Dünden, bu günden izlenimler...(9) Gelişmelerden etkilenmeler

​​​​​​​ “ÜÇ AYLAR” A GİRERKEN ; SÜLEYMAN ÇELEBİ’NİN MEVLİD’İNİN SÖZ VARLIĞI VE KAVRAMLARI ÜZERİNE…

Abone Ol

Mevlid, Türk dilinin ve dînî edebiyatımızın temel eserleri arasındadır. Vesiletü’n Necât adıyla da bilinen eserin yazılışının  üzerinden 600 yıldan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen Kur’ân, Hadis ve Yunus Emre İlahilerinden sonra milletimiz tarafından samimiyetle benimsenmiş olması, önemli ve düşündürücüdür. Biz de “Üç Aylar” girişimiz   vesilesiyle, Mevlid’in tekrarlarla yaklaşık 8000 kelimelik,739 beyit 1478 mısralık tablosunu bir dilci ve Türkçeci mantığıyla değerlendirmek istedik. Tekrarlar çıkınca mevcut kelime kadrosu, kelime grupları ve cümlelerinin mahiyetini tespit edip anlamak niyetiyle mütevazı bir çalışmaya girdik. Bildiri/makale sınırları içinde kalmaya çalışarak bu klasik değer hâline gelmiş eseri, şairi Bursalı Süleyman Çelebi’nin de vefatının 600. yılında olmamız münasebetiyle rahmetle anılmasına vesile kabul ettik. Bize göre Mevlid, dili ve Türkçenin kullanılışı  bakımından zengin ve muhtevalı bir eserdir. Eser, Türkçe, Türkçeleşmiş ve İslamî hususî kavramlar itibariyle  yaklaşık %40, %40, %20’lik bir sayısal manzara arz etmektedir. Kelimeler toplamı; tekrarlar dışında  isim ve fiiller olarak 2000’e yakın, kelime grupları da bir o kadardır. 1500 civarındaki mısrada 2000 civarındaki kelimenin kullanım zenginliği, 500 kadar cümlede yer alışı, çalışmamıza konu teşkil etmiş, bilhassa kelime gruplarının belirli ve belirsiz ikili isim tamlamaları ile sıfat tamlamalarının, birleşik fiil ve bağlama gruplarının hususi kavram oluşturarak  metin sözlüğüne madde başı olacak nitelikte orijinal sayılması gerektiği düşünülmüştür. Metinler sadece şekil bakımından değil ruhlarda bıraktığı tesirle de incelendiğinde “nöro lengüistik” dedikleri NLP anlayışlarını da bir manada değerlendirme imkânı doğmaktadır. Mevlid’deki bu coşkun, hislendirici üslubun ve eserin zamana meydan okumasının sırrı ve sebebi ne ola ki ? Sadece kelimelerin ve cümlelerin varlığı bu sorulara cevap vermek için yetmez. Bin yıldır Müslüman olan milletimizin asırlar içinde yazılmış, söylenmiş çok sayıda dinî manzum ve mensur eseri olmasına rağmen ancak bazıları topluma mal olmuş, millî irfanımızın vazgeçilmez kaynakları arasına girmiştir. Mevlid, onlardan birisidir. Mevlid’de  bize has olan nedir?  Dil psikolojisi zaviyesinden bakıldığında neler söylenebilir ? Kelimelerin ruhu ile millî ruh arasında yakın bir münasebet mi vardır ? Bunu düşünmek ve düşündürmek istedik.

GİRİŞ

Geçen 2022 yılı, Bursalı Süleyman Çelebi’nin vefatının 600. yılıydı. Onun adı, dînî edebiyatımızın en önemli eserlerinden biri olan Mevlid ile beraber anılır. Âdeta Süleyman Çelebi ile Mevlid özdeşleşmiştir. Mevlid, Peygamberimizin vasıflarını anlatmak ve onun doğumunu vesile kılarak milletimizin Muhammed Mustafa’ya  olan sevgisini kuvvetlendirmek, bazı farklı görüşleri  cevaplandırmak dolayısıyla kaleme alınmış manzum  bir eserdir. Bu  739 beyitlik, aruzla yazılmış eserde, Allah’ın sıfatları, Peygamberimizin doğumu, insânî özellikleri, meziyetleri, diğer peygamberlerden üstünlükleri, hayatının farklı safhaları, ümmetine öğütleri ve   vefatı, gayet duygulandırıcı bir tarzda anlatılmıştır.  İslâm Peygamberi için yazılan Mevlid’i altı asırdır yaşatan ve günümüze ulaştıran sebepler, hikmetler  nelerdir ? Bir defa, eserin dili ve üslûbu beğenilmiştir. Mevlid’i, Kur’ân’ın ve hadislerin yanı başında Yunus Emre İlahileri ile birlikte İslâmî hayatımızın sevimli bir unsuru hâlinde tutan bir özelliği de “millî romantizm” dediğimiz duygulu ve samimi ifâde tarzıdır. “Milletimiz bu eserde Hz. Peygambere duyduğu bağlılığın ve sevginin tam bir ifadesini bulmuştur.” Bursa Ulu Cami imamı Süleyman Çelebi’nin kitabı, bu konuda Anadolu’da yazılmış ilk Türkçe eser kabul edilmiştir. Milâdî 1409-10’da tamamlanan eser, mesnevî şeklindedir. XV. asır Eski Anadolu Türkçesinin dil hususiyetlerini ve söz varlığını temsil etmektedir. Çok sayıda Arapça ve Farsça asıllı kelime kullanılmasına rağmen, bunların dînî hayatın halk diline mal olmuş ve millîleşmiş, kazanılmış / fethedilmiş kelimeler olması, eserin anlaşılabilme meselesini ve zorluğunu  en az aza indirmiş, tasnif ve tespitlerimize göre % 85-90’a yaklaşan bir kavrama, benimseme noktasında Mevlid’in , asırlar boyu okunup dinlenerek günümüze ulaşmasını sağlamıştır. Dokuz bölümlük kitapta; Münâcât, şaire dua, âlemin yaratılış sebebi, Peygamberin ruhunun yaratılması, intikali, velâdeti, mucizeleri, Mi’râc’ı  ve Peygamberin vasıfları yer almakta, nihayetinde Habibullah’ın vefatı ile kitabın sonu,  ibretli beyitlerle, nasihatlerle  bağlanmaktadır. “Süleyman Çelebi’nin Mevlid’i, bütün Türk illerine yayılmış ve yüzyıllar boyunca hiç eksilmeyen bir üne kavuşmuştur… Mevlid, güzel sesli hafızların kendine has bir makamla okumalarıyla, halk ruhunda yer tutmuş ve geniş kitleler arasında yayılmıştır.” Kandil gecelerinde, doğum, ölüm, nikâh, Hac, adak, açılış,. gibi özelliği olan zamanlarda Kur’ân’la birlikte Mevlid de okutulması, bize has güzel gelenekler arasındadır. Mevlid törenlerinde,  şeker, şerbet dağıtılması, gül suyu serpilmesi de Peygamberimize telmih olan  âdetlerdendir. Bu merasimler, katılanların  bütün geçmişlerinin  ruhlarına Fatiha okunarak sona erdirilir. 600 yılı aşan bir uzun zamandan beri bilinen ve okunan Mevlid ve müellifi, birçok şair tarafından da beğenilmiş, Mehmet Âkif onun için; “Yetişilmez ki: Süleyman Dede yükseklerde.” diyerek hayranlığını ifade etmiştir. Muhteşem Mevlid, şu üç güzel beyitle başlar, 739 beyit boyunca, yükselerek, duygulandırarak, düşündürerek, hikmetlerle ve ibretlerle devam eder gider . Şairinin ruhu şad u hurrem, mekânı cennet ola :

“Allah adın zikr idelüm evvelâ / Vâcib oldur cümle işde her kula

Allah adın her kim ol evvel ana / Her işi âsân ide Allah ana

Allah adı olsa her işün öni / Hergiz ebter olmaya anun sonı.”

MEVLİD’İN KELİMELER ve KAVRAMLAR DÜNYASI

Edebî eserler, dile dayanır. O dilin kelimeleri, kelime grupları ve cümleleriyle şiir veya nesir canlanır, okuyan veya dinleyende yeni ufuklar açar, görüşler geliştirir, duygulandırır veya düşündürür. Bu bakımdan dil ustası olması  gereken edebiyat ve fikir insanlarının bu işin inceliklerini bilip öğrenmesi, erbabından tahsil etmesi, çıraklığı, acemiliği  aşarak kemâle ermesi temenni edilir. Aksi hâlde “Ben yazdım oldu”larla sadece avunulur, gönüllere ve beyinlere ulaşılamaz. Edebî ve lisanî inceleme yapanlar; dil mahsulünü tetkik ve tahlile konu yapanlar, eserlerdeki  kelimelerin seçimine, bir araya gelişlerine ve bunlardan oluşan üslûp dediğimiz esrarlı güzelliğe, rahmetli Banarlı Hocanın “kelimelerin izdivacı” dediği mesut beraberliğe dikkat ederek anlamaya ve yorumlamaya çalışırlar.

Biz de bu mantıktan yola çıkarak, Süleyman  Çelebi Mevlid’inin kelimeler âlemini sayılara dayanarak alfabetik bir düzenle tasnif ettik, fiillerini, isimlerin de Türkçe asıllı olanlarının yanı sıra, İslam kültürünün ortak dilleri olan Arapça ile Farsçadan kazanılanları, günümüz için anlaşılması özel ihtisas gerektirenleri pratik bir sıralanışa tabi tuttuk. İlk tespitlerimizden sonra gördük ve anladık ki 1448 mısrada tekrarlarla yaklaşık 7500 civarındaki kelimenin tekrarsız toplamı 2000’e yakındır. Bütünün dörtte biri kadardır. Kelime grubu sayısı da bir o kadardır. Bir anlamda toplam kelimelerin yarısı kadar ayrı ayrı anlam yükü taşıyan, sözlükte madde başı olacak birim vardır. 500’e yakın cümlede bu anlamlar çözülebilmektedir. Çünkü kelimelerde susan ve gizlenen anlamın kendini arz ettiği yer, cümledir. Aşağıda sunacağımız listede, 20 kadar kelime grubunun sadece beşi dikkate alınmıştır. İsim ve sıfat tamlamaları ile bağlama grupları ve birleşik fiil grupları, kısmen de kısaltma grupları. Görülmüştür ki, Süleyman Çelebi, eserinde doğru ve sağlam İslâmî bilgilerini didaktik olduğu kadar lirik bir üslup ile dengelemeyi başarmıştır. Bu tercihi şuurla yaptığını düşünmekteyiz. Bursa gibi bir siyaset ve kültür başkentinde yüksek seviyede münevverlere hitap eden Ulu Cami imamının rastgele bir ifade ile yetinmesi düşünülemezdi. 600 yıl öncesinin üslubunda;  Dede Korkut, Kutadgu Bilig, Garibname, Kısâs-ı Enbiya’ların, Yesevî Hikmetlerinin izlerinin olması tabiidir. Yunus Emre ilahileri ve Hacı Bayram mısraları da aynı teknede yoğrulmaktaydı.

Mevlid’in önce bizi şaşırtan kelime dağarcığı, fiilleri oldu. 171 çekimli fiilin yanında yardımcı fiillerle çekimli 424 birleşik fiil grubunun varlığı, fiilimsiler de dahil edildiğinde yüksek bir sayıya ulaşmakta, eseri hareketli bir anlatım tarzıyla canlandırmakta, âdetâ dinleyenleri ve okuyanları teyakkuz hâlinde tutmakta, yumuşatmakta, germekte veya duygulandırmaktadır. Bu fiil kadrosu, anlam itibariyle tekrar tasnif ve yoruma  açılabilir. Türkçe asıllı ve Türkçeleşmiş isimler, insan bedeninden, çevreye ve hayata doğru yayılan kelimelerdir. İslâmi irfan ve tahsil gerektiren dînî kavramların, Farsça ve Arapça kurallarla yapılan tamlamaların şairin meseleye vukufunu göstermesi bakımından menfi değerlendirilmesini doğru bulmayız. Çünkü ihtisas, taviz kaldırmaz. Bilmeyenin öğrenmesi  yahut haddini bilmesi beklenir. En nihayet %10-15 arasında  nispet temsil eden bu kelimeler, özellikleri dolaysıyla sunulmuştur, sohbetlerle açılacak kavramlardır. Allah’ın sıfatları, Peygamberin vasıfları bu tarz özel kelime ve kavramlar arasındadır. Manzum bir metin olması dolayısıyla cümleler ya mısra sonunda veya beyitte tamamlanmakta, uzama zaafına uğramamaktadır. Aralarda akışı ve bağlantıyı sağlayan edatlar, fiilimsi unsurları, esere ve cümle yapısının sağlamlığına destek olmaktadır. Metinde zaman zaman bir “tahkiye/ hikâye etme” tarzı tercih edilse de şair, ek-fiillerin tamamladığı hüküm cümleleriyle gerçekten uzaklaşmaması gereken İslâmî akideyi gözeterek dînî ciddiyeti muhafaza etmektedir. Çünkü bir görüşe göre bu metin, Peygamberimizin üstünlüğünü ortaya koyma niyetiyle kaleme alınmış İslâmî bir iddia eseridir.

SONUÇ:

Edebî metinlerin söz varlıklarının ortaya konulması; sadece tek tek kelimelerinin dökümüyle veya eklerinin bilinmesiyle gerçekleşmiş sayılamaz. Bu kelimelerin birbirleriyle oluşturdukları yeni anlam yakınlıkları, mecazlı söyleyişler, cümleye doğru açılırken okuyan veya dinleyende bıraktığı mantıkî, realist veya duygulu, orijinal, hoşa giden söyleyişler; sadece edebiyatın konusu değil ondan da ötede söz varlığı dediğimiz sözlük biliminin de ileri bir safhası sayılmalıdır. Biz Mevlid metni ve diğer bütün tarihî ve çağdaş metinlerin söz varlıklarının bütüncü bir yaklaşımla çok yönlü değerlendirilmelere tabi tutulması, fonetik-morfolojik sınırlara kapatılmaması gerektiği kanaatindeyiz.

“Başka bir ifadeyle, kelimeler veya kelime grupları, anlamsız hâle gelmeden asıl kullanıldıkları yerden başka yere nakledilebilirler. Hatta yeni yerlerinde özel bir  etkiye de sahip olurlar. Bunun sebebi, kökenlerinin kokusunu taşımaları ve aslında oraya değil başka ve çok belli bir duruma ait olduklarının fark edilmesidir. Bu artık söz konusu değilse özel etkilerinin de sonu gelmiş demektir. Bilimsel terimiyle metapher denilen bu eğretileme imkânı, bizim  kelimeler dediğimiz yapıların uyarma veya reaksiyon olarak hizmet etme  kudretlerini sadece durumdan almadıklarını, aksine kendi içlerinde taşıdıklarını ispat etmektedir.” diyor Alman dilbilimci Walter Porzig...

“Bir metin, bulunduğu bağlamda dile ne getirmiş veya kazandırmıştır ?” sorusuna gelecek cevaplar önemlidir. Benimsenen, beğenilen bir söz dizisinin temsil ettiği duygusal veya düşünce ağırlıklı yönlerinin objektif tahlillere konu yapılması beklenir. Mademki Mevlid 600 yıldır zevkle okunuyor, dinleniliyor ve sahipleniliyor; Süleyman Çelebi, bu eseriyle milletimizin dine, peygambere ve hayata bakışındaki hassas noktalara ve zihniyetine dair meziyetleri anlamış ve ona göre hitap etmiş demektir. Marifet, herkese anlayabileceği tarzda yaklaşabilmektir. Âkif’in Safahat’ındaki ustalık ve  Yunus Emre’nin İlahilerindeki incelik de böyle düşünmemizi gerektiriyor. Mevlid  şairi, metnin sözlerinde, mısraların ve yukarıda dökümünü verdiğimiz kelime ve kelime gruplarının cümleye doğru yükselen akışında Türkçeye hakim, ilim irfan sahibi bir sanatkâr tavrı içindedir. Eserinde hem sağlam ve doğru bilgiler hem de bunları reel-romantik bir  dengeleme içinde kullanabilmiş şair ruhlu bir adamın söyleyişi vardır. Kısacası asırlardır, “Kendi Gök Kubbemiz” altında eserini dinletmeyi başaran rahmetli Süleyman Çelebi batı literatüründe NLP dedikleri “nörolengüistik” tarzı, bizim yaklaşımımızla “gönlümüzdeki sinir uçlarına dokunarak” başarmıştır. Gönlümüze hitap etmiştir ve bunu milletin Türkçesiyle, millileşen İslam Türkçesiyle yahut Turan Türkçesiyle yapmıştır. Çünkü Türkiye dışındaki Türk ülkelerine de bu güzel ses yayılmıştır. Beğenilmeseydi, unutulur giderdi. O bakımdan edebî veya fikrî metinlerin bulundukları bağlamdan okuyucuya ve asırlar ötesine ulaşmadaki farklı sebepleri aramak ve açıklamak, dil unsurlarına çok yönlü bakmayı gerektirir. Milletin hassasiyetlerini dikkate almayan kalem sahiplerinin kitlelere ulaşabilme şansı zayıftır. Süleyman Çelebi’nin zekâsı bu gerçeği anlamış ve bıktırmadan, yapmacığa kaçmadan, bilgilendirerek, düşündürerek ve duygulandırarak vazifesini icra etmiş ve Mevlid, Türkçenin klasikleri, zirve eserleri  arasına girmiştir. Bu kıymetli eserin özel sözlüğünün tek tek  kelimeleriyle manalandırılması yetmez, onunla birlikte kavram oluşturan kelime gruplarının da dahil edilerek yapılması beklenir. Anadolu’daki Osmanlı asırlarının ilk  şehir başkenti Bursa’nın su sesleri şakırdayan mabedi Ulu Cami’nin imamı Süleyman Çelebi’nin ruhu şad, mekânı cennet olsun. Bu vesileyle Tanpınar’ın Bursa’da Zaman şiiri ve Beş Şehir’deki Bursa bölümünün  okunması da ihmal edilmesin.