Bu iş bilmez hükümet Hazine'yi tefecilere teslim etti. Gençlerimizin umudunu çaldı. Çoluğumuzun çocuğumuzun sırtına müthiş bir faiz borcu yükledi" diye konuştu. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun elektrik zamlarına tepki olarak elektrik faturasını ödememe kararı sonrasında elektriğinin kesilmesini ve ardından çıkan tartışmaları değerlendiren Öztrak, "Atama Enerji Bakanı ülkeyi aydınlatmaya çalışacağına, on parmağında on kara Genel Başkanımıza sürmeye çalışıyor. Sen bu işleri bırak beyefendi... Bir insan hakkı olan enerjiye erişim hakkını sağlamanın, millete elektriğini kesmeden, enerjiyi ucuza vermenin yolunu bulabiliyorsan bul. Ama atama bakanlar işi gücü bıraktı. Hepsi trollüğe soyundu" dedi. Saray'ın sebep olduğu hayat pahalılığının milleti ezdiğini belirten Öztrak, "Pahalılıkla baş edemeyen hükümet, şimdi 500 liralık banknot basacakmış. Bugün en büyük banknotumuz 200 Lira. 200 liralık bu banknot, 2009 Ocak ayında tedavüle girdi. O gün 200 liraya aldığımız mal ve hizmeti, bugün almak istesek, cebimizde 400 değil, 600 değil, 800 değil, 1000 değil, tamı tamamına 1.049 lira olmak zorunda. Yani iki 500'lük banknot yetmiyor, üstüne bir de 50 liralık banknot daha koymak gerekiyor. İşte ülkede saray mamulü hayat pahalılığı bu halde" değerlendirmesinde bulundu. Dolara, Avroya sıkışan Hükümetin işi artık ticari kredilere karşılık koymaya kadar getirdiğini söyleyen Öztrak, "Bugüne kadar doğrusu kimsenin aklına gelmemişti. Bununla da yetinmediler, bankaları, ellerindeki döviz mevduatları, Kur Korumalı Mevduata dönüştürmeye zorlamak için, yine ilave bir takım karşılıklar getirdiler. Artık milletin parasını nerede tutacağına, bankaların nerelere kredi vereceğine Erdoğan karar veriyor. Kasada döviz kalmayınca, ülkede döviz kıtlaşınca sonunda 'kumanda ekonomisine' geçtiler" ifadelerini kullandı. CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak'ın bugün MYK gündemine dair düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi: Bugün, Çanakkale Kara Savaşlarının 107. yıl dönümü. Emperyalist güçler Çanakkale'yi denizden geçemeyince, 107 yıl önce bugün, topraklarımıza çıkartma yapmaya kalktılar. Ve karşılarında emrindeki askerlere, "Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum" diyen, kahraman bir komutan buldular. Mustafa Kemal'in, yürüyüşü burada başladı. Bu destanı yazan milletimiz ve komutan tam 5 yıl sonra, Kurtuluş Savaşı'nı başlatmak üzere Ankara'da, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni kurdular. TBMM MİLLET İRADESİNİN TECELLİGAHIDIR Hafta sonunda da, Meclisimizin kuruluş yıl dönümünü, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımızı büyük bir coşkuyla kutladık. Türkiye Büyük Millet Meclisi, milli vicdanın, millet iradesinin tecelligahıdır. Vatan topraklarını emperyalist çizmelerinden kurtaran, Kurtuluş Savaşımızı yöneten bu meclis haklı olarak Gazi Meclis unvanını almış bir meclistir. Gazi Meclis, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün, büyük devlet adamlığının da bir eseridir. Anadolu işgal altındayken, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ilk işi, Meclis'i kurmak olmuştur. Millet iradesinin tecelligahı bu Meclis, meşruiyetin de kaynağı olmuştur. TARİH IRMAĞININ YÖNÜ DEĞİŞTİRİLEMEZ Büyük Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı'nı kazandıktan sonra, dönemin Fransız Büyükelçisine söylediği şu sözler, hiçbir yanlış anlamaya meydan bırakmayacak kadar açıktır: "Kişisel iktidar gibi, zararlı bir örnek bırakarak ölmeyeceğim. Parlamenter bir cumhuriyet kuracağım." Devletimiz, parlamenter bir cumhuriyet olarak kurulmuştur. Tarih ırmağının yönü değiştirilemez. 1839'dan beri akan nehrin yönü bellidir. Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılında, ülkemizin ufkunu karartan, milletimize dar gelen, cebini boşaltan, ucube tek adam rejimi elbisesini, halkımız sandıkta yırtıp atacaktır. Cumhuriyetimizi gerçek demokrasiyle taçlandıracak, Güçlendirilmiş Demokratik Parlamenter Sistem, ülkemizin ufkunu ışıl ışıl aydınlatacaktır. Bu vesileyle, başta Cumhuriyetimizin ve Cumhuriyet Halk Partimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, Gazi Meclisimizin ilk milletvekillerini, Çanakkale Zaferinin ve Kurtuluş Savaşımızın tüm kahramanlarını, tüm gazilerimizi ve şehitlerimizi, bir kere daha saygıyla, rahmetle, minnetle anıyoruz. MAMA YERİNE ŞEKERLİ SU, BEZ YERİNE PLASTİK TORBA 23 Nisan aynı zamanda çocuklarımızın da bayramı. Ama bu kifayetsiz hükümet, milletimizi "Bayram gelmiş neyime, kan damlar yüreğime." diyecek hale soktu. Tarımın ortaya çıktığı bu topraklarda yoksulluğu bıraktık. Artık açlığı konuşur hale geldik. Çocuklarımız yetersiz beslenme nedeniyle gelişme sorunları yaşıyor. Bugün ülkemizde; her dört çocuktan birinin kilosu çok düşük. Her beş kız çocuğundan dördü, her dört erkek çocuğundan üçü, kansızlıkla karşı karşıya. Ülkemizin çocuklarında görülen kansızlık, Avrupa'dakinin dört katı. Bir nesli göz göre göre kaybediyoruz. Derin Yoksulluk Ağının tespitlerine göre düzenli geliri olmayan aileler, çocuklarına mama ve bez alamıyor. Bebekler mama yerine şekerli suyla besleniyor. Yoksul aileler, çocuklarının altını bez yerine, plastik torbayla bağlıyor. ÇOCUKLAR YATAĞA AÇ GİRİYORSA KİMSE YATAĞINA RAHAT GİRMEMELİ Bu ülkede analar, babalar çocuklarına, sıfır kıyafet alamaz hale geldi. Çocuklar ikinci el elbiseye talim ediyor. Bir zincir en zayıf halkası kadar güçlüdür. Bugün çocuklarımız yatağa aç giriyorsa, en başta ülkeyi yönetenler olmak üzere, hiç kimse yatağına rahat girmemelidir, giremez. Ama saraydakiler hiç tınmadan uykularına devam ediyor. KASABA ÜNİVERSİTELERİNDE İŞSİZLİK GECİKTİRİLİYOR Çocuk işçiliği de ülkemizin kanayan yarası. 15-17 yaş arasında, 520 bin çocuğumuz çalıştırılıyor. Bu da TÜİK'in rakamı. Hep diyoruz; ülkemizde çocuklara, gençlere bakılamıyorsa, onlara umut verilemiyorsa, millette geleceğine güvenle bakamaz. Ama saraydakiler milletten o kadar koptular ki; Sarayın kibirlisi çıkıyor; "Biz geldiğimizde, üniversiteye on öğrenciden biri giriyordu. Şimdi onda on!" diye şişiniyor. Allah Aşkına! Kurduğunuz kasaba üniversitelerinde, işsizliği geciktirmekten başka ne yaptınız? Ailelerimiz evlatlarını bin bir emekle, umutla okutuyor. Yemiyor, yediriyor. Giymiyor, giydiriyor. Ama evladı üniversiteden mezun olup iş bulamıyor. Ülkemizde 1 milyon 138 bin üniversite mezunu, işsiz... Resmi rakamlarla, her üç işsizden biri üniversite mezunu. AİLELERİN DE GENÇLERİN DE UMUTLARINI ÇALDINIZ Hem ailelerin hem çocuklarımızın umutlarını çaldınız. Hayalleriyle oynadınız. İyi okullardan mezun olan gençlerimiz, umutlarını dışarıda arıyor. Nasıl aramasınlar? Mazide bir memur maaşıyla, yedi boğazın doyduğu bu ülkemizde, artık iki maaşa, iki boğaz bile zar zor doyar hale geldi. Ev fiyatları uçmuş, araba fiyatları zirve yapmış. Bu ülkede yuva kuracak gençler için bir ev de, bir araba da almak hayal olmuş. Ama Saray ve şürekası milleti o kadar unutmuşlar ki. Atama Ulaştırma Bakanı çıkıyor; ülkemizdeki beyin göçüne bakıp, "Mühendis ihraç eden ülke haline geldik" diye övünebiliyor. HÜKÜMET DEĞİL KARA DELİK Hükümet, hükümet değil, sanki her şeyi yutan bir kara delik. Ama aydınlık da karanlıktan doğar. Karanlığa çakılan bir kibrit, karanlığı parçalamaya yeter. İşte Genel Başkanımız, bundan 3 ay önce, hükümetin fahiş elektrik zamlarına karşı, elektrik faturasını ödemeyeceğini açıkladı. Geçtiğimiz hafta da evinin elektrikleri kesildi. Genel Başkanımız bunu neden yaptı? Elektriği kesilen, karanlığa mahkum edilen ailelerimizin sesini duyurmak, ülkedeki derin yoksulluğun herkes tarafından görülmesi için yaptı. O günden beri de, Genel Başkanımız, elektriği kesilen aileleri ziyaret ediyor. Hükümetin karartmaya çalıştığı ülkedeki derin yoksulluk, Genel Başkanımızın bu girişimiyle, ortaya çıkıyor. BAKANLAR İŞİ GÜCÜ BIRAKTI TROLLÜĞE SOYUNDU Adalet Yürüyüşünde atılan her bir adım, ülkemizde adalete duyulan susuzluğu nasıl gösterdiyse, kesilen elektrik de, artık ampulün patladığını, cümle aleme ilan ediyor. Ama utancı gidenin kalbi de ölürmüş. Bunlar milletin derdine derman olmaya çalışacaklarına, algıyı yönetmeye çalışıyorlar. Atama Enerji Bakanı ülkeyi aydınlatmaya çalışacağına, on parmağında on kara, Saray imalatı yoksulluğa dikkat çeken, "Bunu çözün" diyen Genel Başkanımıza sürmeye çalışıyor. Sen bu işleri bırak beyefendi... Bir insan hakkı olan enerjiye erişim hakkını sağlamanın, millete elektriğini kesmeden, enerjiyi ucuza vermenin yolunu bulabiliyorsan bul. Ama atama bakanlar işi gücü bıraktı. Hepsi trollüğe soyundu. Hepsi trol ağzıyla konuşmaya başladı. Tabi; "Ön teker nereye, arka teker de oraya" demişler. BİZİM BELEDİYELERİMİZ YAPIYOR, YA SİZİNKİLER? Sayın Genel Başkanımız, "Güneş enerjisiyle, çiftçilerimize elektriği ücretsiz vereceğiz" dedi. Sarayın kibirlisi, "Elinde olan belediyelerde niye ücretsiz vermiyorsun?" diye cevap verdi. Bizim belediyelerimiz buna başladı. Denizli Bozkurt ve Antalya Belediyelerimiz, sulama kooperatiflerine, Güneş Enerjisiyle elde edilen enerjiyi, ücretsiz vermeye başladı. Biz dediklerimizin arkasındayız yaparız. Peki, sizin belediyeleriniz ne yapıyor? KAYSERİ'DE VATANDAŞLARIN ELEKTRİĞİNİ KESMEYİN Türkiye'de 21 elektrik dağıtım şirketi var. Bir tek Kayseri'de iki dağıtım şirketi de, özel kesimde değil, Kayseri Büyükşehir Belediyesi'ne ait. Ve Kayseri'de hanelerde geçici elektrik kesintisi, Türkiye'deki elektrik kesintilerinin 4,5 - 5 katı. Yani milletin elektriğini kesme rekoru Kayseri'de. Hadi çiftçiye elektriği ücretsiz veremiyorsunuz bunu siz beceremeyeceksiniz biz becereceğiz. Bari insanların şu zor günlerinde Kayseri'de, faturasını ödeyemeyen vatandaşların elektriğini kesmeyin. Yaparlar mı? Hiç sanmıyoruz. 200 LİRALIK BANKNOT ÇIKTIĞINDA ALINANLARI ALMAK İÇİN 1049 LİRA GEREKİYOR Atama bakanlarda sarayın kibirlisine sadakat çok, ama liyakat yok. Tek kişilik yönetimin hayata geçtiği 2018'den beri ülke savruluyor. Durduk yerde saray mamulü bir kriz çıkardılar. Paramızı pul ettiler. Pahalılık aldı yürüdü, milleti ezdi. Pahalılıkla baş edemeyen hükümet, şimdi 500 liralık banknot basacakmış. Bugün en büyük banknotumuz 200 Lira. 200 liralık bu banknot, 2009 Ocak ayında tedavüle girdi. O gün 200 liraya aldığımız mal ve hizmeti, bugün almak istesek, cebimizde 400 değil, 600 değil, 800 değil, 1000 değil. Tamı tamamına 1.049 lira olmak zorunda. Yani iki 500'lük banknot yetmiyor, üstüne bir de 50 liralık banknot daha koymak gerekiyor. İşte ülkede saray mamulü hayat pahalılığı bu halde! PARASINI PUL ETMEKTE ŞAMPİYONLUK TÜRKİYE'DEKİ HÜKÜMETTE Son sekiz ayda, ekonomisi iflas etmiş Arjantin'in Pezosu, dolar karşısında yüzde 14 değer kaybetti. Ukrayna'yı işgal eden ve bu nedenle de dünyanın yaptırım uyguladığı Rusya'nın Rublesi, dolara karşı yüzde 9 değer yitirdi. Aynı dönemde Türk Lirası dolar karşısında; yüzde 44 değer kaybetti. Yani ülkesini kötü yönetip, parasını pul etmede şampiyonluk Türkiye'deki hükümette. Ama ekonomiden mesul olan atama Nebati Bakan, "Karamsarlar yolumuzdan çekilin, biz ecdadımız gibi gemileri karadan yürütürüz" diye, hamaset peşinde. Dedik ya; bunlar iş yapmıyor, sadece algı yönetiyor. UMREYE DE %150 ZAM Türk Lirası Eylül başından bu yana, sadece dolara karşı değil, Suudi Arabistan Riyali'ne karşı da, yüzde 44 değer kaybetti. Şimdi, Ramazan sonrası umreye gidecekler, Diyanet'in yüzde 150'yi bulan zamlarıyla şok oldu. Bu hükümet, insanları umre yapamaz hale düşürdü. HÜKÜMETTE NE BİLGİ VAR NE AKIL Akıl ve bilimle kavgalı bir hükümet elinde ülkemiz perişan oldu. Ünlü bir İngiliz gazeteci ve yayıncının dediği gibi; "Bilgi, domatesin sebze değil meyve olduğunu bilmektir. Akıl ise onu meyve salatasının içine doğramamaktır." Saray Hükümetinde ne bilgi var, ne de akıl. Bu nedenle her şeyi birbirine karışmış vaziyette. Sarayın bilgisizliğinin ve akılsızlığının faturası milletimize çıkıyor. İLK 20'DEN DÜŞTÜK 2023 hedefleri diye milletin yıllarca gözünü boyadılar. Hala da "2023 hedeflerini tutturacağız" diye konuşup bu milleti aldatmaya uğraşıyorlar. İlk 10 ekonomi arasına girecektik 2023'te. İşte 2023 geldi, kapımıza dayandı. Uluslararası kuruluşların bu ay içinde yayımladığı son tahminlere göre, "Türkiye 2021 yılında dünyadaki en büyük ilk 20 ekonomi liginden düştü". Saray'ın ilk 10'a girmeyi vadettiği 2023 yılında ise, Türkiye'nin bu en büyük ekonomiler liginde 23. sıraya düşeceği tahmin ediliyor. AK PARTİ'NİN ADI YOKKEN TÜRKİYE İLK 20'DEYDİ Oysa Türkiye, daha AK Parti'nin siyasette adı bile yokken, dünyanın en büyük 20 ekonomisi arasındaydı. 1990'da ilk 20 ekonomi arasına girdik. 1999 yılında da o zaman kurulan G-20 ligine kabul edildik. 2002'de iş başına geldiklerinde fert başına gelir sıralamasında ülkemiz 73. sıradaydı, 20 yıl bu ülkeyi yönettiler. Sonunda fert başına gelirimiz 14 basamak birden gerileyerek 87. sıraya düşüyor. ENFLASYONDA İLK 5'E GİRDİK Ama haklarını yemeyelim. Saray yönetiminin Türkiye'yi dünyada ilk 10'a soktuğu, bir ekonomik gösterge var. O da enflasyon. Türkiye enflasyonun şampiyonlar liginde ilk beşte. Bırakın ilk 10'u ilk beşe soktular. Bu ligde beraber olduğumuz ülkeler; ekonomisi batmış Venezuella, Sudan ve Zimbabve... "Türkiye'yi AB'ye sokacağız", "Türkiye'yi ilk 10 ekonomi arasına sokacağız" diyerek, milletten yıllarca oy istediler; şimdi ülkemizi Venezuela'nın, Sudan'ın, Zimbabve'nin arasına bırakıp, çekip gidiyorlar. KERVANINI KAYBETMİŞ MEKKARE Bu toprakların vicdanı Hacı Bayram-ı Veli; "Kibir bele bağlanan taş gibidir. Onunla ne yüzebilir, ne de uçabilirsiniz" demiş. İşte Sarayda oturan kibir, ülkemizin beline bir taş gibi bağlandı. 84 milyonluk koca bir milleti kendisiyle birlikte dibe çekti. Şimdi; "Kervanını kaybetmiş mekkare" misali, bir oraya bir buraya koşturup, duruyorlar. "Faiz sebep, enflasyon neticedir" diyerek, gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklediler. Şimdi gelen her düğme yanlış ilikle gidiyor. Şu anda serbest piyasa ekonomisinin, bütün kuralları çiğnenerek, döviz kuru tutulmaya çalışılıyor. 1970'lerde ekonomiyi batıran cin fikirleri, ısıtıp, ısıtıp tedavüle sokuyorlar. Dövize çevrilebilir mevduatın adını, Kur Korumalı Mevduat koyup, millete çözüm diye yutturmaya kalktılar. YANDAŞA ŞAPIR ŞUPUR, MİLLETE YARABBİ ŞÜKÜR Güya Hazine'nin cebinden tek kuruş çıkmayacak diyorlardı. Sadece Mart ayında bütçeden 11 milyar 700 milyon lira Kur Korumalı Mevduat ödemeleri için çıktı. Kendi yanlışlarının bedelini millete ödettiler. Milletin vergilerinden 11 milyar 700 milyon lirayı, bir avuç mevduat sahibine, Kur Korumalı Mevduat faizi olarak ödediler. Bu da yetmedi. İhracatçıya; "Yurtdışına sattığın mal karşılığı elde ettiğin dövizin, önce yüzde 25'ini Merkez Bankası'na satacaksın" dediler. Sonra bunu "yüzde 40'a" çıkardılar. Yani ihracatçının elindeki dövize el koydular. Sonra çıktılar. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin hükümeti olarak, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan yandaşlarına verdikleri dolara, avroya bağlı garantilere dokunmadan Türkiye'deki sıradan vatandaşlara, kendi aralarında yapacakları işlemleri, Türk Lirası'yla yapma zorunluluğu getirdiler. "İstanbul'u Finans Merkezi yapacaklardı" ama ülkede konvertibiliteyi bitirdiler. Yandaşa gelince şapır, şupur! Millete gelince "Yarabbi şükür!" YUVAM HESABININ FATURASINI DA MİLLET ÖDEYECEK Ama ne yapsalar ayar tutmuyor. Şimdilerde bir YUVAM hesabı türküsü tutturdular. Yurtdışında yaşayanlara ve yabancılara döviz cinsinden yüzde 4 faiz veren hesap açacaklarmış. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, dövizini yurt içinde bir bankaya yatırırsa, alacağı faiz yüzde değil, binde değil on binde bir veya on binde iki. Ama yurt dışından bir yabancı buraya gelip YUVAM hesabı açarsa döviz cinsinden alacağı faiz yüzde 4. Peki bu faiz farkını, YUVAM hesaplarının açıldığı bankalar ödeyemeyeceğine göre bilin bakalım kim ödeyecek? Tabii ki yine biz! Ekmek alırken ödediğimiz vergiler, bir avuç varsıl yabancının cebine gidecek! Biz boşuna "Bunlar el iyisi" demiyoruz. KUMANDA EKONOMİSİNE GEÇTİLER Dolara, avroya o kadar sıkıştılar ki. Saçmalamakta artık sınır tanımıyorlar. Biz bankaların mevduatına karşılık koymayı biliriz. Ama ticari kredilere karşılık koymak, bugüne kadar doğrusu kimsenin aklına gelmemişti. Bununla da yetinmediler, bankaları, ellerindeki döviz mevduatları, Kur Korumalı Mevduata dönüştürmeye zorlamak için, yine ilave bir takım karşılıklar getirdiler. Artık milletin parasını nerede tutacağına, bankaların nerelere kredi vereceğine Erdoğan karar veriyor. Kasada döviz kalmayınca, ülkede döviz kıtlaşınca sonunda "kumanda ekonomisine" geçtiler. DOLARIN YEŞİLİ İÇİN YAPMAYACAKLARI YOK Şimdi döviz gelsin diye, yabancıya ev satan emlakçılara reklamından fuarına, milyonlarca liralık destekler vereceklermiş. Üstüne bir de promosyon olarak, ay yıldızlı pasaport verecekler. Varsın bizim vatandaşlarımız, bir ev almayı hayalinde bile göremesin. Yeter ki yabancılar yeşil dolarları getirsin mutlu olsunlar. Kanada kendi vatandaşını düşünüp, iki yıl boyunca yabancıya konut satışını yasakladı. Bunlar ise tam tersini yapıp yabancıya konut satsın diye emlakçılara teşvik veriyor. Anlaşılan milletimizi; "Öz yurdunda garip, öz vatanında parya" yapmaya kararlılar. Ne yazık ki doların yeşili için satmayacakları, yapmayacakları hiçbir şey yok. En son ülkemizde hunharca katledilen, Saray tarafından da şehit ilan edilen, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın davasını, doların yeşili için sattılar. Mahkeme Başkanı da, "Kaşıkçı'ya bu ülkenin toprakları üzerinde yapılan saldırı, devletimizin onur ve saygınlığına yapılmış bir saldırıdır. Davanın devri, sanıklar açısından kendi davalarının yargıcı olma sonucu doğurur" diye şerh düşmüş. Ne yazık ki "faiz sebep, enflasyon sonuç" safsatası, bizi buralara getirdi. Harç bitti yapı paydos! HAZİNE TARİHİNDE İLK: ÖDENECEK FAİZ ÖDENECEK BORCU AŞTI İnsan söylediği şeyle sınanırmış: Sarayın kibirlisi; "Vatanı satmak nasıl olur biliyor musunuz? Kendi iş bilmezliğiniz yüzünden ülkeyi kriz üzerine krize sokmakla olur. Vatanı satmak, yüksek faizle, yüksek enflasyonla, kötü yönetimle, ülkenin ve milletin kaynaklarını heba etmekle olur" demişti. Soruyoruz; kendi iş bilmezliği yüzünden ülkemizi krizden krize sürükleyen kim? Yüksek faizle, yüksek enflasyonla ülkemizin kaynaklarını heba eden kim? Ülkeyi kötü yöneterek vatanı satan kim? Hazine ve Maliye Bakanlığının verileriyle anlatalım. Şimdi; geçtiğimiz Ağustos ayı başında: "Bundan böyle enflasyonun daha yukarı çıkması mümkün değil. Zira faiz oranlarında düşüşe geçiyoruz" dediğinde, Hazine'nin ödeyeceği iç borç faizi 699 milyar liraydı. Şimdi 1 trilyon 743 milyar liraya çıktı. Yani iç borç için ödenecek faiz, sekiz ayda 2,5'a katlandı. Daha da önemlisi, Hazine'nin tarihinde ilk kez ödenecek faiz, ödenecek borcu aştı. Bu iş bilmez hükümet Hazine'yi tefecilere teslim etti. Gençlerimizin umudunu çaldı. Çoluğumuzun çocuğumuzun sırtına müthiş bir faiz borcu yükledi O PARAYA ARTIK BİR KİLO KIYMA ALINMIYOR Ama bunlardan sorumlu bakan, hem de iftarda, kendinden geçmiş bir biçimde, pişkin pişkin hala hamaset yapıyor. Faiz lobilerine ödenecek parayı, durduk yerde birkaç ayda 1 trilyon liradan fazla artıranlar, emekliye bayram öncesinde "Size 1100 liralık ikramiye bile çok" dediler. Ramazan'da halkın içine çıkamayan AK Partili milletvekillerinin şimdilerde, "Etmeyin tutmayın bari emekli ikramiyesine 100-150 lira zam yapın herkese söz verdik" diye sızlanmaya başladıklarını duyuyoruz. Bugün emekli ikramiyesine 100-150 lira zam nedir? Bu para, artık bir kilo kıyma parası bile değil. Bunlar milletten iyice koptu. Etin, yumurtanın, sütün fiyatını bilmez oldu. PARTİLERİNİN KURUCULARI İSYAN EDİYOR En sonunda kendi partilerinin kurucularından birini de isyan ettirdiler. Partisinin yöneticilerine, "'İki kilo et yiyeceğime, yarım kilo yerim' diyerek göğüs geriyorlar. Ulan iki kilo et kaç para, biliyor musun sen?" diye hitap etti. Çok açık söylüyoruz. Emeklilerimiz bu enflasyon karşısında sizden bayram harçlığına dönüşen üç kuruşu değil, insanca yaşamasına yetecek, hak ettiği aylığı istiyor. Bayram öncesi şekere ete süte zam, elektriğe zam, doğal gaza zam, benzine, mazota zam. Bari bir de emeklimizin aylıklarına zam yapın, eriyen asgari ücrete zam yapın. Ama yok. Çünkü bu hükümet milleti unuttu. Halini görmüyor. ALTI PARTİ KARARLILIKLARINI TEYİT ETTİ Artık şurası açıktır. Bu tek kişilik sistemin, bu hükümetin bu ülkeye, bu ülkenin insanlarına verecek hiçbir şeyi yoktur. Görevde kaldıkları her dakika, bu milletin sırtına yeni yükler yüklemektedir. Ülkemize Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi getirmeye, milletimizi adalete, gerçek demokrasiye kavuşturarak, topyekun kalkınmayı sağlamaya kararlı, altı siyasi parti bir araya geldi. Dün Sayın Genel Başkanlar bir kez daha toplandı. Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılında, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne yeniden itibar kazandırma, bu topraklarda, cumhuriyetimizi güçlü bir demokrasiyle taçlandırma kararlılıklarını bir kez daha teyit ettiler. Türkiye Cumhuriyeti'nin 13. Cumhurbaşkanı seçilecek, Millet İttifakı adayının niteliklerini, kamuoyuna açıkladılar. Türkiye Cumhuriyeti'nin 13. Cumhurbaşkanı; uzlaşmacı, özgürlükçü, demokratik değerleri içselleştirmiş, milletimizin tamamını kucaklayan, siyasi ahlak ilkelerini benimsemiş, liyakat sahibi bir kişi olacak. Yine Anayasa ve yasal mevzuatla ilgili çalışma grubu; Siyasi Ahlak Yasası, Ekonomik ve Sosyal Konseye işlerlik kazandırılması, Merkez Bankası bağımsızlığının teminat altına alınması, uzun vadeli strateji ve planlamadan sorumlu, bir kurumsal yapının oluşturulması konularında, yasal hazırlıklara başlayacak. AĞIR VEBALE ERDOĞAN HÜKÜMETİ DE ORTAK Son olarak; dün, ABD Başkanı Joe Biden'ın, tarihi gerçekleri siyasi istismar konusu yapan açıklamasını kınıyoruz. Geçtiğimiz yıl, ABD Başkanı ilk kez bu ifadeyi kullandığında, Recep Tayyip Erdoğan sessiz kalmıştı. Biden'dan bir randevu koparabilmek için, gereken tepkiyi göstermemişti. Erdoğan'ın bu tepkisizliği, ABD Başkanına tarihimizin siyaseten istismarı için yol oldu. Bu nedenle bu ağır vebale, Recep Tayyip Erdoğan hükümeti de ortaktır. Partimizin bu meseleye bakış açısı bellidir. Tarihte nelerin yaşandığına siyasetçiler değil, tarihçiler karar verir. Siyasetçilerin görevi yasayla tarihten husumet çıkartmak değildir, geleceği inşa etmektir. Herkes kendi işine baksın. Tarihçi kendi işini, siyasetçide kendi işini yapsın. Milletimizin cebini boşaltan, bu ucube sisteme son vermek, metal yorgunu AK Parti kadrolarını evlerine yollamak için, biz hazırız, milletimiz hazır. Yeni Kurumlarla, Yeni Kurallarla, Yeni Kadrolarla, ülkemizi aydınlık yarınlara çıkaracağız. Hep birlikte karanlığa elveda, yepyeni bir geleceğe de merhaba diyeceğiz. Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi sorularınız varsa alabilirim. Soru- HDP Sözcüsü Ebru Günay, Garo Paylan ile ilgili açıklamanıza Sayın Kılıçdaroğlu'nun helalleşme açılımını hatırlatarak tepki gösterdi. Bu konuda değerlendirmenizi alabilir miyiz? Ayrıca İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu'nun 1915 olaylarıyla ilgili paylaşımı nedeniyle hakkında soruşturma başlatıldı. Bu konuyla ilgili de bir görüşünüzü paylaşabilirseniz seviniriz. Faik ÖZTRAK- Genel Başkanımız nasıl helalleşeceğini defalarca anlattı. Bizim helalleşmemiz bölmek için değil, birleştirmek içindir. Yıkmak için değil, yapmak içindir. Bu iddialarla ilgili partimizin görüşü de bellidir. Bu görüşü Genel Başkanımız açıklamıştır. Parti Sözcüsü olarak ben açıkladım, Grup Başkanvekillerimiz açıkladı. Bizim duruşumuz şudur; bu konu siyasetçilerin değil, tarihçilerin işidir. Siyasetçiler tarihçilerin işini yapmaya kalkarsa bundan husumetten başka bir şey çıkmaz. Zaman husumetleri büyütme zamanı değil, ortak geleceği inşa zamanıdır. Soru- Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Sayın Kılıçdaroğlu'nun muhafazakar kesime verdiği teminatın tabanda karşılık bulmadığını söyledi. Siz bu tespite katılır mısınız? Faik ÖZTRAK- Şimdi bu sorudan anladığımız kadarıyla dün akşam altı liderin toplantısından sonra verilen birlikte yürüme konusundaki kararlılık mesajı sarayı ve medyasını rahatsız etmiş. Herkes müsterih olsun, altı partinin bir araya geldiği masa Türkiye'nin ortak geleceğini yazmaya başlamıştır. Soru- CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Güllü Demir adlı vatandaşı ziyareti sonrası dağıtımcı firma BEDAŞ'tan elektriğin ziyaretin olduğu gün kesik olmadığı, 31 Mart'ta kesilen elektriğin 5 Nisan'da yani ziyaret öncesi açıldığına dair bir açıklama geldi. Sizin bu açıklamaya ilişkin değerlendirmenizi alabilir miyiz? Faik ÖZTRAK- Memleket yoksulluktan kırılıyor. Vatandaşlarımız hükümetin yaptığı fahiş zamların sonucunda elektrik faturalarını ödeyemez hale geldi. Genel Başkanımız bu zulme dikkat çekmek için evinde elektriksiz kalmayı göze alıyor. Hükümet bunlara önlem alacağına böyle bir sorun yokmuş gibi algı operasyonlarına girişiyor. Hep söylüyoruz, bunlar ülkeyi yönetmiyor, algıyı yönetmeye uğraşıyor. Ziyaret edilen evin sahibesinin haykırışı ortadadır. Ama bunlar milletin sesini artık duymuyor. Ama şunu da görüyoruz, Genel Başkanımızın bu girişimi belli ki işe yaramış. Bundan sonra hangi eve gitse kesilen elektrikleri açacaklar. Benim bu bakana tavsiyem, bir dünyaya bakın, dünya bu meseleleri nasıl çözüyor bir öğrenin milletimizi de rahatlatın.
Editör: TE Bilisim