Prof.Dr.M.Mehdi ERGÜZEL

"Tokat'a girerken bir derin Vadi var her taraf yeşil, Alın beni, bırakın o vadiye, Belki yüz yıllarca yaşarım. Şu bizim Külebi n'oldu diye İsterse sormasın ahbaplarım.." Ben Zile'de doğdum. Minare-i Sagir Mahallesi'nin Turabi Sokağı'nın tozlu yollarında oynadım. Kim bilir nerelerdedir, arkadaşım Kemal'le hiç ayrılmazdık, koştururduk, yaramazlık, afacanlık yapardık. Yağmur yağacağı hissedildiği zamanlarda daha büyüklerin de planlamasıyla sekiz on kişi bir araya gelir, evleri dolaşır, acaba ne zaman kimlerin öğrettiği "Yağ yağ yağmur, teknede hamur, ver Allahım ver, bol bol, sulu sulu yağmur.." u kendine mahsus bestesiyle söyler, eldeki tepside birikenlerle kim bilir hangi kapıdaki teyze ve ablanın yaptığı tadına doyum olmaz pilavı tahta kaşıklarla mideye indirir, o günkü öğle nevalemizi eve gitmeden halletmiş olurduk. Oyunlarımızın sonu gelmezdi. 4-5 yaşlarımda iken Fenerbahçe taraftarı olmam da bu yılların mahsulüdür. Bir gün sokakta hangi yanlış sözü öğrenip söylemişsem, anne bildiğim, her Zileli gibi dindar olan Rahmetli babaannem Rumeli muhaciri, 1924 Mübadelesiyle buralara ailesiyle iskan edilmiş Şahsenem Hanım; "Öyle bir sözü senden bir daha duyarsam, ağzına biber sürerim." deyince mahcubiyetten kaçacak yer aramış, düzgün ve edepli konuşmanın da bir kelimeleri seçme işi olduğunu anlamaya başlamıştım. Güzel ve terbiyeli konuşulmalıydı. 1958-59 Öğretim Yılında Altınyurt İlkokulu'nda okur yazar bir adam ufağı olmaya başlamam, beni zar zor okula almalarıyla başladı. Az kalsın, ufak tefekmişim diye Rahmetli Bekir Telkenar'ın öğrencisi olamayacaktım. Rahmetli babam ne yaptı ettiyse, beni bu adı güzel ilkokula yazdırmayı başarmıştı. Okuma yazma öğrendikten sonraki yıllarımız, tarümar olan ailemizin en küçük üyesi olarak 60 yıl boyunca eskilerin "vatan ber-duş olmak" dedikleri tarzda, gurbet ellerde geçti. TOKAT'A ve KÜLEBİ' YE DOĞRU. Şair ve yazarların mensup oldukları, içinde doğup büyüdükleri milletin, cemiyetin, muhitin kültür ve dilini inşa etmek ve zenginleştirmek gibi hususi bir rolleri vardır. Bu gibi insanlar, kaynağından çıkıp yetiştikleri çevreden derin izler taşırlar ve bu temel / ana renkleri mahalliden milliye ve hatta evrensele / beynelmilele doğru taşırlar. Yazımıza konu olan Rahmetli Cahit Külebi de aslında Erzurumlu bir ailenin çocuğuydu. Kader rüzgarı, ailesini Tokat'ın Zile'sine ve Niksar'ına uçurunca o da hemşehrimiz olmuştu. Hüsn-i tesadüfe bakın ki 33 yıl arayla , aynı yüksek okul ve fakültenin aynı bölümlerinde okumak nasip olmuş: Çapa Yüksek Öğretmen Okulu.Meşhur edebiyatçı ve bilim adamlarımızdan hocam Rahmetli Profesör Mehmet Kaplan da onun akranı ve sınıf arkadaşıymış. Cahit Külebi, her Anadolu çocuğu gibi şair doğmuş. 20'li yaşlarından itibaren, daha öğrenciliğinde şiirlerini yayınlamaya başlıyor. Bu şiirlerde, okuyup adam olmak için Tokat'tan daha büyük şehirlere gitmiş, "Devlet Baba"nın müşfik kollarında yüksek okullarda okumuş, mezun olup öğretmenliklere, alanında önemli görevlere, yurt dışlarına kadar uzanmış ama geldiği kaynaklardan kopmamış, duygu, düşünce ve ideallerini de hepimizi cezbeden güzel bir Türkçe ile anlatmış bir mütevazı memleket evladının bize has tavrı ve edası vardır. Şiirleri sağlığında ve sonraları muhtelif incelemelere, tezlere konu yapılmış, yapılıyor. Vefatının 23. yılında bulunduğumuz Külebi'nin doğumunun 100. yılı olan 2017'de daha geniş programlarla anılması mümkün olmuştu. Vefalı olmanın gereği de budur. Daha önce Niksar'da doğumunun 90.yılında yapılan bir programda onun şairliği, hayat felsefesi ve sanatkarlığından aldığımız ilhamla bir edebi-fikri değerlendirme yapmağa çalışmıştık. 2015 Ekim'inde yapılan ve 80'in üzerinde bildiri sunulan III. Zile Sempozyum'u için onun şiirlerinin bizde bıraktığı farklı tesirler arasında merakımızı mucip olan söz varlığının önemli bir unsuru sayılan fiil ve çeşitlerindeki zenginliği inceleme konusu olarak seçmiştik. Yaz boyunca Temmuz- Ağustos haftaları Külebi'nin şiirlerini bu bakımdan tetkik etmekle geçti ve hiçbir emek mahsulü çalışma faydasız olmadığı gibi bunda da "deryada damla" kabilinden bazı sonuçlar elde ettik. Bütün fiillerin, fiilimsilerin, ek-fiillerin, birleşik fiillerin dökümünü yaptık. Kaç şiir içinde kaç cümle ve mısrada, ayrıca ne kadar kelime grubu kullanıldığını sayıya dayalı olarak % 95'e yakın doğrulukta tespit etmek istedik, fillerin ve birleşik fiillerin dökümünü verirken, istatistiki olarak kelime sıklığı dediğimiz frekanslarını 100 kelime üzerinden ele aldık, fiil tercihlerini yorumlama cihetine gittik. Külebi'in sekiz ayrı küçük kitapken, 2006'da bir araya getirilen "Bütün Şiirler"inde 167 şiir var, bu şiirlerde 3601 mısra, 2171 cümle, 2889 kelime grubu, fiiller dışında yaklaşık 1868 isim cinsinden kelime, tekrarlarla 342, tekrarlar dışında 70 kadar edat ve nihayet; 370'i çekimli fiil, 200 kadar fiilimsi ve 460 civarında birleşik fiil var. Toplam fiil, birleşik fiil, fiilimsi, bin civarındadır. Bir başka ifadeyle tekrarlar dışında tek tek kelime sayısı 3000'e yakındır, kelime grubu, üslup ve ifadede zenginlik için kelimenin kafi gelmediği yerde bir anlatım imkanı olarak düşünülürse 3000'e yaklaşan da gruplar olunca 6000 kelime ve kelime grubu, yahut ortalama beş altı bin unsura dayalı bir ifade imkanından bahsedilebilir. KÜLEBİ'DE FİİLLER DÜNYASI e ) Fillerdeki zamanlar, kipler ve sahışlar : Külebi'nin şiirlerinde çekimli fiillerin tekrarlarla bine yaklaşan genel manzarasını Türkçemizin 9 kipe, zamanlara ve şahıslara göre tespit ederek sayılara dayandırdığımızda şairin üslup ve temayüllerine dair ipuçları da ortaya çıkmaktadır . Manzara şöyledir : Geçmiş zamanda çekimlenmiş fiil sayısı : 369 ( 268'i görülen geçmiş, 95'i öğrenilen geçmiş, 36'sı birleşik çekim olmak üzere) Geniş zamanda çekimlenmiş fiil sayısı : 282 ( 21'i birleşik çekim olmak üzere), Şimdiki zamanda çekimlenmiş fiil sayısı : 99 (26'sı birleşik çekim olmak üzere), Gelecek zamanda çekimlenmiş fiil sayısı : 81, Şart kipinde çekimlenmiş fiil sayısı :37 ( 5'i birleşik çekim ), İstek kipinde çekimlenmiş fiil sayısı : 11, Gereklilik kipinde çekimlenmiş fiil : 7 teklik şahısla çekimlenen fiiller : 108 teklik şahısla olan çekimlenen: 103 teklik şahısla olan çekimlenen : 636 çokluk şahısla çekimlenen fiiller :48 çokluk şahısla çekimlenen fiiller : 12 çokluk şahısla çekimlenen fiiller : 35 Olumsuzluk eki alarak çekimlenmiş fiiller: 63 Soru eki alarak çekimlenmiş fiiller : Sözün özü; bir yazar veya şairin üslubunu belirleyen ölçülerden biri de kullandığı kelimeler ve kavramlar dünyasıdır. Söz sanatçısı, artık söyleme ve yazma çağı gelmişse, muhatabı olan çevrenin milli veya mahalli çevresine mesajlarını verirken, Allah'ın her dilin mensubuna nasib ettiği, meramını ifade için cümleler kurma kabiliyetini, dil yetisini harekete geçirir. Kendini ve dış alemde olup bitenleri anlatabilmek gayesiyle nesneler ve onların adları olan isimlerden, hareketler ve onların adları olan fiillerden istifade eder. Bu kelimeler, eserin hacmine, anlatılanların mana ve mahiyetine göre çeşitlilik arz eder ve o şahsiyetin kelimeler ve kavramlar dünyasını ortaya koyar. Yunus Emre'de İslami kaynağa dayalı kelime ve kavramlar, Fuzuli'de, Necip Fazıl'da, Arif Nihat'ta keza aynı bakış tarzıyla ve mantıkla değerlendirirsek, kendilerine has ifadeler ortaya çıkacaktır. Biz hemşehrimiz Cahit Külebi'nin, bir Cumhuriyet dönemi şairi olarak daha küçük yaşlarımızdan itibaren duymaya alıştığımız şiirlerini tekrar incelerken gördük ki, kitabında yer alan 167 şiirde geçen, gruplar dışında üç bine yakın kelimenin, neredeyse üçte biri fiil ve fiil rolü oynayan kelimelerle iç içedir. Bu durum, şairimizin bir hareket üslubuna sahip olduğunun, içine kapanıp kalmadığının, düşünce ve duygularını bir aksiyona tebdil etme istek veya idealinin göstergesi sayılabilir diye düşünmekteyiz. Başka uzun bir makalemizde, tasnife tabi tutarak alfabetik dökümünü verdiğimiz bu fiillerin onda birlik, yüz kadarının sıklık sayıları sıralandığında yine önde yer alan ( gel-, git-, gör-,de-,bil-, bak-, geç-, ağla-, okşa-, düşün-, gül-, sev-,ak-, eski-,yaşa-,eğlen-, gez-,kal-,sallan-, akıp git-,yit- yitir-.) ve benzeri fiiller de hepimizin hayat akışı içinde sık kullanageldiğimiz hareket ve duygu anlatmaya yarayan canlı ve renkli fiillerdir. Bu fiillerin en çok geçmiş zamanda çekimlenmesi ve sonra geniş ve şimdiki zamana meyleden bir sayısal sonuç getirmesi de şairin yaşadıklarını, tecrübe ve hatıralarını öne çıkardığının ipucu sayılabilir. Bir yazarımızın dediği gibi, "Hepimiz, her geçen an ile birlikte geçmiş zamana akıp gitmekteyiz." İyi ki hafızamız var da olup bitenlerden ders alarak istikbale yönelmekteyiz. Bu fiillerde "ben ve sen" önemli ve özel bir yer taşısa da asıl ağırlık üçte ikilik %65'lik bir nispetle "o ve onlar" üzerinde yoğunlaşmaktadır. Şair "ben ve sen"den "biz"e doğru gitse de asıl olan "o ve onlar"dır. Ben burada daha önceki aynı şaire dair bir yazımdaki görüşlerimden farklı bir vadiye yönelmemi gerektirecek bir temayül gördüm. "O ve onlar" , bizim dışımızdaki "biz" dir. Milletimizdir, milletimiz içindeki diğerleridir. Herkes başkasına göre "diğer"dir. A.Nihat Asya'nın dediği gibi "Onlardan kaldı bu toprak, biz gezip tozmayalım mı ?" Eskilerin "digergamlık" dediği belki de bu yaklaşımdı. Bu hususta;"Ben, sen, biz" varız ama "onlar"ı yok sayamayız, diye düşünmekteyim. Hemşehrimiz Rahmetli Cahit Külebi'nin bize yadigar kalan şiirleri, edebiyatçılar veya sosyologlar tarafından farklı zaviyelerden ele alınabilir. Bu, Osmanlı'nın son yıllarında 1917'de doğan, Cumhuriyetin kuruluşunda okula henüz başlayan ama köklerinin milli olduğuna kani bulunduğumuz şairimizin düzgün cümleli, samimi, yerli ,vatansever, Tokat şehri ve çevresinden kopmamış üslubunu çocuklarımıza sevdirilmeli, okutulmalı, onun Yunusların, Karacaoğlanların, Aşık Veysellerin, Yahya Kemallerin ve Akiflerin yanı başında olduğu hususu unutulmamalıdır. Allah milletimize ve sokaklarında çocukluk hatıralarımı gözlerim dolu dolu yad ettiğim sevgili Zile'mize daima huzurlu günler nasip etsin..