Bize harici düşman gerekmez, dahili moda hastalığı tüm düşmanlara bedeldir.

Tarihimizin altın sayfalarını oluşturan; Yemeni, Galiçya' yı, Kosova savaşını, Varna Savaşını, Malazgirt savaşını, Çaldıran Savaşını, Ridaniye savaşını, Mercidabık savaşını, Bağdat' ın fethini, Revan Savaşını, Şeyh Şamil' in savaşlarını, Niğbolu savaşını, Medine Müdafaa savaşını, Edirne Müdafii, Ankara savaşını, Milli mücadeleyi... Anlatan vaazlar, hutbeler yok. 

Bu büyük olayların yıldönümlerinde bunların hiçbiri dile getirilmiyor ama Çevrecilik günü, Sağlık haftası vs. gibi sadece göstermelik kalacak, etkisi ve enerjisi hiç hissedilmeyecek liboş günler cami kürsülerinden dile getiriliyor.

Bunun sonuçları elbette kötü...

Milli şuur olmayınca milli ülkü doğmuyor.

Milli ülkü olmayınca milli heyecan yok.

Milli heyecan yoksa artık herkes bireysel ekseni etrafında dönmeye başlıyor.

İş bireysele dönünce hangi elbiseyi giyeyim, hangi kuaföre gideyim, nasıl bir mini etek giyeyim; kulağıma küpe, koluma dövme nasıl olsun gibi moda hastalığı ruhumuzu benliğimizi sarıyor.

Modanın esiri olan bizler bu defa milli olan dini olan hiç bir şeye ilgi göstermez hale geliyoruz; buna mankurtlaşma denir.

Böyle bir nesil vatan için savaşmaz, bayrak için can feda etmez, helal haramı kafasında bitirir.

Artık hale geldik ki...

Bikini ile çarşı pazar gezebiliyoruz.

Ortalık yerlerde içkiler su gibi tüketiliyor.

Eğlence mekanlarında dekolteler  yarışa girdi!

Sahiller, deniz kumsalları, manzaralı yerler...  Birbirini saran yılan danslarına dönmüş.

Dün, düşman bizi yıkamaz(dı)

Bugün dayanaklarımızı kırdılar, yıktılar.

Anlayacağınız şuurumuzu kaybettik

Artık kendi kendimizi yok ediyoruz.