İstanbul’da kasvetli bir hava. Dünden beri yağmur yağıyor. Fırtınaya dönüşen rüzgar beraberinde kar da getirir mi? Balkanlardan sökün eden bulutlar ve birden soğuyan hava sanki bunun habercisi gibi. Her mevsimin farklı özellikleri var. Kışın en belirgin vasfı kar ve soğuklardır. Ama bazı bölgeler geçici soğuklardan nasibini alsa da yıllardır kara hasret desek yanlış olmaz.
Mevsimler değişkendir. İnsanlar da öyle. O nedenle sevgiliye sitemini; “Sen mevsimler gibisin, değişirsin sevgilim” diyerek dile getirmiş aşıklar. Kar berekettir doğamız için, çocuklar için sevinç. Ama bazı bölgeler için aylarca süren bir esaret, bitimsiz bir çiledir. Kış, Sarıkamış’ta yürek burkan bir felaket, Çağlayancerit’te bir alperene kurulan tuzak, Muhsin Başkana sergilenen ihanettir.
40.000 kişinin katili kanlı örgütün başındaki adama güzellemeler yapılan bir devranda, sen de mevsim tasvirleriyle onlara nazire mi yapıyorsun diyebilirsiniz. Öyle olsaydı bu yazının başlığı böyle olmazdı. Tam tersine öfkemi ve nefretimi yatıştırmaya, ruhumda kopan fırtınaları dindirmeye çalışıyorum. Haberleri izlerken yaşadığım duygulardan kalem kağıt tutuşacak, klavyenin tuşları alev alacak diye korkuyorum.
Üşüten mevsim midir sadece? Siyasetin de kara kışı olur bazen. Duygular buz keser, gelişmeler karşısında donar kalırsınız. İmralı seferleri başladığından beri bir tiyatro sahneleniyor ülkemde. Tahammül edemiyorum yüce devletimin bir bebek katilini, tecritteki bir mahkumu muhatap alıp barışı konuşmasına. Emperyalizmin işbirlikçisi ihanetin çocukları ile mücadele edilir, müzakere değil. Milliyetçi abiler öyle öğretmişti bize. Açılım sürecinde yaşanılanları unutmadı bu millet.
Barışı sağlamak için bir kere daha denemeye değmez mi diye soruyor beyni kireçlenmiş bazı akil(!) adamlar. Kadere bakın ki; bu tehlikeli sürecin mimarlığını da milliyetçi bir partinin lideri Devlet Bahçeli yapıyor. En çok da bu gücüme gidiyor. Gücümüze demem gerekiyor aslında. Çünkü milliyetçi düşünceye sahip kiminle konuşsam aynı tepkilerle karşılaşıyorum. Şehit yakınları büyük bir ıstırap içinde. Söyleyin bana Gazilerimizi nasıl teselli edeceğiz bundan böyle?
İsyanım sebepsiz değil elbette. İsrail’in Filistin’de yaptığı zulüm ve katliamın aynısını kendi halkına reva gören bu bölücü eşkıya ile siz hangi barışı konuşacaksınız? Umut hakkı veya ev hapsi böyle bir cani için uygulanabilir mi? Uygulanırsa eğer, bu karar vicdanları yaralamaz, şehitlerimizin yaralarını yeniden kanatmaz mı?
Gördüğümüz kadarıyla içeride el bebek gül bebek bakılmış bu terörist başı. Sağlığı da, kilosu da, morali de yerinde. Üstelik de hükümet yetkilileri terörün bittiğini söylemediler mi defalarca? Adam zaten kodeste. Kapalı kapıların ardında kim bizden ne istiyor, biz kime ne vadediyoruz, bilmek hakkımızdır. Milletin ayrıntılarını bilmediği, onaylamadığı bir anlaşma olamaz. Bugüne kadar ne yurt içinde, ne de yurt dışında pkk’lı bir teröristin silah bıraktığını, teslim olduğunu duyan, bilen var mıdır? Silahları bırakma pazarlığı değil o zaman bu.
Yahu bu tür terör örgütlerini kuran, besleyen, silahlarla donatan ve insanlığın başına bela edenler belli değil mi? Açık söyleyelim, bizim muhatabımız ABD değil midir? Onlar istemediği müddetçe pkk silah bırakır, örgütü lağveder mi hiç? Pkk türevi onlarca örgüt varken birini kapatsa ne olur, kapatmasa ne değişir, kendimizi kandırmayalım. Mesele;Türk devletini bölmek, Irak ve Suriye gibi parçalara ayırmak, üniter yapımızı sona erdirip İsrail’e dost bir Kürdistan devletini inşa etmektir.
Beni en çok üzen bir başka konu daha vardır. Sayın Bahçeli geçmiş dönemlerde Apo ve pkk için ne söylemişse, bugün tam tersini yapmaktadır. Hem dün, hem bugün haklı olmak mümkün değildir. Ya dünkü politikanız yanlıştı, ya da bugün ateşle oynamaktasınız. Ne yaparsanız yapınız sizi alkışlayan, partinizi destekleyen , lidere sadakati hür fikre tercih eden insanlar yanınızda durmaya devam edeceklerdir. Buna saygı duymak demokrasinin gereğidir. Ama siz, sizin gibi düşünmeyen, tuttuğunuz bu yol yanlıştır ve ülkemizin başına belalar getirecektir diyerek bu sürece karşı çıkanlara olmadık hakaretler yapıyorsunuz.
MHP’nin Afyon milletvekili Mehmet Taytak Apo canisine “beyefendi” diye hitap edince sesiniz çıkmıyor, Dem’li elçilerle görüşmeyi reddeden , en az sizin kadar milliyetçi Müsavat Dervişoğlu ve Ümit Özdağ’a gürleyip, yağıp esiyorsunuz. Bir caniye gösterdiğiniz hoşgörüyü, maalesef eski dava arkadaşlarınızdan esirgiyorsunuz. Ömrünü Türkçülük ve Turan ülküsüne adamış bir ülkücü olarak birbirimize düşmek gerçekten çok trajik ve çok vahim bir durum.
Aynı salvoları ve polemikleri Sayın R.Tayyip Erdoğan ile de yaşamış, sonra karşılıklı birer özür bile dilemeden ayrılmaz iki dost olmuştunuz. Bugün eski dostlarla düşmanlık niye? Türk’ün düşmanları bir ve beraber olurken, Türklüğün kara sevdalıları birbirine daha çok sarılmak mecburiyetindedir. Bu, partiler üstü bir meseledir ve başka gizli niyetlerimiz yoksa bekamız için zorunluluktur.