Genç Bir Öğretmenin Hatıraları Arasında…

CELAL BAYAR İÇİN 23 Ağustos 1986 Dün gece 102 yaşında öldü ve fakat demokrasi ideallerini diri bırakarak; bu yolda yapılacak mücadeleye en iyi örneklerden biri olan asırlık hayatını ortaya ibret nişanesi halinde eserlerle takviye ederek gitti.Türkiye'nin ilk sivil Cumhurbaşkanı, Atatürk'ün son başbakanı olması çok manalı olmalıdır. 1983 Şubat tatilinde Necip Fazıl'i ziyaretimizden dönüşte A.Kabaklı Hocamız ,Prof.Dr. A.Songar ve diğer arkadaşlarla Celal Bayar'ın Çiftehavuzlar' daki evine de uğramış,1-2 saat kadar oturmuş, konuşmuş, çaylarını içmiş, resimler çektirmiştik. İşte o zaman yakından görüp dinlediğim, elini öptüğüm Bayar'ın zekası ve hafızası bana dikkat çekici gelmişti. Kimi zekalar gençlikte yorulup giderken bazıları 100 yıl canlı ve diri kalabiliyor. Belki gönlümüzdeki ve idealimizdeki sembol insan değil ama yine de bu milletin büyük evlatlarından biriydi. Eser bırakması ve çalışması ise takdire şayan bir karakter örneğidir. Allah taksiratını affetsin ve rahmetine erdirsin. Türk milletini lidersiz bırakmasın. Secdeye gelen büyük evlatlar yetiştirsin milletimiz Rabbim. BEN GAMLI HAZAN 18 Eylül 1986 Değilim ama bahar da değilim..Yaşımın gereği; zihnimin seviyesi ve gönlümün heyecanları ne ise;ona göre davranmalıyım. Aynadaki hayalim 15-20 yıl öncesinden çok farklı. Neredeyse 5 yıl sonra delikanlılık çağlarına girecek 3 oğlum hızla peşimden geliyor. Ben de bu arada olgunluk çağı kırklara çıkış halindeyim. Yolumun iki tarafından birinde sararan yapraklar, diğerinde çoktan tomurcuğa veda etmiş açılı çiçekler öğle vaktini yaşıyor. Seher vaktinden çok uzaktayım "ısrara ne hacet yine bülbül." İçimde oruç duyguları var. Kendime ve yakınlarıma saygısızlık edemem. Ama insanları, eski ve yenileri tanıyabilme yolundaki meraklarım mantıklı ölçülerde devam edebilir. "İçimde bin türlü keder" mi var ki adeta elektronik akımlar damarlarımda hüzünlü duygular halinde dolaşıyor ve beni melalin, azabın kolları sarıyor? Bu benim mizacım olmalı.İstemesem de beni yakalıyor, içimde ve dışımda dönüyor. Büyü mü yoksa? Çaresi nereye veya kime sığınmak :İlme, sanata, okumaya, çalışmaya, ibadete. Tebdil-i mekan, tebdil-i duygu ve nihayet silkinerek kendi gerçeğini bulmaya doğru beni koru Tanrım. KENDİMLE HASBİHAL 11 Eylül 1988 Görüyor ve anlıyorsun ki dünya senin aradığın, istediğin, beklediğin yer olmaktan uzak, farklı, değişik.Zaman zaman zorlandığım düşünce yokuşları çok tenha ve sen bu yollarda yalnızsın ey münzevi ! Ya biz derviş samimiyetine tuş olup "elsiz, dilsiz, gönülsüz" olacaksın yahut İbrahim olamayacağın ateş deryasında güller derleyerek çıkacağını sandığın bahçeleri beyhude arayacaksın. Sen ayrı bir alemsin, başkaları ayrı. Kavgasız dünya olmaz ya.Yine de sebep sen olma. Doğruları bilip dururken yanlışı yaşarsan ben sana nasıl güveneyim gönül? Hep dilden belalar. Sus ki gerginlikler, dilden örülü ifrit duvarını yükseltmesin.Yıllar akıp giderken yığınla hatıra bıraktı, kıyılarında oturduğun, bekleştiğin ıstırap deryası ömrüne ve sen hala genç çalkanışlar içindesin.Hayır hemşehrim yine yanlış kapıdasın.Silkin; gözlerini, gönlünü aç. Aklın kamaşmasın, kolun uyuşmasın. Dünyayı, devranı sen mi düzelteceksin? KORKU VE SEVGİ 5 Aralık 1988 Derlerdi de anlamazdım:" İnsan sevdiğinden korkar."yahut "insan sevdiği için korkar." Sevgiden öte bütün yollar sisli, hayal ve yalan.Aldatıcı ve sahte. Sadece sevgi gerçek ve sevdiklerimiz."Allah kimseye kaldırabileceğinden fazlasını yüklemez" diye biliriz. Ne büyüksün ve ne dostsun Allah'ım. Bütün yalnızlıklar sende biter ve bütün hasretler, bilen için sana doğrudur. "Beden uyurken ruh geziyor, dolaşıyor" diye yazmış birisi..Bu bedenimiz içinde bazen bizi kuş gibi uçuran, bazen bedeni taşınmaz bir yük gibi hissettiren nedir Allah'ım? Ümitler, boşluklar, öksüz, dargın bakışlar, öfkeler, anlayışsızlıklar, kibirler, oyunlar, neşeler, saflıklar, hesaplar, sitemler, içinden pazarlıklı çehreler, medenilik maskları yahut maskaralıkları arasında; çoluğumu, çocuğumu, evlad ü ayalımı bana bağışla, sen bilirsin Allah'ım. İLGİ 6 Ağustos 1989 Yunus;" Dost bana nazar kıldı, taze civan oldum ben" diyor. Demek bu tecrübeyi yaşamış ki biliyor. Sevdiklerimiz bizimle ilgilenmeyince, yüz döndürünce ihtiyarlıyoruz demek. Şarkı ve türkülerdeki hasretzedelerin hallerini anlamak için düşünmek lazım. Analar ve babalar çocuklarıyla ilgilendiğinde bazan şımarırlar bazan hoşlanır bazan da gururlanır, derin bir "ohh" çeker, rahatlarlar. Öğretmenler öğrencileriyle ilgilendiğinde sevilir, takdir edilir, yüceltilir, makbul tutulurlar. Bir selam, ilgidir. Tebessüm de öyle.Görmezlikten gelme, surat asma da insani hallerimizdir. İçimizden birisi bize kasıntı davranmayı, kendini ağıra satmayı emrettiğinde burnumuz bir karış havaya kalkıyor. Her ne hal ise.Doğru olan bir şey var: İnsanlara ilgi göstermek iyi, kendini istismar ettirmeyecek ölçülerde bu yapılabilir ve başkalarına da öğretilebilir. GÖNLÜMDE BERAT ARAYIŞI 22 Mart 1989 Bu gece Berat Kandili.Çocuklarla evde namaz kıldık. Ortanca ve gücümen, onar rekat daha ilave ederek bizi geçtiler, sonra yatıp uyudular. Ben daktilonun başına geçtim, doktora tezimin yarılarındayım; sayfa 331+135. Gözlerimden uyku akıyor. Televizyonda nehir boyu yapılan botlu bir araştırma seyahati tanıtılıyor. Ev sahibinden sert ve biraz da üst perdeden meydan okuyan bir mektup geldi. Eğer adam burada olsaydı herhalde anlaşamazdık. Kiracı olmak ne eziyetli imiş. Allah yardımcı olsun.Bizim 11 yıllık kiracılık macerası inşallah yüz güne kadar bitecek. Berat diğer kandiller gibi faydalı.Memleketi ışıklar sarıyor bu güzel gecelerde. "Kandil bombardımanına uğradık, yine de uyanamıyoruz. kendimize gelemiyoruz" diyordu bir dost. Kendimizi kurtarmış olmak yeter mi? Bunca kusurumuzdan nasıl kurtuluruz? Allah'ın mağfireti ve vicdanımızın aklımızla yapacağı ittifak sayesinde. Vicdanım ve aklım sana emanet Allah'ım, beratım da sana kalmış, affetmek senden, minnet bizden. SINIFLARDAN AYRILIK. 5 Nisan 1989 Açıklamaya ne hacet, bu başlık yeter.Öğretmenliğimin yeni bir dönemi başlıyor. Bugün resmen 8 yıldır görev yaptığım Kocasinan Lisesi'nden gençliğimin hatıralarla dolu binası Çapa'daki Hizmetçi Eğitim Enstitüsü'ne Müdür Başyardımcılığı göreviyle gidiyorum. Makam odam, tam 20 yıl önceki lise sondaki sınıfımız.1969'dan 1989'a neler oldu? 1969'u geri verseler alır mıyım? 1989'u o zaman verselerdi alır mıydım? O kadar şikayet ettiğim sınıflarımda bugün çok manalı konuşmalar oldu. Ayrılışım beklenmedik bir zamana rastgeldi. Öğrencilerim önce pek inanmak istemediler. Yarı şaka "gidiyorum, gideceğim, belki gitmem" derken onları hazırlamıştım ama öğretmen arkadaşlarımın hepsi son gün, hatta son dersin bitiminde öğrendiler. Samimi üzüldüğünü söyleyenler kadar nezaketle iyi temennilerini belirtenler de oldu. Vedalaştık ve öğretmenler odası panosuna şu kağıdı astım: "Değerli arkadaşlar, yeni bir göreve nakledilmem sebebiyle aranızdan ayrılıyorum, Eylül 1981'den beri 8 yıl içinde okulumuz ailesinde de değerli dostlar kazandım. Hepinize teşekkür eder, sağlık ve mutluluklar diler, saygılar sunarım. Allah'a ısmarladık." İBRETLİK GÜNLER VE GÖLGELER 9 Ağustos 1989 / 9.8.989 Sınıflardan ayrıldığıma iyi etmediğim anlamam için galiba bu tecrübeyi bir kere daha yaşamam gerekiyormuş. Bilmem ki bu ayrılık daha ne kadar sürer ve ben insanlar galerisinde nice çehreler, bin bir suratlar görürüm, Allah bilir.Yakından uzağa, uzaktan yakına.Bu arada yıllarca yolunu gözlediğim kendi evimize kavuştuk. Ölsem de gam yemem demem gerekiyor: " Ev sahibi "çık" demez. Belki bu ev son mekanım olur. Ben zaten biraz da yaşarken ölenlerden olduğumu düşünmüyor muyum? Yaşamayı kim tarif edebilir? Günün tarihi, bir dokuz, bir sekiz, bir dokuz, bir sekiz yine bir dokuz: 9.8.989. Ağustos'un dokuzu , yılın seksen dokuzu. Halimden pek memnun değilim, başkalarından da.Allah'ım önce kendimle ve seninle barışık olayım. Ötekiler hep gölge. ACILAR GECE ÇÖZÜLÜR 7 Kasım 1989 Gündüzü de gecesi de ayrı bir alem şu dünyanın.Herkes kendi gözünde haklı. Kimse yanılabileceğini, düşüncesinde hata ettiğini sözünün nereye vardığını kabullenemiyor. Ben dahi.Bir farkım var; açık sözlüyüm, dobra dobra konuşuyorum. Bazan uzun beklemelerden sonra da olsa mutlaka söyleyeceğimi söylüyorum. Bazı insanlardan yana hiç şansımız olmadığı sanılmamalı.. Anlayışlı, hoşgörülü, güler yüzlü, tatlı dilli, iyi giyimli, gönül alıcı, insana rahatlık, huzur veren insanların genci, ihtiyarı mutlaka ve daima vardır. Ama benim çevremde az bulunuyor, çoğaltmanın bir yolu olmalı. Kırıcı, sitemkar, hükmetmeye çalışan, üzen, can sıkan, laf üstüne laf söyleyen, sohbetsiz, asık suratlı, zevksiz, iltifat etmeyi bilmeyen, suçlayan, isteyen, alan fakat nankörlük eden, başa kakan insanların menfi taraflarından etkilenmemeli. Ya Rabbim, bu manzarayı nasıl iyileştirebilirim? Sabırla.."Sabırla, koruk helva olurmuş". Sen bilirsin Allahım, yardım et. Karşı taraflardan beklersem daha çok gerileceğim. 40'A DOĞRU GİDERKEN 30 Kasım 1989 İki yıla kadar kim öle kim kala. Bu dünya bana göre değil. Kendimi bildim bileli üzüntülerim daima sevinçlerimi yedi bitirdi. Hiç bir zevkim gönlümce sürmedi. Mutlaka kaderler, acılar fırdolayı canıma okudular. Gençlik mi, çocukluk mu, olgunluk mu demeden, ev telaşı içinde , yıllar akıp gitti. Ne çiçek var, ne koku, ne renk. Mahvedilmiş bir yer midir dünya ?. Dedim ya dünya değil, uzay.Halbuki sevdikçe güzelmiş dünya.Laf bunlar. Menfaat var, bencillik var, inat var, kötülük var, çekememezlik var, hesap var. "İnsanlık nerelerde Allah'ım?" deyip de karamsarlığa kapılmak bize yakışmaz. Daima ümitvar olunmalı. SİSSİ SARAYDA 6 Ocak 1990 Bu gece TV2'de nefis bir Romy Şınayder filmi seyrettim. Hem hayran oldum hem üzüldüm. Ne ciddi insanlar! Ya biz niye bu hallere düştük? Çok güzel tabiat parçaları cennet misali güzellikler ortasında kibar, güzel, temiz ve zevkli giyimli, hür ve geleneklere bağlı insanlar. Saray ve akraba çevresi ve devlete taparcasına bağlı halk: "yaşasın kral ve kraliçe!" avazeleri.. Törenler.. Havai fişek gösterileri, çift başlı kartal.. Aile fertleri arasındaki şaşırtıcı bağlılık. Düğün töreni.Kraliçeyi alnından öpen ana kraliçe.. Muazzam bir kilise.. Papazlar, ayin, baş papazın önünde diz çöken, haç öpen kral ve kraliçe, çan sesleri ve son.. Yıktığımız Osmanlı ve alınacak ibretler. "Mağrur olma Padişahım, senden büyük Allah var!"ne demek idi? Yeniden düşünmek lazım her şeyi! YALNIZLIK 10 Ocak 1990 Sadece Allah'a mahsustur. Biz de O'ndan izler taşıyoruz. Belki de O'yuz ve derin yalnızlıklar içindeyiz. Fakat yalnızlığa dayanamıyoruz, kendimizi dinleyecek, anlayacak emin ellere, gönüllere, dillere can atıyoruz. O'ndan uzaklaştıkça muzdaribiz. Hem O'yuz, hem değiliz. Kamışlıktan koparılmış tek ve tenha sazlar.Ebedi yanıklar, bin hasretle delik deşik bencilliğin zincirleriyle bağlı yalnızlıklar içindeyiz. Aldananlar, seyirciler, kurtulduğunu sanmanın, yangın dışı kalmanın küçük hesapçıkları ve akıp giden sonsuz oluş."Çırpınan bir ruhum artık." Nerede, hangi zamanda, niçin? Zaman ötesinde geçmişte ve gelecekte belki de geniş zamanda."El ele bir oyun bugün ve yarın." Oralarda bir yerde konuşmalar, koşuşmalar, resimler, göz süzmeler, kendini anlatmalar, başka başka söyleşmeler.. Direnmeler, ne bileyim.. Bir başka yerlerde ekmek kavgaları.. Enformasyonda baş döndüren, iç ferahlatan gelişmeler.. Küsmeler, yalvarmalar, göze girmeler, diş bilemeler, iltifatlar, öfkeler, sabırlar, niyazlar ve her gecelerin ortasında geçen günlere üzülen ben ve yalnızlığım. KIZAKTA 18 Ocak 1990 Yeni bir kararname ; Müdür başyardımcılığından aynı okulda öğretmenliğe düşüş mü, yükseliş mi, kendine geliş mi? Zaman gösterecek.. Kimin umurunda? Birileri hal hatır sorar, arar, teselli eder, akıl verir mi diye bekledim.. Beklemeli miydim? Ses yok.. Kaybım nedir? Ölçüsü kim ve ne? Yerimizi kim tayin ediyor? Yine bizim gibi birileri.. Kim, nereyi, niçin hak etmiş? Belli değil. Hak, hukuk adamına göre işliyor. Gururundan taviz verebildiğin nispette koltuk ve masa bulursun. Eğilip büzüldükçe ve sustukça yerini muhafaza edersin. Muhalefet ettikçe başına dert alırsın. Bu ve benzeri durumları daha önce yaşadım. Gönlüm defalarca ibretli hüzünler içinde kaldı. Evim yastan yasa girdi çıktı. Kütahya'dan Çekerek'e , Arifiye'den Şarkikaraağaç'a, Şarkikaraağaç'tan Kars korkusu, İstanbul telaşı derken tekrar Kütahya'ya, Kütahya içinde iniş, çıkışlar ve Bozüyük.Bozüyük'ten İstanbul'a sığınış ve ardı kesilmeyen sorular, kağıtlar, korkular.. Durulma, ilme, edebiyata dalma.. Ve tekrar makam deprenişleri.Olacağı buydu. Şaşırma! ***