Sarayın CHP'nin ekonomi konusunda önerilerini önce reddettiğini sonra teker teker hayata geçirmek zorunda kaldığını ifade eden Öztrak, "Biz milletin dertlerini dile getiriyoruz. Aklın bilimin işaret ettiği istikameti, olabilecek çözümleri de gösteriyoruz. Ama hep iş işten geçtikten sonra, milleti perişan ettikten sonra dediklerimize geliyorsunuz" dedi. Uluslararası İstatistik Enstitüsü ve Uluslararası Resmi İstatistikler Birliği Başkanlarının ortak bir açıklamayla TÜİK verilerine ilişkin kaygı ve eleştirilerini açıkladığını hatırlatan Öztrak, "Saray sonunda TÜİK'i dünyanın diline düşürdü. TÜİK vasıtasıyla, milletin hakkını nasıl yediğini dünya da artık gördü. Arjantin ve Yunanistan daha önce buna benzer durumlara düşmüştü. Yunanistan'da yetkililer yıllarca mahkemelerde süründü. Uluslararası örgütler, Arjantin İstatistik Ofisi'nin rakamlarını yıllarca güvenilmez bularak kullanmadı. Şimdi maalesef Türkiye de aynı konuma doğru hızla ilerliyor. Resmi istatistiklerine güvenmedikleri bir ülkeye, uluslararası finans çevreleri, yatırımcılar neden gelip yatırım yapsın?" diye sordu. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın İstanbul'daki bina bitmeden, personelinin apar topar İstanbul'a götürülmeye çalışıldığını kaydeden Öztrak, "Birileri arkalarında iz bırakmamak için olsa gerek, bu kurumun da hafızasını sıfırlamaya çalışıyor. Kıdemli personeli emekliliğe zorlamak için, bir sürü teşvikler öneriyorlar. Nedir bu telaşınız? Nedir bu panik? Neyin paniği bu? Merak etmeyin! Gök kubbenin altında hiçbir şey gizli kalmaz. Buharlaştırılan 128 milyar doların da, 20 Aralık gecesi kurulan finansal kumpas için yakılan 9 milyar doların da, mutlaka izi bulunur, hesabı da sorulur" değerlendirmesinde bulundu. Öztrak, CHP iktidarında Merkez Bankası'nın, bulunması gereken yere, yani Ankara'ya geri döneceğini belirtti. CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez'de MYK gündemine dair düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi: Kaçak sarayın mukimi ülkeyi tek başına yönetmeye kalktı. Devletin köklü kurumlarını işlevsizleştirdi. İtibarsızlaştırdı. Yok etti. Devlet yönetiminde liyakat bitti. Saraya sadakat, geçer akçe oldu. Yandaş kayırma aldı yürüdü. Adalet, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, temel hak ve özgürlükler, demokrasimiz, bu ucube rejim elinde darbe üstüne darbe aldı. Dış politika milli olmaktan çıktı. İç siyasete malzeme yapıldı. Bunun sonucunda yaşanan savrulmalar, ülkemizin itibarına, ülkemizin çıkarlarına çok büyük zararlar verdi. Ülke yönetilemez hale geldi. Saray sosyetesinin, beslemelerinin, yandaşlarının kasaları ağzına kadar dolarken, Merkez Bankasının döviz kasası boşaltıldı. Sarayın kibirlisi görülmemiş bir buhrana yol açtı. İşte bugün devam etmekte olan Merkez Yönetim Kurulu toplantımızda, ağırlıklı olarak bu konuları ve çözümlerini ele aldık. ÇÜRÜK OLAN MEYVE DEĞİL, EKONOMİ POLİTİKALARI Mutfaklarda tencereler boş. Cepler boş, cüzdanlar boş. Saray yönetimi milletimizi, boş tosta, boş baklavaya, boş içli köfteye mahkum etti. Böyle bir beceriksizliği bu ülke hiçbir zaman görmedi. Böyle bir rezaleti yaşamadı. Şimdi şu resme bir bakalım. Çürük meyvenin adı, "ekonomik meyve" olmuş. Marketler çürük elmayı, armudu, ekonomik meyve diye satmaya başlamış. Soruyorum bu fotoğrafta gerçekten çürük olan ne? Meyve mi? Yoksa Saray zihniyeti ve ekonomi politikaları mı? Tabii ki ikincisi. Bunların çürük ekonomi politikaları; fahiş elektrik faturası oldu, milleti çarptı. Milletimiz Pazar artıkları için artık kuyruğa giriyor. Pazarda fileye; tek bir salatalık, tek bir biber, tek bir patlıcan, tek bir domates koysanız, cebinizden en az 20 lira çıkıyor. BİZİM SÖYLEDİKLERİMİZİ YAPIYOR Milletin feryadı arşa ulaştı. Ama Kaçak Saray sakinlerinin kulakları, milletin sesini duymuyor. Gözleri, milletimizin halini görmüyor. Bunların kalpleri, millete karşı mühürlenmiş. Saray için varsa yoksa yandaş, bunlar vatandaşı unutmuş. Milletin feryadını, dile getiriyoruz. "Bu işi böyle çözmen gerekir" diyoruz. Ama Sarayın kibirlisi, bizim bu söylediklerimize "yaygara" diyor. Allah rızası için! Milletimizin "Yandım Allah!" feryatları, ne zamandan beri "yaygara" oldu? Kaldı ki madem biz yaygara koparıyoruz, sonunda neden bizim dediğimize gelmek zorunda kalıyorsunuz? Bizim dediklerimizi, neden birer birer yapıyorsunuz? Genel Başkanımız "emekliye iki ikramiye" dedi. Önce "Kaynak nerede?" dediniz. Sonra tıpış tıpış yaptınız. "Elektrikte TRT payını kaldır" dedi. Önce itiraz ettiniz, ardından yine yaptınız. "Polise, öğretmene, sağlıkçılara, din görevlilerine 3600 ek göstergeyi verin" dedi. E şimdi bunu da yapacaksınız, hazırlanıyorsunuz. Elektrik faturalarında ilk kademeyi, 150 kilovatsaat olarak ilan ettiniz. Genel Başkanımız dedi ki; "Bu insanca yaşamaya yetmez, ilk kademeyi 230 kilovatsaate çıkarın" dedi. Tıpış tıpış 210 kilovatsaate kadar çıkardınız. "Temel gıda ürünlerinde KDV'yi sıfırla" dedi. KDV'yi yüzde 8'den yüzde 1'e indirdiniz. Demek ki biz yaygara koparmıyoruz milletin dertlerini dile getiriyoruz. Aklın bilimin işaret ettiği istikameti, olabilecek çözümleri de gösteriyoruz. Ama hep iş işten geçtikten sonra, milleti perişan ettikten sonra dediklerimize geliyorsunuz. METAL YORGUNUSUNUZ Evet, siz metal yorgunusunuz. Tek kişinin aklıyla da bu işler yürümüyor. Milleti unutup, yandaşa bakarak sorunlar çözülmüyor. Eriyen oylarınız, milletimizin gözünden de, gönlünden de düştüğünüzü gösteriyor. Millet size "Emaneti bu işi yapacak olana bırak" diyor. KDV FARKINI ESNAFA İADE EDİN Atalarımızın dediği gibi; "Acemi katır, kapı önünde yük indirir." Bunların yaptığı her iş de, ne yazık ki böyle. En son, "Temel gıda maddelerinde KDV'yi indirin" dedik. Sonunda indirdiler. Ama bu kopyacılar, önünü arkasını düşünmeden, alelacele iş gördükleri için indirimin tüm yükünü, esnafımızın sırtına bindirdiler. Ticaret zincirinde esnafı esnafla, esnafı vatandaşla karşı karşıya getirdiler. Yetmedi bir de, esnafımızı tehdit ettiler. Esnaf bir gün önce yüzde 8 KDV ile mal almış, raflarına koymuş. Ertesi gün Saray esnafa diyor ki, "Malını yüzde 1 KDV ile sat" diyor. Esnafı pandemide borca batırmışsın. Yetmez elektrik faturasıyla, gaz faturasıyla ezmişsin. Esnaf sermayesini senin yönetiminde yemiş bitirmiş. Şimdi dönüyorsun esnafa; "Sen malını yüzde 1 KDV ile sat. Alırken ödediğin yüzde 8 KDV'nin de üzerine, bir bardak su iç" diyorsun. Peki, küçük esnaf bu enflasyonun, faizlerin azgın zamanında bu aradaki farkı, nereden karşılayacak? Gelin bu defa da bizi dinleyin. Çünkü sonunda dinlemek mecburiyetinde kalacaksınız. Küçük esnafımız batmadan, bu yüzde 7'lik KDV farkını, derhal iade edin. AKARYAKIT ZAMLARINI GERİ ÇEKİN Yine, millete izah edemediğiniz, elektrik zamlarını, akaryakıt zamlarını derhal geri alın. Temel gıdada KDV'nin indirilmesi tabi ki olumlu. Ancak yeterli değil. Mutfaklarda yangın korkunç bir hızla büyüyor. Sarayın yangınlarla mücadeledeki sicili ise zaten ortada. Hatırlayın geçtiğimiz yaz Ege'de, Antalya'da ciğerlerimiz yanarken, bunların beceriksizliğini tüm dünya gördü. Yangın ormandaysa, saray uçak, helikopter kaldıramaz. Seyreder. Yangın mutfaktaysa, üzerine benzin döker. TÜİK'in enflasyon sepetinde, benzinli otomobil, kira ve sigaradan sonra, en çok ağırlığa sahip olan ekmeğe, bu ay yüzde 30 civarında zam geldi. Sadece ekmeğe gelen son zamlar, gıdadaki KDV indiriminin etkisini aldı götürdü. Yine bu hafta, ilaca yüzde 37 zam geldi. Şubat'ın ilk yarısında; benzine, motorine, LPG'ye yapılan yüzde 10 civarındaki zamlar da cabası. MUTFAKTAKİ YANGIN TARLADAN BAŞLIYOR Mutfaktaki yangın, tarladan başlayıp, sofraya kadar uzanıyor. Bakın dün TÜİK; Ocak ayı Tarım Üretici Fiyatlarını açıkladı. TÜİK'in makyajlı rakamlarıyla, üretici fiyatları, tek bir ayda yüzde 14,83 artmış. Bu mevcut seride gerçekleşen en yüksek aylık artış. Yıllık artış ise yüzde 52. Yani sıkıntılar market raflarından, pazar tezgahlarından değil, tarladan başlıyor. Hep diyoruz: "Tarladaki yangın sönmeden, sofralardaki yangın sönmez." Aylardır tarımdaki sıkıntılara dikkat çekiyoruz. "Tedbir alınmazsa, çiftçimiz tarlasına iyiden iyiye küsecek. Çok ciddi bir gıda krizi kapımızda bekliyor" diyoruz. Alınması gereken tedbirleri, bıkmadan usanmadan söylüyoruz. BUNLAR YAPILMAZSA EKMEK BULAMAYACAĞIZ Şimdi bu tedbirleri bir kez daha tekrarlayalım: Önümüzdeki yıl için tarımsal üretim planlamasına derhal başlayın. Desteklemeleri buna göre bir an önce belirleyin. Bu yıl için arz sıkıntısı yaşanabilecek stratejik tarımsal ürünlerde, alım fiyatı ve alım garantisi uygulamasına geçin. Önümüzdeki sezon çiftçinin kullanacağı gübrenin bedelinin, en az yarısını destek olarak verin. Yetersiz de olsa gübre fiyatlarında yaptığınız son indirimi, bu sezon yüksek fiyatla önceden gübre almış çiftçiye de yansıtın. Çiftçimizin kullandığı mazotla ilgili, "Yarısı bizden, yarısı sizden" taahhüdünüze uyun. Çiftçimize ucuz tohum, besicimize de ucuz damızlık sağlayın. Sebze tohumu ve fidesindeki KDV'yi derhal yüzde 1'e çekin. Tarımsal sulamada kullanılan elektrikte vergiyi kaldırın. 2021 sulama tarifesini bu yıl artırmayın. Çiftçimiz elektrik bedellerini hasattan sonra, faize tabi olmadan ödeyebilsin. Bunu sağlayacak düzenlemeyi getirin. Bu yılın tarımsal destek bütçesini biran önce, kanunda öngörülen vermeniz gereken seviyeye çekin. Yani 79 milyar liraya çıkarın. Bunlar yapılmazsa, gelecek yıl yiyecek ekmek bulamayacağız. Ama Saray şürekasının artık ne iş yapacak, ne de milletin dertlerine çare bulacak takati kalmış. Yapabildikleri tek şey, sorumluluğu başkalarına yıkmak. BU ZAMLARI TAÇSIZ KRAL PELE YAPMADI, SİZ YAPTINIZ Önceki dönem Cumhurbaşkanımız rahmetli Demirel'in meşhur sözüdür: "Galibiyetin sahibi çoktur. Ama mağlubiyetin sahibi yoktur. Binaenaleyh mağlubiyet yetimdir." Şimdi AK Parti yetkilileri yaptıkları zamları, yetim ve öksüz bırakmaya uğraşıyorlar. AK Parti Grup Başkanvekillerinden biri çıkıyor, "Bu zamları devlet yapmıyor" deyiveriyor. Şimdi bir gecede elektriğe yüzde 127'ye varan zammı kim yaptı? Son bir yılda, benzine yüzde 110, mazota yüzde 133 zammı kim yaptı? Herhalde İngiltere Kraliçesi yapmadı. Rahmetli Başkan Kennedy de yapmadı. Taçsız kral Pele de yapmadı. Brigitte Bardot veya Nadia Comaneci de yapmadı. Bu zamları Şener Şen hiç yapmadı. Bu zamları siz yaptınız siz. Bu zamları Sarayın kibirlisi yaptı. YELİZ VE SAZ ARKADAŞLARI Ama utanma duygusu gidenin, kalbi de ölürmüş. AK Parti'nin Yeliz'i var. Bir de onunla yarışan şimdi Konya ve Erzurum'da da "Yelizler" çıktı. Yeni "Yelizler" var. "Bu zamları CHP yaptı" deyip; milletin aklıyla alay etmeye kalkıyorlar. Başka AK Partililer de çıkıyor; "Faturalar fazla abartılıyor", "Doğalgaza mini mini zam geldi", "Zamlar geçer, tepkiye lüzum yok" diyerek tam bir pişkinlik sergiliyorlar. Damat bir zamanlar; "Cumhurbaşkanımız 'Aya dört şeritli yol yapacağım' dese, inanacak seçmenimiz var" demişti. Anlaşılan Yeliz ve tüm saz arkadaşları da, "Salla yalanı, bulunur inananı" diye düşünüyor. BU ZAMLARIN NESEBİ SAHİHTİR Allah aşkına, milletime soruyorum bunlar ne yiyip, ne içiyor, bu kafaya nasıl geliyorlar, pes doğrusu. Ayıptır. Yazıktır. El insaf... Zaten zamlarla millete zulmediyorsunuz. Bari milletle alay etmeyin. Çok açık söyleyelim. Kendi bahçenizde peydahladığınız bu zamları, bizim evin avlusuna bırakıp kaçamazsınız. Öyle kapan da kaçan yok. Ne biz, ne de milletimiz, buna izin vermez. Bu zamların da, zulmün de nesebi sahihtir. Bu zamların, bu zulmün anası da, babası da Ucube Şahsım Rejimidir. GENÇLER UMUDU DIŞARIDA ARIYOR Ucube şahsım rejimi sadece zamla değil, işsizlikle de milletimize zulmediyor. Enflasyon da işsizlik de hızla arttı. G-20 liginde ülkemizi sefalet şampiyonu yaptılar. TÜİK'in dün açıkladığı, 2021'in son üç ayına ait makyajlı rakamlara göre bile, şahsım rejimiyle idare edilen son dört yılda, gerçek işsiz sayısı 2 milyon 889 bin kişi artmış. İşsizlik giderek katılaşıyor. Her üç işsizden bir tanesi, bir yıldan daha uzun süredir işsiz. Üniversiteli işsizlerimizin sayısı ise 1 milyon 49 bin olmuş. Her dört gencimizden biri ev genci! Daha da önemlisi analarının babalarının emek emek yetiştirdikleri üniversiteli gençlerin üçte biri, analarının babalarının eline bakıyor. Gençlerimiz umudunu artık bu ülkede değil, dışarıda arıyor. Bunun vebali, ucube şahsım rejiminin boynundadır. BÜROKRATLAR MEVSİMLİK İŞÇİ OLDU Bu ucube şahsım rejimi, sadece milleti işsiz bırakmadı. Sadece milletin yediği, tostun, baklavanın, içli köftenin içini boşaltmadı. Ülkemizin kurumlarının da içini boşalttı. Son üç yılda; üç Hazine ve Maliye Bakanı, dört Merkez Bankası Başkanı, beş tane de TÜİK Başkanı gördük. Bürokratları mevsimlik işçiye çevirdiler. SARAY TÜİK'İ DÜNYANIN DİLİNE DÜŞÜRDÜ Şimdi beş gün önce Uluslararası İstatistik Enstitüsü ve Uluslararası Resmi İstatistikler Birliği Başkanları, ortak bir açıklama yaptılar. Türkiye'nin, kamuoyuna güvenilir bilgi vermek, karar alıcılara yardımcı olmak için üretilen istatistiklere dair, profesyonel ve bilimsel standartları belirleyen, "Mesleki Etik Beyannamesi" ile Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği "Resmi İstatistikler Profesyonel İlkelerine", uygun davranmadığını söylediler. Bu uluslararası kuruluşlar, enflasyonun yükselişe geçtiği bir dönemde, hükümetin TÜİK Başkanını değiştirmesiyle ilgili kaygılarını burada açık seçik ifade etmişler. TÜİK'te Başkan dahil, yapılan tüm atamaların ve görevden almaların saydamlığı konusunda, süregelen endişelerin olduğunu, bunun kurumun güvenilirliğini azalttığını söylüyorlar burada. Bütün bu yapılanların, "Resmi istatistiklere politik müdahale" anlamına geldiğinin altını çiziyorlar. Böyle bir tabloyla ne yazık ki ilk kez karşılaşıyoruz. Saray sonunda TÜİK'i dünyanın diline düşürdü. TÜİK vasıtasıyla, milletin hakkını nasıl yediğini dünya da artık gördü. İç ve dış yatırımcıların, ekonomik verilere güvenini bir defa daha sarstı. Yatırımcıları kaçırmaya, pandemi sonrasında küresel piyasalarda ortaya çıkan fırsatları, heba etmeye devam etti. ARJANTİN VE YUNANİSTAN ÖRNEĞİ Arjantin ve Yunanistan daha önce buna benzer durumlara düşmüştü. Yunanistan'da yetkililer yıllarca mahkemelerde süründü. Uluslararası örgütler, Arjantin İstatistik Ofisi'nin rakamlarını yıllarca, güvenilmez bularak kullanmadı. Şimdi maalesef Türkiye de aynı konuma doğru hızla ilerliyor. Resmi istatistiklerine güvenmedikleri bir ülkeye, uluslararası finans çevreleri, yatırımcılar neden gelip yatırım yapsın? TCMB'NİN HAFIZASINI SIFIRLAMAYA ÇALIŞIYORLAR Sadece TÜİK değil, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası da, bu ucube rejimin elinde büyük darbeler aldı. Merkez Bankasının personeli son derece niteliklidir. Ama birileri arkalarında iz bırakmamak için olsa gerek, bu kurumun da hafızasını sıfırlamaya çalışıyor. Daha İstanbul'daki bina bitmeden, personeli apar topar İstanbul'a götürmeye kalkıyorlar. Kıdemli personeli emekliliğe zorlamak için, bir sürü teşvikler öneriyorlar. Nedir bu telaşınız? Nedir bu panik? Neyin paniği bu? Merak etmeyin! Gök kubbenin altında hiçbir şey gizli kalmaz. Buharlaştırılan 128 milyar doların da, 20 Aralık gecesi kurulan finansal kumpas için yakılan 9 milyar doların da, mutlaka izi bulunur, hesabı da sorulur. Görüyorum ki siz bu ülkenin namuslu bürokratlarını fazla hafife alıyorsunuz. İKTİDARIMIZDA TCMB ANKARA'YA GERİ DÖNECEK Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, bir Cumhuriyet kurumudur. Bu kurumun merkezinin yeri de, Cumhuriyetimizin merkezidir, başkentidir. Bizim iktidarımızda Merkez Bankası, bulunması gereken yere, yani Ankara'ya geri dönecektir. Bunu şimdiden cümle alem duysun ilan ediyoruz. İktidara gelir gelmez, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın başına, tüm dünyanın saygı duyacağı bir ismi, hemen atayacağız. Bankanın araç bağımsızlığına asla müdahale etmeyeceğiz. Birlikte belirlediğimiz enflasyon hedefini tutturma konusunda bankanın elini asla tutmayacağız. EKŞİ YİYENDEN HESAP SORACAĞIZ Yine iktidara gelir gelmez Stratejik Planlama Teşkilatı'nı kuracağız. Liyakatli devleti bilen uzmanlarla, bütçe dışı fonlar, örtülü garantiler, resmi istatistikler başta olmak üzere, ekonominin gerçek resmini hızla çekeceğiz. Kim nereye ne vermiş, ne taahhüt etmiş, neleri gizlemiş bunların hepsini göreceğiz. Devleti, bilgiyle, bilimle, tecrübeyle, akılla yöneteceğiz. Kamuda atamalarda ölçümüz liyakat olacak. Namuslu, dürüst ve liyakatli memurlar baş tacımız. Devlete değil, saraya memur olan, saraya kapı kulluk yapan hiç bir bürokratla çalışmayacağız. Sayın Genel Başkanımızın daha önce açıkladığı, 18 Ekim 2021 tarihini milat olarak alıyoruz. Bu tarihten sonraki her imzanın, önünü, arkasını dikkatlice inceleyeceğiz. Ekşi yiyenden de, hesabını mutlaka soracağız. HARİCİYE AK PARTİ TEŞKİLATINA DÖNDÜ Erdoğan Şahsım Rejiminin, en çok zarar verdiği alanlardan biri de dış politika. Dış politika da milli çıkarlarımız yerine, Erdoğan'ın ideolojik hedef ve beklentileri merkeze konmuş. Dış politika, iç politikanın malzemesi haline getirilmiş durumda. Yine Cumhuriyetimizin, en köklü kurumlarından hariciyemiz, AK Parti'nin yurtdışı parti teşkilatına çevrilmiş. Rüşvetten aklanmamış eski bakan müsveddeleri, AK Parti'de siyaset yapmış isimler, en kritik merkezlere büyükelçi atandı. Dış politika milli olma vasfını yitirip, şahsileştirilince, ülkemizin hak ve çıkarları da korunamaz hale geldi. Dış politikada çarklar, yalpalamalar, savrulmalar, iyice görünür hale geldi. ÖNCE "DARBEYE DESTEK VERDİ" DEDİLER, SONRA AYAKLARINA GİTTİLER Dün afra tafrayla söyledikleri sözlerden, yaptıklarından bugün hızla çark ediyorlar. Bu ülkenin atanmış İçişleri Bakanı; "Birleşik Arap Emirlikleri 15 Temmuz'a finansal destek verdi" dedi mi? Dedi. E Erdoğan da bu ülkeye demediğini bırakmadı. Ama 15 Temmuz hain darbe girişimini desteklemekle suçladıkları, bir ülkenin şeyhinin ayaklarına, önce turkuaz halılar serdiler. Sonra da bu Şeyhin ayağına gittiler iki gün önce. Masa ayağı uzmanı, Sarayın küçük ortağı Bahçeli'ye sormak lazım, ortağının yaptığı bu ayaklara, ne diyecek? Sarayın bekçisi, "15 Temmuz finansörü" dediğiniz ülkenin ayağının altına, Sarayın kibirlisinin, turkuaz halı sermesine, yetmez ta ayağına kadar gitmesine, bir laf etti de, biz mi duymadık yoksa? Bunlar yakında Libya'da savaştıkları, askerlerimizi, MİT personelimizi şehit eden, Mareşal Hafter'le de el sıkışır. Yetmez Libya'ya ayağına da gider. Meydanlarda yaptıkları Rabia selamı da, yakında hepten tedavülden kalkar. O dört parmak selamını veren eller, dün "darbeci" deyip küstürdükleri, Abdul Fettah El Sisi'nin elini sıkar. Boynuna atılır. RÜZGARGÜLLERİNE TAŞ ÇIKARTIR Erdoğan 13 Ekim 2019'da söylediği; "Arap ligi kalkıyor, hala Türkiye aleyhine oradan karar çıkartıyor. Sizin topunuz bir araya gelseniz, zaten bir tane Türkiye etmezsiniz. Buna rağmen siz petrolünüzle konuşuyorsunuz, dolarınızla konuşuyorsunuz, ama Türkiye duruşuyla konuşuyor" sözlerini de bir güzel yalayıp yutar. Neden? Çünkü Erdoğan doların yeşilini sever. Çünkü Merkez Bankası'nın kasası 70 sente muhtaç. 5 milyar dolarlık SWAP anlaşmasına, 10 milyar dolarlık yatırım sözüne, duruş falan kalmaz. Öyle bir döner ki, rüzgargüllerine bile taş çıkartır. Oysa dış politikada jeo-stratejik riskler dönüş kaldırmaz. DIŞ POLİTİKADA İKİ ÇAPA: LOZAN VE MONTRÖ Burnumuzun dibinde Avrupa kıtası, soğuk savaştan sonra en derin krizini yaşıyor. Rusya ve Ukrayna arasındaki gerginlik, ülkemizi, Karadeniz ve Avrupa'daki barışı yakından ilgilendiriyor. Bu sorunun uluslararası hukuk ve Ukrayna'nın toprak bütünlüğü çerçevesinde, diplomatik yollarla çözümü, bizim en samimi dileğimizdir. Karadeniz ve Avrupa'da huzurun bozulmasını asla istemeyiz. Çünkü bu sorun büyürse, bundan en çok etkilenecek, zarar görecek ülkelerin başında, Türkiye gelir. Bu nedenle Şahsım hükümetini uyarmayı bir görev biliyoruz. Bu sorun ve karşı karşıya olduğumuz riskler, amatörlüğü kaldırmaz. Bu işler iç siyaset malzemesi yapmaya hiç gelmez. Bu ülkenin dış politikada iki önemli çapası vardır. Bunlardan ilki Lozan Antlaşmasıdır, diğeri ise Montrö Boğazlar Sözleşmesidir. Montrö'nün sağladığı statü, bütün bölge ülkelerinin barış ve huzuru için yararlıdır. Bundan vazgeçilmeye çalışılması, bunun esnetilmeye kalkılması asla kabul edilemez. DÜNYA DEMOKRASİLERİ İÇİN ÖNEMLİ BİR DENEYİM OLACAK Elbette ülkemizin büyük sorunları var. Ama bu sorunlar aşılamaz değildir. Önemli olan, tüm farklılıklarımızla beraber, "Biz düşüncesini" inşa etmektir. Ülkemizin istişare ve uzlaşı ile çözemeyeceği hiçbir sorunu yoktur. Bu bakımdan, Sayın Genel Başkanımızın davetiyle, altı siyasi parti genel başkanının bir araya gelmesi, tarihi bir olaydır, tarihi bir gelişmedir. Milletimizin tarihi özlemini yansıtmaktadır. Otokrat bir yönetimi ve tek kişilik ucube rejimi, sandıkta değiştirmeyi amaçlayan, farklı partilerin birlikteliği, tüm dünya demokrasileri için de çok önemli bir deneyimdir olacaktır. SİYASİ TARİHİMİZİN ANA DAMARLARI Ülkemiz siyasi tarihinde mevcut ana damarların, bir masa etrafında toplanması, siyaset tarihimizin de önemli bir dönüm noktasıdır. Türkiye'nin ortak geleceğinin inşası, karşıtlıklar üzerinden değil, ortak beklentiler, istişare ve uzlaşıyla olacaktır. Ahlatlıbel'de verilen fotoğraflar, Türkiye'nin ortak geleceği için umut veren fotoğraflardır. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Millet İttifakı'nın, dış politikada milli çıkarlarımızı, ekonomide rasyonel aklı ve politikaları, ülke yönetiminde hukukun üstünlüğünü ve kurumsal geleneklerimizi merkeze alarak, ülkemizin tüm sorunlarını aşacağına yürekten inanıyoruz. Sözlerimi tamamlamadan önce, kaybettiğimiz önemli değerlerimizi burada bir anmak istiyorum. Değerli bir devlet adamımız, Bayındırlık ve İskan Bakanımız, kıymetli bir akademisyenimiz, Onur Kumbaracıbaşı'nı dün kaybettik. Allah'tan rahmet diliyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi ailesinin ve sevenlerinin başı sağ olsun. Yine Rumeli türkülerimizin sevilen sesi, duayen sanatçımız Arif Şentürk'ü de, dün kaybettik. Deryalar, Ramizem ve Debreli Hasan gibi, nice güzel türkümüz ne yazık ki yetim kaldı. Arif Aga'ya Allah'tan rahmet diliyoruz. Başımız sağ olsun. Son olarak da Gelecek Partisi Genel Başkanı Sayın Ahmet Davutoğlu, kayınpederini dün kaybetti. Merhuma Allah'tan rahmet, başta ailesi olmak üzere tüm sevenlerine sabır temenni ediyoruz. Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi varsa sorularınızı alabilirim. Soru- 6 partinin 28 Şubat'ta açıklayacağı mutabakat metninin Genel Başkan Yardımcıları tarafından partilerin alfabetik sırasına göre okunacağı belirtiliyor. Bu konuyla ilgili hazırlıklar tamamlandı mı? Genel Başkanlarda alfabetik sıraya göre mi oturacak? Faik ÖZTRAK- Biz saray gibi gazetecilere akreditasyon uygulamayacağız. Toplantıya katıldığınızda oturma düzenini de, diğer hususları da gözlerinizle göreceksiniz. Soru- 6 siyasi partinin buluşmasının ardından yayınlanan bildiride Türkiye'nin güvenliğini yakından ilgilendiren Doğu Akdeniz, FETÖ, PKK, KKTC gibi konuların yer almadığı görüldü. Türkiye'nin meselelerinin görüşüldüğü belirtilen bildiride bu başlıklar neden yer almadı? Faik ÖZTRAK- Toplantı sonrasında toplantının amacını ve önümüzdeki dönemde yapılacaklarla ilgili açıklanan yol haritasını bu soruyu soran arkadaşlarımız dikkatlice okumamış. Ben kendilerine bundan sonra yapılacak açıklamaları daha dikkatli okumalarını tavsiye ederim. Soru- Bugün bir köşe yazısında İYİ Parti kurucularından Bilal Karacan'ın "CHP'nin elitis kadrolarının DEVA ve Gelecek Partisi liderlerini AKP geçmişleri üzerinden dışlayıcı söylemlere yeltenmeleri iktidarın değirmenine su taşır. Bu kesimler CHP'nin tek başına bırakın iktidar olmayı, iktidar hayali bile kuramayacaklarını kabullenmelidirler" dediği iddia ediliyor. Sizin bu açıklamaya ilişkin bir değerlendirmeniz var mı? Faik ÖZTRAK- Ortada bir iddia olduğu söyleniyor. Dolayısıyla bir iddiaya cevap vermem söz konusu dahi olamaz. Ama bu vesileyle şunu söyleyeyim, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim tek bir derdimiz var o da milletimizin değirmenine su taşımak. Konuşmamda açıkça ifade ettim, söyledim ülkemiz siyasi tarihinde mevcut ana damarların bir masa etrafında toplanması çok önemli bir siyasi dönüm noktasıdır. Türkiye'nin ortak geleceğinin inşası karşıtlıklar üzerinden değil ortak beklentiler, istişare ve uzlaşıyla olacaktır. Ahlatlıbel'de verilen fotoğraflar Türkiye'nin ortak geleceği için umut veren fotoğraflardır. Soru- 6 parti buluşmasının çeşitli başlıkların partilerin tabanda rahatsızlık yarattığı konuşuluyor. Örneğin Kürt kökenli milletvekillerinden masada neden HDP'nin olmadığına dair eleştiriler geldiği söyleniyor. Sizin buna ilişkin yorumunuz ne olur? Faik ÖZTRAK- Anlaşılan saray da, havuz medyası da 6 Genel Başkanın bir masa etrafında toplanmasını, birlikte fotoğraf vermesini, bir yol haritasını açıklamasını hiçbir zaman hazmedemeyecekler. Soru- Mavi Marmara baskını sonrası İsrail'le yeniden normalleşme dönemi başlıyor. İsrail Cumhurbaşkanı Mart ayında Türkiye'ye geliyor. Bugüne kadar yaşananları ya da yapılan açıklamaları dikkate alarak bu yeni dönemi siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Faik ÖZTRAK- Öyle görülüyor ki, "one minutes" tiyatrosu artık gişe yapmadığı için perdelerini kapatıyor. Konuşmamda söylemiştim doğrusu rüzgar gülü bile Erdoğan'ın dönüş hızına yetişemiyor. Teşekkür ediyorum.
Editör: TE Bilisim