( Prof. Dr. Mesut Şen)

Ali Erbaş Mersin'de yaptığı bir konuşmada şöyle demiş: "İslam dışı ilimler diye bir şey yok. Matematik de, sosyoloji de, psikoloji de, felsefe de İslami bir ilimdir. Her ilim adamı peygamberin varisidir. Çünkü ilmin temeli ona dayanıyor... Medrese ne demek? Birilerinin nedense 'medrese' denince tüyleri diken diken oluyor. Ders yapılan yer demektir medrese. Sınıf diyoruz mesela... Sınıfın Arapça olduğunu duysalar ona da mı karşı çıkacaklar acaba? Sınıf, kitap, kalem, defter Arapça... Kullanmıyor muyuz?.. Ne diyor? 'O kalemle yazmayı öğretti. İnsana bilmediğini öğretti.' Rab öğretici demektir. Mürebbiye ismini bu millet asırlarca öğretmenler için kullandı..." Ali Erbaş her konuşmasıyla eleştirilen bir adam oldu. Halk tarafından da sevilmedi. Halbuki din adamının sevilmesi önemli... 27 Mayıs'ta ülkede bir darbe yapılmışken bile ülkenin en saygın din adamlarından biri diyanet işleri başkanlığına getirilmişti. Ömer Nasuhi Bilmen her kesimin büyük saygı duyduğu önemli bir isimdi... Önemli eserler bıraktı... Yazdığı Büyük İslam İlmihali kitabının üstüne bir ilmihal yazılamadı. Ali Erbaş'ın yukarıdaki konuşmasındaki tek doğru "İslam dışı ilim yoktur." sözüdür. Ne var ki medreselerde de asırlarca bu sözün tam tersi uygulanmıştır. Gerçekler saklanamaz, gerçeklerin üstü örtülemez... Medreselerin tarihi bellidir... Ali Erbaş diyor ki her ilim adamı peygamberin varisidir. Her ilim adamı peygamberin varisi değildir. Allah'ın varisidir denirse bu söz kendi mantığı içinde doğru kabul edilebilir. İlmin temelini peygamberimize dayandırmak, peygamberi övmek kastıyla da olsa, yine doğru olmayan bir değerlendirmedir. Çünkü bizim peygamberimizden önce de peygamberler geldi geçti, İslamiyet'ten önce de bilim adamları vardı. İslamiyet'e göre bütün peygamberler zaten bizim gibi birer insandır. Bazı şeyleri bilirler, bazı şeyleri bilmezler. Her konunun uzmanı değildirler. Yani İslamiyet açısından peygamberler de, din adamları da, rahipler de diğer insanlar gibidir. Özel konumları yoktur. Kaldı ki geçmişte İslam alimleri de, Aristo (Aristitalis), Platon (Eflatun), Galenos (Calinus) gibi Eski Yunan alimlerini önceki öğretmenleri olarak görmüşlerdir. Aristo'dan "Aristo aleyhisselam" diye bahsetmişlerdir. Eski metinlerle uğraşanlar bu ifadeleri hep görürler... Peygamberlerin Tanrının elçisi olmak dışında özel konumları yoktur İslamiyet'e göre... Dilimizde kullanılan medrese, ders, kitap sözcükleri Arapça değildir. Arapçadan dilimize geçmiş Türkçe sözcüklerdir. Defter ve kalem sözcükleri üstelik Yunancadan Arapçaya geçmiş sözcüklerdir. Böyle bir iddiada bulunursanız Kur'an'da geçen kalem sözcüğünün Yunanca olduğunu kabul etmek zorunda kalırsınız. Bir metin, bir dili ihtiva eder. Bir metin iki dilli olmaz. Bir metnin içinde başka dillerden kelimeler olması o metni bir kaç dilli yapmaz. Kur'an'da geçen kalem sözcüğüne nasıl Yunanca demek doğru değilse Türkçede geçen ders, medrese, kitap, kalem, defter sözcüklerine de Arapça demek doğru değildir... Dil bilimi olaya tam böyle bakar... Ne yazık ki dil biliminin bu basit gerçeği, ülkemizde, normal insanlar bir tarafa, roman ve şiir yazan, yani edebiyatla uğraşan, hatta filoloji öğrenimi gören insanlar arasında bile tam olarak algılanamıyor. Bu yanlış anlamanın, belki bile bile bu bilimsel gerçeğe karşı çıkmanın arkasında maalesef yine ideolojik saplantılar vardır. Dil biliminde başka dillerden bir dile geçen sözcüklere ödünç sözcük adı verilir. Hiç bir dilde, dile yerleşmiş, asırlarca dilde yer almış kelimelere yabancı muamelesi yapılmaz. Sözlük biliminde ödünç kelimeler de, yer aldığı dilin söz varlığı içinde görülür. Şu halde bir dilin günlük hayatında, edebiyatında kullanılan bütün kelimeler o dile aittir... Dil kirliliği tabiri dile giren yeni kelimeler için kullanılır, eski kelimeler için kullanılmaz. Çünkü yabancı dillerden bir dile giren sözcükler, zamanla o dilin ses özelliğine uyum sağlarlar, anlamları değişebilir, başka anlamlar kazanabilirler, tam ters anlamlar ifade edebilirler... Türkçeye yabancı dillerden bir çok sözcük geçtiği gibi, bir çok Türkçe sözcük de Türkçeden başka dillere geçmiştir. Hemen her dilde yabancı dillerden gelme sözcüklerin varlığından dolayı ikili üçlü kullanımlar olabilir. Örneğin İngilizcede 'cevap' anlamında answer da vardır, reply da vardır, response da vardır... Reply ve response İngilizceye Fransızcadan geçmiştir. Her ikisi de Latin kökenli sözcüktür. Answer daha sık kullanılırken diğerleri daha seyrek kullanılır, ama kullanılır... Sözcüklerin fazla olması bir dilde ifade zenginliği yaratır. Her sözcük bir dile girdiğinde kendi kavram alanını da yaratır. Özenmek başka şey, imrenmek başka şey, gıpta etmek yine başka şeydir. Kalpsiz gönülsüz demek değildir, yüreksiz demek hiç değildir. Bir dilin kelimelerine sadece köken açısından bakmak çağ dışı bir yaklaşımdır. Etimoloji ne yazık ki Orta Doğu'da övünme aracı olarak kullanılıyor. Bir Orta Doğulu'ya göre bir sözcüğün kökeninin kendi diline dayanması çok önemlidir, diline girmiş ödünç sözcüklerin dilinde kazandığı anlamlarının ise hiç bir önemi yoktur. Onun için o kelimeler birer yabancıdır. Bazen kendi diline ait zannettiği sözcüğün başka bir dilden geldiği iddia edilirse, hatta bu durum kanıtlanırsa, müthiş sarsılır. Kelimesini kurtarmak için yumruk yumruğa kavga etmeye hazırdır. Halbuki etimoloji bu maksatla yapılmaz. Bir kelimenin hangi tarihte bir dile girdiği ve hangi anlamları kazandığı da etimolojik açıdan değerlidir. Zaten etimoloji köken bilimi demek değildir. Köken bilimi çok yanlış bir türetme oldu. İnsanlarda yanlış anlamalara sebebiyet verdi. Etimoloji sözcüklerdeki bilinmeyen gerçeği araştırma, bulma bilimidir. Anlam bilimi de bir dilin tarihi ile ilgilenir. Anlam genişlemesi, anlam daralması, anlam kayması, anlam iyileşmesi, anlam kötüleşmesi dil tarihi ile ilgilenmez de ne ile ilgilenir?.. Şu halde anlam bilimi de etimoloji içinde yer alır. Dilimizde öyle ödünç sözcükler vardır ki dilimizdeki asıllarını unutturmuştur. Öyle ödünç sözcükler de vardık ki geldiği dilde unutulmuş, bizde yaşam alanı bulmuştur. Yine bizde unutulmuş olan öz Türkçe bir sözcük, başka bir dilin ödünç sözcüğü olarak varlığını hala devam ettirmektedir. Öyle ödünç kelimeler de vardır ki başka kelimelerle yepyeni tasarımların ifadesini taşır. Mesela adam sözcüğü Adem özel adından gelir, kelimeyi Araplardan almışız, akıl da Arapça kökenli bir sözcüktür. Ama adamakıllı bizim tasarımımızdır. Ortada ne Adem kalmıştır, ne akıl, bambaşka bir sözcük yaratılmıştır. Her dilde böyle yüzlerce kelime vardır. Sonra, kelimelerin bilindiği sanılan kökenleri her zaman kesin sonuç vermez. Siz bey kelimesine Türkçedir dersiniz, en eski Türkçenin metinlerinde bu kelime görülmektedir dersiniz, başka biri kelimenin Çinceden gelme ödünç kelime olduğunu iddia eder, başka biri bambaşka şey söyler. Her etimoloji sözlüğü bu iddialarla doludur. Demek ki mesele Ali Erbaş'ın ileri sürdüğü "Sınıfın Arapça olduğunu duysalar ona da mı karşı çıkacaklar acaba? Sınıf, kitap, kalem, defter Arapça... Kullanmıyor muyuz?." gibi değildir. Yanlış anlaşılmamak için bir hususa da açıklık getireyim. Cumhuriyet döneminde yapılan dil devrimine asla karşı değilim. Bazı yanlışlıklar yapılmış olabilir. Türkçe, Atatürk'ün de dediği gibi, asırlarca başka dillerin boyunduruğu altında varlığını sürdürmüş, Cumhuriyet'le birlikte özgür bir dil haline gelmiştir. Osmanlı döneminde kavramlara karşılık aranırken Türkçe kök ve eklerden yararlanılmamıştır, aksine Arapçadan karşılıklar bulunmağa çalışılmıştır. Kavramlara Türkçe kök ve eklerden kelime türetmek Cumhuriyet'ten sonra mümkün olabilmiştir. Türkçenin yitip gitmiş kelimeleri de Cumhuriyet sayesinde gün yüzüne çıkabilmiştir. Ali Erbaş yine diyor ki "Birilerinin nedense 'medrese' denince tüyleri diken diken oluyor." Ben de buradan soruyorum: Sizin neden tüyleriniz diken diken olmuyor?.. En başta sizin olması gerekiyor. Çünkü İslam'ı geri bırakan tamamiyle medrese eğitimidir. İslam'ın günümüzdeki halinden tek başına medrese eğitimi sorumludur. Bunun için medreselerin dört yüz yıl boyunca okutulan müfredatına bakmak kafidir. Orada matematik var mı, sosyoloji var mı, psikoloji var mı, felsefe var mı?.. Medreselerin müfredatında ne var? Kelam, tefsir, hadis, belagat, Arapça sarf ve nahiv var... Başka hangi dersler okutulmaktaydı medreselerde? "İslam terakkiye manidir." sözü niçin söylendi? Bunun için söylendi. Medreseler yüzünden İslam doğru anlaşılamadı. İslamiyet'e en büyük darbeyi medreseler vurdu. Hala da vurmakta... Medrese elbette ders kelimesinden türetilmiş 'ders verilen yer' anlamına gelen bir kelimedir. Ancak orada öğretilen bilgilerle kelimenin özel anlamı oluşmuştur. Asırlarca medreselerde Türkçe okutulmamıştır. Bir millet çocuklarına asırlarca, yani Tanzimat dönemine kadar kendi dilinin gramerini öğretememiştir. Zeki Velidi Togan Arapça ve Farsçayı nereden biliyor?.. Başkurdistan'da aldığı medrese eğitiminden biliyor. Bütün İslam coğrafyasında medreselerde Arapça ve Farsça eğitim veriliyor ama Türkçe eğitim verilmiyor... Kimya, fizik, coğrafya öğretilmiyor... İslam'da İslam dışı ilimler yoktur, bütün ilimler İslamidir demek kolaydır, ama bunu derken, önce dön de bir tarihine bak diyebilir herifçioğlu, ağzı torba değildir...