Birgülce

Ne güzel günlerdi. Saftı temizdi ama bir o kadar da gerçekti. Çocukluğumuz ve gençliğimiz hep o anılarla geçti. Radyolarda kadife sesli sanatçılar türküler şarkılar söylerlerdi. Zeki Mürenler,Emel Sayın'lar, Samime Sanay'lar. Onların sayesin de Hep ilkbahar sabahı güneşle uyanırdık bizler. Müzeyyen Senar,Yıldırım Gürses hayattaydı. "Leylaklar dökülüp güller ağlardı" Ahmet Özhan'ı dinlerken siyah beyaz televizyonun karşısın da yüzümüze gülümsemeler yayılırdı mutluluktan. O günler de Erol Evgin fiyakalı Ajda Pekkan havalıydı Nükhet Duru rastık çeker, Nilüfer, "Seni beklerim öptüğüm yerde" derdi. Barış Manço'nun Japonya'dan sesini duyardık hep "dağlar dağlar" diye. Hiç abartmadan söylüyorum; o günler de sevgiler ölümsüz,aşklar ömürlük,aşıklar vefalıydı. "Fikrimin ince gülü Kalbimin şen bülbülü"şarkısını söylerdik okul çıkışların da. ..... Şimdilerde mi? Bilmiyorum belki bir yerler de yaşanıyordur ama mikroskop lazım görebilmek için... Şimdiler de içi boş anlamsız,ne göze ne kulağa hitap eden şarkılar yok artık. Gözler mi değişti kulaklar mı bilmiyorum ama "ruhun" değiştiği kesin. Vefayı anlatan şarkılar vardı, Zeki Müren dinleyen hangi seven sevilen vefasızlık edebilirdi ki sevdiğine. "Böyle bir kara sevda, kara toprakta biter..." diye. Çalınır söylenirdi şarkılar hep. Saygıya sevgiye vefaya ithaf edilirdi şiirler. Değişen zaman mı yoksa insanlar mı anlamak çok zor. Yani o günler saftı temizdi ama bir o kadar da gerçekti. Geldi geçti ve gitti. İşte öyle. (Birgülce)