Bu da tarihe not olarak düşülsün;”Danıştay 8. Dairesi, 2018'de "Andımız kaldırılamaz" dedi. MEB itiraz etti. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, 8. Daire'nin kararını iptal etti. Andımız artık okullarda okunmayacak.” 

Zaten 2013 yılından beri okutulmuyordu. Türk Eğitim-Sen'in yaptığı itiraz ve aynı zamanda açılan bireysel davalar nedeniyle 2018 yılında Danıştay 8.dairesi "Andımız" metninin okunmasına getirilen yasağı kaldırmıştı. MEB bu karara da itiraz etmiş, iptal davası açmıştı. Bunca aradan sonra ve yedi üyesi değiştirilen kurul bu sefer 8.Dairenin kararını üç üyenin karşı görüş belirtmesine rağmen iptal etti. Ben hukukçu değilim. Herhalde buna içtihat deniliyor hukuk literatüründe. Bir dairenin kararını beğenmeyen diğer daire farklı bir karara imza atabiliyor. O zaman yorum veya hakkın tanımı da kişilere bağlı olmuyor mu? Yani bir iktidar kendi siyasal felsefesini veya dünya görüşünü benimseyen yargıçları önemli makamlara atayarak istediği her kararı çıkartabilir mi? Bu soruları antik Yunan filozofları da, İslam hukunun önderleri de sormuşlar birbirlerine ve kendi aralarında tartışmışlar uzun uzun. Herhalde onların cevapları da ;"evet bu mümkündür." şeklinde olmuştur ama bir eklemeyle: "Evet bu mümkündür ama hukuk adamı asla muktedirlerin emrinde olmamalı, güçlünün değil haklının vicdanı olmalıdır." Zaten derler ki; bunun bir nişanesi olarak yargı mensuplarının cübbeleri düğmesizdir. Hayır ben bu farklı yargı kararlarından çok yasaklanan metin üzerinde durmak istiyorum. 1933 yılında tek parti döneminin M.E.Bakanı Dr.Reşit Galip'in sözlerini yazdığı Andımız metni kimleri rahatsız ediyor, esas bu önemli. Kimileri onu Yahudi dönmesi, kimileri ırkçı, bazıları da İslam düşmanı gibi yaftalarla suçladı. Oysa o dönemin savaştan çıkmış, imparatorluk enkazından bağımsız bir devlet yaratmış olan bütün aydınları, Anadolu coğrafyasında etnik kökeni ne olursa olsun kenetlenmiş bir halk, güçlü ve yekpare bir millet meydana getirmenin gayreti içindeydiler. Gençliğe Hitabe'de de,10.Yıl Nutkunda da, İstiklal Marşı'nda da aynı idealler, aynı ülküler, aynı heyecanlar vardır. Allah aşkına soruyorum; adı milli olan bir bakanlık böylesine güzel yazılmış bir metne nasıl karşı çıkabilir?! Türk'üm, doğruyum, çalışkanım. İlkem: küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. Ülküm: yükselmek, ileri gitmektir. Ey Büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim. Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türk'üm diyene! Bu sözlerin hangisi rahatsız ediyor sizi? Türk'üm demek mi, doğru ve çalışkan olmak mı? Yükselmek, ileri gitmek mi, varlığımızı Türk varlığına armağan etmek mi, Atatürk sevgisi mi? Söyleyin hangisi? Adam din adına ortaya çıkmış, Cumhuriyetin maaşlı imamı halifelik özlemini açıkça dile getiriyor. Fesi püsküllü bir diğeri "Keşke Yunan galip gelseydi!" diye zehrini kusuyor. Adının önünde akademik ünvanları olan adamlar; "zaten Türk diye bir ırk yoktur." Diyerek Arap ırkına olan aşkını dile getiriyor. Ve bunların hiç biri için savcılar harekete geçmiyor. 36 etnik grubu tek tek sayarak siyaset yapmayı ilke haline getirenler ne hikmetse konu Türklük olunca oklu kirpiye dönüşüveriyorlar. Yahu bu devletin adı Türkiye , burada yaşayan halkın adı Türk halkı, resmi dili Türkçe değil mi? Yeminle söylüyorum, meselem bu metinle sınırlı değil. Allah'ın ayeti değil ya, değiştirilebilir. Zaman içinde zaten ilaveler de yapılmış veya farklı kelimeler kullananlar da olmuştur. Metnin ruhu önemli benim için. Sanki bu ruh çürüyor gibi geliyor bana. Bu metne kimler karşı çıkıyor diye sormuyorum bile, belli çünkü. AKP ve HDP ret oyu verirken de hiç şaşırmıyorum da. Ama MHP'nin çekimser kalması var ya içimi acıtıyor. Çıkıp bir açıklama bile yapmıyor yetkililer. Halbuki nasıl da hörelenmiş, meydanları inletmişti sayın Bahçeli Andımızı yasaklayan iktidara ve sayın Erdoğan'a karşı. Hatta sayın Erdoğan'ın evinin karşısına geçip haftada bir kere bu andı okutacaktı. Şimdi sus pus. Bu nasıl bir siyasettir yahu! Sadece Andımız değil yasaklanan. Devlet madalyalarından Atatürk portreleri de kaldırılmış Danıştay kararıyla. Daha fazla bir şey söylemeyeceğim. Öfkemin kurbanı klavyemin tuşları olmasın. Çünkü yarınlara dair yazacaklarım var. Ama şu bilinsin istiyorum: Bu iktidar inadı çok seviyor, inadına yapıyor bazı icraatları. Bizi de inada alıştırdı, bu iyi bir şey. O zaman TÜRK olmanın şerefi ve gururuyla inadına haykırıyorum: NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE!