Yine bir imam, yine zehirli bir dil ve yine bir nankörlük ve Atatürk düşmanlığı.

Bitmedi be kininiz, bitmedi ulan nankörlüğünüz. Adam Ayasofya camiindeki hafızlık töreninde, çocukların gözlerinin içine baka baka, camiyi müzeye çevirenlere lanet okuyor, onları zalim olmakla ve kafirlikle suçluyor. Üstelik cami tekrar hizmete açılmışken ve de bunu gerçekleştiren sayın R.T.Erdoğan da oradayken. Yani tarihi bir hata telafi edilmişken şükürle yetinmeyip küfür soslu bir cihad! Bu nasıl bir irşattır yahu?! Aynı camide daha önce Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş da benzer bir konuşma yapmış, büyük tepki almıştı. Nitekim kendini savunma mecburiyetini hisseden Erbaş; " Ben geçmişi değil, geleceği kastetmiştim." demek zorunda kalmış, tornistan yapmıştı. Önceki hafta Akçakoca müftüsü ,Cuma vaazında Selanik göçmenlerinin sabatayist, münafık, dindar gözüken dinsizler olduğunu söylemiş, cemaatin bir kısmı da müftüyü protesto ederek camiyi terketmişti. Allah aşkına soruyorum; bu nasıl bir din anlayışıdır? Siz Atatürk hakkında , Milli Mücadele ve Türk tarihi hakkında kaç kitap okudunuz? Bizim için hayati önem taşıyan Montrö Boğazlar Antlaşması ve müze kararı arasındaki ilişkinin bilgilerine ne kadar vakıfsınız? Müze kararına rağmen Atatürk'ün tapu senedine dokunmadığını, tapuya Fatih'in Vakfiyesine uygun olarak "Ayasofya Cami-i Kebiri" olarak yazdırdığını ve ecdada ne kadar saygılı olduğunu ben bile bilirken seni ve sizleri kimler zehirliyor acaba? Bir din görevlisinin elinde insanların imanını, inancını ölçen özel bir aygıt mı vardır? Bizim dinimiz kolaylık ve hoşgörü dini değil midir? Din; sadece sarık ve cübbeden, bir tutam sakal ve bir metrelik başörtüsünden mi ibarettir? Kalbe inemeyen bir ikrarın bizatihi kendisi münafıklık değil midir? Her şeyi bir kenara bırakarak soruyorum; Gaye insan-Ufuk Peygamber Hz.Muhammed'in tebliğ metodu böyle miydi? İslam inancı; kin, nefret ve düşmanlık üzerine mi inşa edilmişti? Bir şey daha diyeceğim: Dünyanın neresine, hangi ülkesine giderseniz gidiniz, din adamları milli ve kültürel değerlerin en ateşli savunucusudurlar. Vatan, bayrak, dil, millet denildiğinde en ateşli milliyetçiler onlardır. Bizde ise sosyoloji bilmeyen, felsefi bir metodolojiden uzak, akıl ve bilimden nasipsiz, tefekkürsüz nakillerin matruşkası bazı din adamları, adeta emperyalizmin gönüllü köleleri gibi hareket etmekte, milliyetimize, Türk'e ve Atatürk'e düşmanlık beslemektedirler. Bu tip din görevlilerinin milletin birlik ve beraberliği için de bir tehdit olduğunu artık görmemiz gerekiyor. Farkında değil misiniz, nüfusumuz 84 milyona ulaşmasına rağmen camiler cemaatini kaybetmeye başlamıştır. Bu dayatmacı, suçlayıcı, lanetleyici, kendisi gibi düşünmeyeni tekfir eden ,siyasallaşmış selefi tavırlar insanları dinden uzaklaştırmaya başlamıştır. Buna mutlaka dur dememiz gerekir. Yeter artık! Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmasaydı, onlara inanarak bu millet cepheye koşmasaydı bugün ne Ayasofya'da ne de diğer camilerimizde ne ezan okunur, ne namaz kılınabilirdi. Bir zamanlar bizim olan Balkan şehirlerinde bugün kaç mabedimiz kalmıştır? Selatin camilerinin kocaman kapılarındaki paslı kilitler, ezanlara hasret mahzun minareler, kırılmış camlar ve hüzünlü kalpler de mi size aziz Atatürk'ün değerini anlatamıyor, vicdanlarınızı uyandıramıyor?! Bu kadar nankörlüğü Tanrı bile bağışlamaz diye düşünüyorum. Bugün 90 bin camide ezan okunuyor, namaz kılınıyor,100 binlerce din görevlisi bu bütçeden maaş alıyorsa , hep o Cumhuriyetimizin kurucu önderleri sayesindedir. Ben, mezarı Silistre'de olan İmam Molla Ahmet'in torunuyum. Sözlerim yanlış anlaşılmasın, din adamları ve din görevlilerimizin büyük çoğunluğunu tenzih ederim. Nitekim Genç İmam Hatip Mezunları Derneği mensupları da Cumhuriyetimizin kurucu önderlerine yapılan bu tür hakaretlere tepki göstermişlerdir. Onların bedduaları, sadece bu milletin, bu devletin varlığına kasteden düşmanlara, şeytanlara, şeytanlaşmış insanlaradır. Onların dualarında bize hür ve bağımsız bir vatan bırakan milli önderlere, başta Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere kahraman ordularımıza, şehit ve gazilerimize hep minnet ve şükran vardır. Ne diyordu Maraş'lı Sütçü İmam; " Her kim ki Mustafa Kemal Paşa ve Kuvai Milliye aleyhine fetva verip düşmanlık yapar, bilin ki onların damarlarında kafir kanı akar." Beni asıl üzen de; bu tür densizliklerin, devlet ricalinin de katıldığı törenlerde yapılıyor olması ve o yetkililer tarafından herhangi bir tepki gösterilmemesidir. Bu tür davranışlar cezasız kalırsa, inanmış gönüllerdeki tahribatın günahı iki dünyamızı da zindan etmeye yeter. Yazımı Alparslan Türkeş'in bir sözüyle bitirmek istiyorum: " Her kim ki Türk'e, Atatürk'e düşmandır, biliniz ki onlar Malazgirt'te, İstanbul'un fethinde, Çanakkale'de, İstiklal Harbinde mağlup ettiklerimizin Anadolu'da kalmış tohumlarıdır."