Batıda akıl ve felsefe, doğuda naslar önemlidir. Akıl ve felsefe sorular sorar,sorgular.

Hem edebi,hem de sosyal ve siyasi alanda batılı bir tenkit geleneğimiz yoktur.Biz ya ölümüne sever,ya da ölene kadar söveriz.Sübjektif tenkit bir anlamda batının ürünüdür. Batıda akıl ve felsefe,doğuda naslar önemlidir. Akıl ve felsefe sorular sorar,sorgular. Oysa inançlar itaat ister. Medrese, yani üniversite veya tekke.İkisi de ayrı dünyalardır.Tercih size ait. Aklın metodu bilimdir,deneydir. Kalbin gizemli yolculuğunun anahtarı ise keşftir. Bu karşılaştırmaları uzatmak mümkün ama ben günümüze gelmek istiyorum.Halk Edebiyatımızda da,Divan Edebiyatımızda da Taşlama,Hiciv gibi türlerin elbette farkındayım.Ne ki bunların çoğu sanat amaçlıdır ve sayıları da pek öyle fazla değildir. Batılı anlamda metodolojik tenkit bizde Tanzimat döneminde başlamıştır. Zaten Tanzimat Fermanı ; eğitim ve siyasi reformlar başta olmak üzere hem hukuk alanında, hem de ordunun modernizasyonu çalışmalarında batı medeniyetini örnek aldığımızın belgesidir. Peki ama neredeyse iki yüz yıllık çabamıza rağmen çağdaş standartları yakaladığımız söylenebilir mi? Mesela siyaset tarzımız,siyasi partiler kanunumuz,siyaset adamlarımızın üslubu,hukuk uygulamaları sizce çağdaş standartlara uyuyor mu? Canım onların her şeyi mükemmel mi diye horozlanmayın hemen.Beni ilgilendiren bireyin haklarıdır ve tabiki devletin yönetim biçiminin hak ve hukuka uygun davranıp davranmadığıdır. Batının demokrasi mücadelesi bizden daha önce başladığı için gelişmekte olan ülkelere model olması da yadırganmamalıdır. Şimdi konuya buradan baktığımızda,ne siyaset adamlarımızın,ne de bireylerin doğru bir iletişim içinde olduklarını söyleyebilir misiniz? Herkes bir demokrasi sakızı çiğniyor ama, uygulamalar daha çok, demokrasiyi çiğnediğimizi gösteriyor. Her siyasetçi Şeyh Edebali'nin;"İnsanı yaşat ki,devlet yaşasın." Sözünü tekrarlayarak seçmen kazanıp iktidara geliyor ama sonra ne oluyor,o insanların hak araması bile engelleniyor,yasaklanıyor. Herkes iktidarın her yaptığını alkışlamak mecburiyetinde mi?! Neden bunca yazar içerde? Niçin eleştirilere ve eleştirenlere bu kadar düşmanlık,bu kadar tahammülsüzlük. Bu iktidar mensuplarının referans gösterdikleri ve devlet sanatçısı ünvanıyla ödüllendirdikleri şair Sezai Karakoç; "Devlet hayatında samimi eleştiri şarttır. Eleştirisiz devlet çöker." demiyor mu? Niye onun bu sözüne bile itibar etmiyorsunuz? Namık Kemal; "Tek görme organımız göz olduğu halde,o bile kendi kendini göremez."diyor.Yunus'un dilince bizim yanlışlarımızı söyleyecek Molla Kasım'lara ihtiyacımız yok mudur? Veya ne bileyim saltanat arabasına kurulmuş padişaha ; "Fazla da böbürlenme padişahım,senden de büyük Allah var" diyebilecek kara çarşaflı ,cesur,halk kahramanlarına bugün daha çok değer vermek durumunda değil miyiz? Muhalefetin görevi de budur zaten. İktidarın yapamadıklarını gündeme getirerek yapılmasını sağlamak.Yahu görevleri halkı savunmak olan avukatların yasal yürüyüşleri bile kaos çıkartmak olarak algılanıp üzerlerine polis gücü gönderiliyorsa, benim gibi sıradan bir vatandaş derdini kime,nasıl anlatacak,hakkını nasıl arayacak? Eleştiri ile hakaret arasında kalın bir çizgi vardır. Hakareti asla tasvip etmem ama özgürlüğü bir lütuf gibi bana dayatan muktedirlere de hiç bir saygım olamaz.Çünkü ben bir insanım. C.Orwell'in Domuzlar Diktatoryası'nda anlattığı yaşam ve yönetim biçimine razı olmak,insanlık onurunu ayaklar altına almak demektir. Volter ; "Size kimin hükmettiğini öğrenmek istiyorsanız,sadece kimi eleştirme izniniz olmadığını bulun." derken meseleyi ne de güzel özetlemiş. Krallar,diktatörler ,tiranlar hükmeder,ama demokrasilerde birlikte yönetim esastır ve bunun temelinde de karşılıklı saygı ve sevgi vardır. Devlet milleti için vardır ve devlet, kişi hak ve özgürlüklerinin düşmanı değil,güvencesidir. ABD'li İnsan Hakları Aktivisti Rachel Corrie; "Zulüm bizdense,ben bizden değilim." diyor siyahi gencin ölümüne sebep olan polisin uyguladığı orantısız güç için. Beyaz veya siyah,sarışın veya kızıl derili hiç önemli değil derisinin rengi,tercih ettiği din,çünkü o bir insan. Modern bir devletin tutumu bu olamaz. Bu kafada yetiştirilen insanlar dünyamızı da cehenneme çeviriyorlar. Bizim toplumumuzda kaç Rachel Corrie kaldı acaba merak ediyorum. Biz böyle değildik mazide çünkü.Bu kadar ayrıştırıcı,kutuplaştırıcı bir siyaset ortamında hava da kirlenir,iklimler de bozulur,toprak bile verimsizleşir. Bir örnek daha verip bitireceğim. ABD'deki siyah öfkeyi durdurabilmek için D.Trump tahrip edilen bir kilisenin önünde elinde İncil ile fotoğraf çektirmişti, hatırladınız mı? Ona karşı çıkan Rahip James Martin ne dedi biliyor musunuz? "Açık konuşayım.Bu mekruhtur. İncil sizin yaslanacağınız bir dekor değildir. Kilise, fotoğrafçılara poz verme sahnesi değildir. Din , siyasi alet değildir. Tanrı sizin oyuncağınız değildir." Kime söylüyor bu sözleri üstelik,dünyanın tek hakimi olduğuna inanan Trump'a. O rahip hala görevinde.Demokrasi böyle bir şey.Siz bir İslam ülkesinde Kral'a ya da Başkan'a söyleyin bu sözleri de seyreyleyin kopacak kıyameti. Sonra ileri demokrasi öyle mi?! Beyler önce ileri derecede hoşgörü,sonsuz derecede saygı ve sevgi diyorum ben. Batıyı beğenmeyenler için , yeni bir medeniyet tasavvurumuzun da şifresidir bu. Cumhuriyetimizin kuruluş değerlerini yeniden hatırlamak ve fabrika ayarlarına dönmekten başka çaremiz yoktur vesselam. ----- A.Acaroğlu-----