Hilafet kelimesi Arapça halife-i resulullah (Peygamberin halefi) tabirinden gelir. Kur’an’da böyle bir kuruma belli belirsiz bir telmik varsa da, aslında pratik bir zarurete, Peygamber’in İ.S. 632’de ölümü üzerine Müslüman toplumuna bir lider bulmak ihtiyacına dayanır. Osmanlı Sultanları I. Selim’in Saltanatı sırasında (1512 – 1520) unvanı devralmışlardır. Suriye ve Mısır’ı fetheden I. Selim’in halife unvanını resmen Abbasi halifesi el-Mütevekkil’den Ayasofya Camii’nde düzenlenen bir törenle aldığı söylenir. Osmanlıların hilafet iddiası Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) Hicaz’ı ele geçirdikten sonra ve böylece Kutsal şehirler üzerinde fiili hakimiyetini tesis ettikten sonra gerçekten bir anlam taşımaya başladı.
- Dünya Müslümanları, yüzyıllarca İslam’a hakkaniyetle hizmet etmiş, hepsine hacca gidebilmeleri için, Hicaz kapılarını açık tutmuş olan Osmanlı Sultanlarını halife olarak tanımaya devam ettiler. (Prof. Dr. Kemal H.Karpat, İslâm’ın Siyasallaşması, Timaş Yayınları, 5.Baskı, 2013).
- Halife sıfatını taşıyan Vahdettin’in Saltanatın kaldırılmasından sonra yurt dışına kaçması üzerine, yerine 19 Kasım 1922’de Büyük Millet Meclisi tarafından halife seçilen Abdülmecit Efendi, Saltanat makamına ait unvanları kullanmakta ısrar etti ve tepki çekti. İsmailiye mezhebinin lideri Ağa Han ve Şii mezhebinden olan Emir Ali, Halifenin siyasi durumunun korunması için İsmet Paşa’ya yazdıkları mektubun henüz başbakanın eline geçmeden önce İstanbul’da muhalif üç gazete de yayınlanmış olması, halifeliğin kaldırılmasını çabuklaştırmıştır.
- 3 Mart 1924 günü TBMM, Kabul ettiği 429, 430, 431 sayılı üç Kanunla Şeriye ve Evkaf Bakanlığını kaldırarak Diyanet İşleri Başkanlığını Kurmuş, eğitim ve öğretimi Milli Eğitim Bakanlığı’nın denetiminde birleştirmiş ve Halifeliğin kaldırılarak Osmanlı Hanedan’ın yurtdışına çıkarılmasını kararlaştırmıştır. (Prof. Dr. İsmet Giritli, Kısa Türk Devrim Tarihi, Dördüncü Baskı, Beta, Ekim 2001).
Mustafa Kemal Atatürk’ün Hilafetin kaldırılması hakkında görüşü şöyledir;
“Sultan, otoritesini uzun zamandır halkın yararına uygulamıyordu. Halife, Tanrı’nın elçisi bahanesiyle insanları küçümsüyordu. Hilafet hiçbir zaman halkın gerçek ihtiyaçlarına cevap vermemiştir. Sultanların Arap hükümdarlıklarından aldıkları halife unvanına sahip oldukları günden sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü hızlanmıştır. Hilafet ve halifeleri geçmişin gölgesinde uyumaya bırakalım. İslam birliği akımı sadece bir ütopyadır. Müslüman memleketler kendi mevcudiyetlerini temin etmekte yeterince zorlanmaktadırlar. Artık Haçlı seferleri yoktur. Her kuvvetin özel menfaatlarını dikkate alamayacak kadar teorik, etkin olmayacak kadar kapsamlı bir siyasi – dini koalisyondan sadece yoksulluk ve sıkıntı elde edeceklerini anladıkları gün, Avrupalılar için geçmişte olduğu gibi, bizim için de milliyetçilik zamanı gelmiştir. Bize gelince, kısır bir müesseseyle ilgili kısır tartışmalar bizi yolumuzdan döndüremezdi; çok fazla reform bizi beklemekteydi.” (Hilafetin Kaldırılması Hakkında Raymond Demeci, 6 Mart 1924, Atatürk’ün Bütün Eserleri, Kaynak Yayınları, Cilt: 16, 1923-1924, Dördüncü Basım Nisan 2017).