Mehmet Başaran, 1926’da Kırklareli Lüleburgaz Ceylanpınar Köyünde doğdu. İlkokulu köyünde okur. 1943’te Kepirtepe Köy Enstitüsü’nü 1946’da Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsünü bitirdi.

Mehmet Başaran' ın ilk şiirleri, çıkmasında çalıştığı Köy Enstitüleri Dergisi'nde yayımlanır. Gezici başöğretmenlik ve ortaöğretim okullarında öğretmenlik yapar. TÖS ve TÖB - DER'in kurucuları arasında yer alır. Askerde yedek subaylık hakkı alınarak çavuş çıkarılır. Kendisi gibi Köy Enstitülü Hatun Birsen'le evlenir. İki çocukları olur. Ülkemizin seçkin şairleri ve yazarları arasında yer alır. Elliyi aşkın kitabı vardır. Orhan Kemal Roman Ödülü ve TRT Sanat Ödülü olmak üzere birçok ödül alır. 27 Haziran 2015'te, seksen dokuz yaşında İstanbul'da yaşama gözlerini yuman Mehmet Başaran, kendi köyü Ceylanpınar'da toprağa verilir. (Mustafa Gazalcı, 21 Köy Enstitüsü, Çınarlar Anlatıyor, Bilgi Yayınevi, Birinci Basım, Nisan 2021). Vefatının 6. Yıldönümünde hemşerimiz Mehmet Başaran'ı bazı görüş ve düşüncelerini anımsatarak anmak istiyoruz: "Beni asıl yaratan öğretmenim Aristo'dur, gerçek babam odur benim. Annemle babam dünyaya gelmemi sağlamış sadece," der Büyük İskender. Gerçekten her insanın yaşamında öğretmenin yeri böylesine önemlidir. Bu yüzden de güç iştir öğretmenlik. Bilgi, bilinç, deneyim birikimi ustalık ister. Boşuna, "Öğretmenlik bir sanattır," dememiş. Umutsuzluğu umuda, karamsarlığı iyimserliğe, başarısızlığı başarıya dönüştüren bir uğraş, özveri sabır, sevgi uğraşı.. Böyle bir uğraş erini yetiştirmek de kolay değildir. Avni Başman (1887 - 1965), 1950'de İzmir'den milletvekili seçildi, Demokrat Parti iktidarının ilk Milli Eğitim Bakanı oldu. Çok geçmeden baskılar başladı: "Avni Bey, biz enstitüleri kapatacağımızı söyledik halka. Komünistlikten mahkum olmuş enstitülü yok mudur acaba?... İki ay, on gün dayanabildi Başman. Atatürk dönemini silmeyi kalkışanlara onurlu bir der vererek bakanlıktan, politikadan ayrıldı. Demokrasi tarihimizde bir ilktir bu. "Avrupa" demiyor Atatürk, "Çağdaş uygarlık" diyor. Avrupa'nın, Amerika'nın soykırımlarla, yağmalarla Asya, Afrika, Amerika toplumlarının kanları, kemikleri üstünde yükseldiklerini biliyor. Dünyanın herhangi bir memleketinde ne zaman ki: "Benim insanlarım mutludur; onların arasına ne bilgisizlik, ne sefalet bulunur, cezaevlerinde mahpus, sokaklarında dilenci yoktur; yaşlı insanlar yoksulluk çekmezler, vergiler ezici değildir; ben onun mutluluğunun koruyucusu olduğum için insanlık alemi benim dostumdur" denirse; bu şeyler söylenebilirse, işte o zaman o ülke, anayasası ve hükümetiyle övünebilir. Ak cam (TV) aydınlatma, bilgilendirme görevini yapsa, egemenlerin koşullandırma aracı olmasa, doğrular yaygınlaşabilir. Para babalarının araçlarını, ak camı güdüme almaları, anayasa değiştirmeye kalkmaları kendileri için de, toplum için de tehlikelidir. Çok uzun zamandan beri övünebileceği bir anayasayı ve övünebileceği hükümeti özlüyor bu toplum. Ozanlar, yazarlar, toplumun temel kuruculardır. Devletler, hükümetler, ordular gelir, geçer, gider. Hiçbirinin izi kalmaz. Ama ozanların, yazarların yapıtları dimdik ayakta durur. İnsanlığı aydınlatan bu yapıtlardır. (Mehmet Başaran, Yuh Olsun Topunuza, Cumhuriyet Kitapları, 1.Baskı, Eylül 2009), İzmir, İstanbul, Ankara gibi büyük kentlerin cadde ve sokaklarında dolaşırken işyeri adlarını okuyor, kendimi yabancı bir ülkede gibi görüyor, şaşırıyorum. Dilimizin kirlenmesini önlemek belediyelerin görevi olduğu denli hepimizin duyarlılığını gerektirir. (Mehmet Başaran Armağan Kitap, Yeni Kuşak Köy Enstitüler Derneği Yayınları, Yayına Hazırlayan: Prof. Dr. Kemal Kocabaş, Genişletilmiş İkinci Basım, Aralık 2010, İzmir) Ben Köy Enstitüsünde dergi kolunda çalışırken kitap tanıtımlarını koyduk. Öğrenciler toplanacak, bizim önerdiğimiz kitap birlikte okunacak ve sonra birlikte tartışılacak. Bunlardan bir tanesi "Sosyalizm ve Sosyal Mücadelelerin Tarihi". Yapı kolunda toplandık, hazırlanan arkadaşlarımız kalktılar, bu kitabı sundular. Aramızda sağcılar da vardı, şikayet ettiler bizi, İnönü'ye kadar gitti konu. Hakkı Tonguç demiş ki "Böyle bir tartışma olmuş, ne dersiniz?" İnönü "Elbette onlar tartışacak, onlar tartışmayacak da biz mi tartışacağız" demiş... (Trakya'daki Işık, Kepirtepe Köy Enstitüsü, Hazırlayan: Kemal Kocabaş, Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği Yayınları, Birinci Basım, Nisan 2013, İzmir).