklı bir duygu durumu oluşuyor. Sonra bununla da kalmayıp etrafındakileri beğenmemeye, eleştirmeye başlıyor. Burada da ilk hedef kendisinde olmayan özelliklere sahip olanlar oluyor. Kişi kendisini sorgulatmamak için etrafını sorguluyor, aşağılıyor sürekli. "Sen kimsin?", sorusundan kaçmak adına etrafına sürekli "Sen kimsin?" diye sorarak bir nevi dersi kaynatmaya çalışıyor. Çünkü o soru sorulduğunda cevap veremeyeceğini herkesten iyi kendisi biliyor. 2021 Türkiye'sinde bir liyakatsizlik salgını yaşıyoruz. Oysa bugün Türkiye'yi yöneten ve kendilerini dindar diye tanımlayan kadrolar hukuk fakültesine veteriner dekan atarlarken bilmiyorlar ki Hz. Muhammed (S.A.V) bundan 1500 yıl önce "İş ehline verilmezse kıyameti bekle" diye tüm insanlığı uyarmıştı. (Candaş Tolga Işık, Liyakat, Kırmızı Kedi Yayınevi, İkinci Basım, Mert 2022)