Zaten az sayıdaki şiirlerinde Tanpınar, mütevazı bir filozof tavrı içindedir. Mesela “Başım; sükûtu öğüten, uçsuz bucaksız değirmen / İçim; muradına ermiş, abasız, postsuz bir derviş.”mısralarını her okuduğumda rahatlarım, gerginliğim azalır, buradaki mesaj, hep hoşuma gider. “Abasız postsuz bir derviş” tavrı takınmadan bu hayat geçer mi ? “Bunca varlık var iken, gitmez gönül darlığı…” diyen Yunus’un torunu Tanpınar, şiir tasını aynı çeşmeden 700 yıl sonra doldurmuş gibidir. Biz onları okumadan kendimize gelemeyiz. İnsan seviyemizin gitgide dereceden derekelere seyrettiği, iz’ansızlığın alıp başını gittiği dünyamızda yine ümitsiz değiliz. Şu tepelerin, dağların ardından, çıkını omuzunda çağdaş dervişler bir gün çıka gelir, çoraklaşan zihin tarlamızı sular ve hafızalarımızı “formatlayıp” yedekledikleri millî vasıflarımızla zamanın bilgilerini şu mübarek Muharrem ayında on türlü güzellikle aşureye tebdil edebilirler, diye ümitlenmekte ve dualara durmaktayız.
KLASİĞE DEĞER VERMEK veya YENİ YETMELERLE YETİNMEK..
Siyasetin yerlerde süründüğü, “yalanın dolanın bini bir paraya” denilebilecek sıradanlıkların ard arda koştuğu, televizyonlarda yüz kanaldan birinde bile “sadra şifa” seyretmeğe değer programın bulunmadığı, hep aynı görevlendirilmişlerin; çehreleriyle, yavan, yeniliksiz tekrarlarla sanki ninnici uyuşturma vazifesi gördükleri bir muhitte çare nedir ? Bir çoban tavrıyla çıkınını omuzuna alıp dağlara, çöllere, Mecnunların yollarına düşmek midir ? Elbet hayır. Tevfik Fikret haksız mı ? Dramatik bir hayatı olan oğlu Haluk’a keşke yeni bir “Âmentü” yazmasaydı. Yine de iyi şairdir. 110 yıl önceki ülke gençliğine “Senin bugün cennet kadar güzel vatanın var…” diye devam eden “Ferda” şiirinde şiirinde bize ümit telkin eder ve seslenir gibidir : ( Bilmediğiniz kelimeler için sözlükler ne güne duruyor ? İlkokulda değilsiniz…)
- Bugünün gençlerine -
Ferda senin; senin bu teceddüd, bu inkılâb...
Herşey senin değil mi ki zâten?.. Sen, ey şebâb,
ey çehre-i behîc-i ümîd, işte ma’kesin karşında:
Bir semâ-yi seher, saf u bî-sehâb, ağûş-i lerzedârı açık, bekliyor... Şitâb!
Ey fecr-i handezâd-ı hayât, işte herkesin enzârı sende;
sen ki hayâtın ümidisin, alnında bir sitâre-i nev, yok, bir âfitâb,
âfâka doğ, önünde şu mâzî-i pür-mihen sönsün müebbeden.
Sönsün müebbeden o cehennem; senin bugün cennet kadar güzel vatanın var:
Şu gördüğün zümrüd bakışlı, inci şetâretli kızcağız kimdir, bilir misin? Vatanın...
Şimdi saygısız bir göz, bu nazlı çehreye - Allah esirgesin-kem bir nazarla baksa
tahammül eder misin?İster misin, şu ak sakalın pâk ü muhteşem pîşâni-i vakarına, bir kirli el demem hattâ yabancı bir el uzansın? Şu makberi, râzı olur musun, taşa tutsun şu serseri? Elbet hayır; o makber, o pîşâni-i vakur kudsî birer misâl-i vatandır...
Vatan gayûr insanların omuzları üstünde yükselir.Gençler, bütün ümîd-i vatan şimdi sizdedir.
Her şey sizin, vatan da sizin, her şeref sizin;lâkin unutmayın ki
zaman tünd ü mutma’in bir hatve-i samût ile ta’kip eder bizi,önden koşan, fakat yine dikkatle her izi ta’mîka yol bulan bu yanılmaz mu’âkkibin şermende-i itâbı kalırsak, yazık!.. Demin"Ferdâ Senin", dedim, beni alkışladın; hayır,birşey senin değil, sana ferda vedî’adır;herşey vedî'adır sana, ey genç, unutma ki senden de bir hisab arar âtı-i müşteki.
Mâzîye şimdi sen bakıyorsun pür-intibâh,âtî de senden eyleyecek böyle iştibâh.
Her uzvu girdibâb-ı havâyicle sarsılanbir neslin oğlusun; bunu yâd et zaman zaman.
Asrın, unutma, bârikalar asr-ı feyzidir: Her yıldırımda bir gece, bir gölge devrilir,bir ufk-ı i’tilâ açılır, yükselir hayât; yükselmiyen düşer: Ya terakkî, ya inhitât!
Biz eğer yüz yıl önce yazılmış bir şiirdeki bazı kelimeleri anlamak için, sözlüğe bakma zahmetine katlanmıyorsak 400 yıl önceki Şekspir’le övünen İngiliz kolejlisine yan gözle veya takdirle bakamayız. Bu günlerde merak ettim, Cem Sultan Divanı’nı okumaya başladım. Genç ve talihsiz şehzade, oğlu Oğuz Han’ın katledilmesi üzerine yazdığı mersiyede öyle kesif bir üslup kullanmış ki çelik gibi sağlam Türkçe cümleler arasında ancak erbabının çözebileceği tamlamalarla feryad ediyor. Herkes sıradan olabilir. Marifet zoru başarmak ve klasiği anlayabilmektir. İrfanımızdaki seviye düşmemelidir. Fuzuli’yi, Baki’yi, Nedim’i, Nef’î’yi anlayamayan, Namık Kemal’den, Yahya Kemal’den, Ârif Nihat’tan zevk alamayan, günümüzün bazı yeni yetmelerini şair veya yazar zannedenler, elin gâvurunun klasiklere ne kadar değer verdiğini, onlara asla toz kondurmadığını bilselerdi, siyasilerin ikide bir, ciddi konular dururken hamaset mısralarıyla oyalanmalarını, yeniden düşünürler, “konuyla alakasını” anlamaya çalışırlar, dolduruşa gelmezler, gafletimize gülümserlerdi. Sonumuz hayrola inşallah…
24 Temmuz 2023 / ÖLÇÜLÜ OLMAK…İlmî konular siyasete vasıta yapılmamalıdır. Erbabı olmayan haddini bilmelidir. Yukarıdaki örnek doğrudur. Sebep siyasiler değil bizim tembelliğimizdir. Kim kime hangi kelimeden dolayı yasak koyabilir ? Meseleyi "başörtüsü" konusuna çevirmemek gerekir. Aksi hâlde konunun erbabı olarak biz konuşur ve yazarız. Zaten 55 yıldır öyle yapmaktayız. Çünkü biz rahmetli hocalarımız olan Ahmet Kabaklı, Prof.Dr.Muharrem Ergin, Prof.Dr.F.K.Timurtaş, M.N.Hacıeminoğlu ve N.S.Banarlı'nın..bizzat sınıftan talebeleriyiz. Lütfen istismar üslubu kullanmayın. İhtisas alanınızda kalın.Biz sizin alanınıza giriyor muyuz .Selamlarımızla...
23 Temmuz 2016 / TRT1'de "HAYDİ BİRLİĞE BÜYÜK TÜRKİYEM HAYDİ DİRLİĞE BÜYÜK TÜRKİYEM " diye başlayan "Şehitler ölmez vatan bölünmez" ifadelerinin de yer aldığı ve millî hassasiyetlere dikkat eden bir meydan müziğinin eşlik ettiği "bayrak" etrafına toplayan sözler devlet televizyonuna çok yakışmıştır. Bu millî toparlanışa destek veriyoruz...
23 Temmuz 2022 / aHBR'deki HATIRLA"1998" adlı belgesel programda gösterilenler, "kırk açıdan" düşünülmeli, değerlendirilmeli ve bir daha siyasetin zaafa düşmemesi, ağır bedeller ödenmemesi için sağlıklı bir demokrasi bir daha asla bozulmayacak şekilde yerli yerine oturmalıdır. Programı seyrederken rahmetli hocam Prof.Dr. Mehmet Kaplan'ın bir yazısında geçen "Kalabalıklar düşünmez, davranır." sözünü acı acı düşündüm. Demagoji tehlikelidir, vicdanî kanaat, samimî inanç ve bilim esastır. Allah sonumuzu hayreylesin, tarih şuurundan, mukayeseli yorumdan, verimli-bereketli üretkenlikten ve çalışkanlıktan ayırmasın...
22 Temmuz 2022 / FİGANLAR ÜLKESİ / TVnet'te "Afganistan'da 40 gün" adı verilen yarı belgesel nitelikte bir gezi ve tanıtma programının 2. bölümünü seyrediyorum. Çok canım sıkıldı. Zavallı Afganistan, 40 yıldır adının manasına uygun tam bir "figanlar ülkesi"dir. Perişanlık, fakirlik, sahipsizlik, açlık, düzensizlik, hukuksuzluk, uyuşturucu madde bağımlılığı...Saymakla bitmeyecek dertlerin ortasında kahramanlarına hasret bir Müslüman ülke. 8-10 milyonu da Özbek Türkleri...Günümüzün zengin İslam ülkeleri ne işe yarar ? Kaşlarımı çatıyorum. O boynu incecik çocuklar arasından inşallah kahramanlar yetişir...Millî Mücadelemizin 100 yıl önceki kahraman kadrosunun kıymetini bilmeyenlere yazıklar olsun...
22 Temmuz 2023 / MİLLİ EĞİTİM TEK DERDİMİZDİR. Ben de görüşlerimi kısaca ifade edeyim. Devlet yetkililerimizin da zaman zaman ifade ve itiraf ettikleri üzere; 20 yıllık Millî Eğitim ve Kültür işlerimizde tam bir başarısızlık vardır. Türk Öğretmen Akademisi kurulmalıdır.Son yirmi yılın bütün Millî Eğitim Bakanları başarısızdır. Birisi çıksın ben şu şu konularda başarılıyım desin bakayım ? Hele o 7-8 yıl kendisine bakanlık teslim edilen zat hiç konuşmasın. Akademisyenlikse bizde âlâsı var. 50 yıllık hocayım. Bir kere görüşümüz soruldu mu ? Millî Eğitim Şurası her yıl iki defa olmalıyken sessizce toplamda 3-5 Şura yapabilenlerin hâli böyle olur. Bunlar unutulmayacaktır. Sakın unutmayınız. Tarih asla affetmez...Üstelik bir Kültür Bakanı da öğrencimdi..
21 Temmuz 2014 · YA ŞİMDİ NİYE SESİ ÇIKMIYOR Kİ ? CNN-Türk'te Ahmet Hakan'ın sorusuna cevaben ; Prof. Dr Ekmeleddin İhsanoğlu , Irak' ta Türkmen kardeşlerimize zulmedildiğini, tasfiye edilmek istendiğini, güneye ve kuzeye sürülerek, vahşi muamelelere maruz bırakılarak yalnız bırakıldığını, milletçe ve devletçe yapabileceklerimizin olduğunu ve fakat bu konunun kamu oyumuzdan uzak tutulmasınının üzüntü verici bulunduğunu... Ifade etti, dikkatlerinize sunuyorum...
19 Temmuz 2017 · ERBABI YAŞARKEN KULAK VERİLMELİ…
Haber-Türk TV kanalında "Çıkış Yolu" programında eski öğrencisi Sami Altınkaya' nın yönelttiği ekonomi ağırlıklı soruları cevaplarken eğitim konularına da temas eden
Prof.Dr.Mithat MELEN'in bizim de katıldığımız görüşlerinden bazıları :* Türkiye'nin bir numaralı meselesi eğitimdir.* Eğitim ekonomisi diye bir gerçek var.* Eğitim, dışında kalamayacağımız bambaşka bir dünyadır...* Hele temel bilimlerde asla geri kalınmamalıdır.
* Tecrübeli hocaların enerjisi, uzmanlık alanlarından uzaklaşmamalı, derslerde yarına genç yetiştirmek yerine, yöneticilik göreviyle tüketilmemelidir.
19 Temmuz 2017 · HABER- TÜRK KANALINDA PROF. DR. DOĞAN CÜCELOĞLU, Doğa Rutkay'ın "Her Şey Bu Masada" programında kendisine yönelttiği sorulara verdiği güzel ve güler yüzlü cevaplar arasında şunları da söyledi :* Çocuklarımızı "elalem ne der" diye mi yetiştiriyoruz yoksa aileden insanlığa doğru gelişen değerlere göre mi yetiştireceğiz ?*Çocuklarla küçük yaşlardan itibaren sohbet edilebilmelidir.* İnsan kendini aşan bir varlık...* Dürüst bir insansan, kendine saygın varsa,zorluklar adım adım aşılır...* Keyifli misin değil misin,kaynağı veya sebebi nedir, bilmelisin...
18 Temmuz 2017 · YAKIN TARİH DE UNUTULMAMALI, UZAK TARİH DE...
Yeter ki ince ve doğru bir dikkatle çalışan araştırmacıların, bilim ve tefekkür erbabının emeklerine ve eserlerine dayansın...Mahallîden millîye doğru uzansın...Yalova'dan yurdun en ücra köşesine, Türk ve İslam âleminin bütün masum, mazlum ve bazen de gafil topluluklarının daimi uyanıklık içinde olması temennilerimizle...Yalova ve çevresine dair yazdığı tarihî kitaplarla düşünmemize vesile oldukları için Sayın Başkanımız Yakup Bey'e teşekkür ve selamlarımızla...
18 Temmuz 2017 · FİLM DEYİP DE GEÇMEYİN…Dün akşam bir bölümünü tesadüfen seyrettiğimiz elin gâvurunun çevirdiği Forrest Gump filminden ibretlik bir cümle : " İleri yürümeden evvel geçmişini arkana al..."Onlar,kendi geçmişlerini ve bizimle mücadelelerini asla unutmazlar. Ya biz ? Ya binlerce yıla uzanan yakın ve uzak tarihimiz ?
17 Temmuz 2013" ORUÇ, KALKANDIR..."1400 yıllık İslam tarihi boyunca, bin yıldır da Türk milletini şereflendirerek maddî ve manevî hayatımızı renklendiren Ramazan ayı, bin bir hikmetiyle birlikte ruhlarımızı ve bedenlerimizi de şenlendirmektedir. Orucun ( belalardan, musibetlerden koruyan) bir kalkan olduğunu söyleyen Peygamberimizin temennisine uygun bir güzellikle yaşanması fırsatından ve koruyucu imkânlarından kendimizi niye mahrum bırakalım ki.."Orucun, sadece Allah için tutulduğu, mükâfatını da sadece onun verdiği.." belirtilen hadisten ilham alınarak, " Ben oruçluyum.." tavrının öfkeyi, kibri ve inadı kıran terbiye edici bir tarafı olduğunu da düşünmek gerekir."Oruç, perdedir.. Ramazan'da şeytanlar zincire vurulur. Cennette reyyan kapısından sadece oruçlular girer.." denilmiştir.Allah oruçlarınızı kabul eyleye, hepimizin dahil olduğu biz gaflet ehline de daimî uyanışlar nasip eyleye, şuurlu zamanlar yaşamayı ihsan ede...
18 Temmuz 2020 · ALTI YIL ÖNCE PEK DE YANILMAMIŞIZ...
Bu Alman kadın Hitler'in torunlarından biri değil mi ? Ne demek istiyor ki ? Ordusuyla bu kadar oynanmasına izin veren bir millet işte böyle zor durumda bırakılır, elalemin maskarası olur. Ne Gazze'nin semalarında ne Kerkük ve Musul'un ufuklarında şöyle bir uçuveren bir F-16 görünüyor, sanki süs olsun diye bu fakir milletin vergileriyle alınmışlar ...Allah sonumuzu hayr eyleye...Meydanlarda bağıran bağırana....
18 Temmuz 2020 · CENGİZ VE TİMUR İLE İLGİLİ KİTAPTAN SONRA HİNDİSTAN VE NEPAL’İ YAZAN Muharrem Yellice Beyi, tebrik ederim. Binlerce sayfa tarih okumuş ve rahmetli Prof.Dr.İbrahim KAFESOĞLU'dan da sertifika almış bir okul arkadaşın, kardeşin olarak üslubunuzu ve tarihî bilgi akışını sunuşunuzu beğendiğimi söylemeliyim.Çapa Yüksek Öğretmen Okulu'nda Türkoloji odasında masam sizin masanızın yanındaydı, bana Millî Hareket Dergisi ve Osmanlıca Lugat vermiştinız, masasını devr aldığım yeni mezun Necmettin Turinay ağabey de ."İslam'da Sosyal Adalet" kitabını vermişti. Ben ise o sıralarda -ve halen- Mehmet Kaplan hayranıydım.51 yıl geçmiş aradan ve biz okumaya devam ediyoruz. Elimdeki büyük boy Evliya Çelebi Seyahatnamesini okumaktayım. Okudukça hayretim artıyor. Hem Çelebi'inin zengin Türkçesine hem de tarihteki gafletlere...Eğer kader izin verseydi biz TURAN'ı birkaç kere kurardık. Anlamakta zorlanıyorum..Neden ? Selam, saygı ve muhabbetlerimle. Yüz yüze görüşmek ümit ve temennisiyle..