Dün gezi parkı eylemlerinin yıl dönümüydü. Gezi parkı eylemleri, bu ülkenin gençlerinin memleketin ağacına, doğasına sahip çıkma hareketidir. Ülkenin nefesini kesmek isteyenlere karşı bir demokrasi çığlığıdır. Bu eylemler sırasında hayatını kaybeden yurttaşlarımızı unutmuyor, hepsini rahmetle anıyoruz. YENİ NORMALLEŞME AŞAMASINA GEÇİYORUZ Yaz geldi. Ve bugün korona salgınıyla mücadelede yeni bir normalleşme sürecine geçiyoruz. Bu aşamaya büyük fedakarlıklarla geldik. Evde kaldık, sosyal mesafeye riayet ettik, hastalığın yayılma hızını düşürdük. Bu süreçte bazılarımız işinden, gelirinden de oldu. Sonunda dünyanın birçok ülkesiyle beraber, biz de yeni normalleşme aşamasına geçebildik. Bu süreçte bazılarımız herkesten çok daha fazla teşekkürü hak ediyor. En başta da, salgınla en ön cephede çarpışan sağlık çalışanlarımıza büyük bir minnet borcumuz olduğunu ifade etmekle başlayım. Bu sürece önerileriyle katkıda bulunan Bilim Kurulu üyelerine de teşekkür ediyoruz. Yine gece gündüz demeden çalışan güvenlik güçlerimizin ve belediye çalışanlarımızın gayretlerini unutamayız. Marketlerde çalışan, paket ve kargolarımızı evlere ulaştıran kuryelerimize, PTT çalışanlarımıza, apartman görevlilerimize yine çok büyük teşekkür borçluyuz. Fabrikalarda çarkların durmaması için sağlıklarını tehlikeye atarak çalışan emekçilerimize, tarlalarında, bağlarında, bahçelerinde çalışan çiftçilerimize de minnet borçluyuz. Yapılan tüm bu fedakarlıkların boşa gitmemesi için, bundan sonraki yeni süreçte de, herkese büyük sorumluluklar düşüyor. KARARLAR BİLİMSEL GERÇEKLERE GÖRE ALINMALI Unutmayalım virüs halen aramızda dolaşıyor. Normalleşme kararlarını saray hükümetinin başı açıkladı. Bu kararlarda Bilim Kurulu'nun önerilerine ne kadar uyulduğunu bilmiyoruz. Normalleşmenin başarısı, alınan kararlara güven duyulmasına bağlıdır. Güveni sağlamanın ön koşulu da; kararların siyasi değil, bilimsel gerekçelerle alınmasıdır. Biz bunun için baştan beri "Bilim Kurulu'nun kararları kamuoyuna açık olmalıdır" dedik, "Bilim Kurulu'nun bir sözcüsü olmalıdır. Kurul'un tavsiyelerini, Kurul'un sözcüsü açıklamalıdır" dedik. Demeye de devam edeceğiz. Bu sadece yurttaşlarımızın sağlığı açısından değil; ekonomik ve ticari hayatın sağlığı açısından da önemli. Kendisinin ve ailesinin sağlığından kuşku duyan yurttaşlarımız, eski harcama alışkanlıklarına kolayca dönebilir mi? Tabi ki dönemez. Salgında yarın ne olacağını bilmeyen iş insanlarımız, işletmesini tam kapasiteyle çalıştırma veya yeni yatırım yapma kararlarını alabilir mi? Alamaz. ÇELİŞKİLER ENDİŞE UYANDIRIYOR Hükümetin planına göre artık iki yaş gurubu hariç herkes sokağa çıkabilecek. 18 yaşından küçük olanlar ve 65 yaşından büyük olan yurttaşlarımız evlerinde kalmaya devam edecekler. Ancak 65 yaş üstü yurttaşlarımız eğer esnaf ise herkesin aldığı tedbirleri alarak dışarı çıkabilecekler. Yine kreşleri açıyoruz ama "0-18 yaş arası evde kalacak" diyoruz. Sıfır evde kalacaksa kreşlere kim gidecek? Bunlar nasıl olacak? Bu çelişkiler normalleşme kararının sağlık gerekçelerinden çok, ekonomik gerekçelerle alındığı endişesini uyandırıyor. Bütün bunları dikkate alarak milletimize bir çağrı yapmak istiyoruz. Aziz milletimiz, bugünden itibaren mesafe, maske ve temizlik konusunda çok daha hassas olmak zorundayız. İhtiyatı elden bırakmanın, hem insani hem de mali kayıplarının çok büyük olacağını unutmamalıyız. Ancak bu şekilde ikinci dalgadan kaçınabilir, yapılan onca fedakarlığı da boşa çıkarmamış oluruz. O CEZALAR KALDIRILSIN Salgında bugüne kadar geçen süreçte, Saray hükümeti milletimizi canı ile cüzdanı arasına sıkıştırdı. Beş maskeyi bile bu millete bedava dağıtamadılar. Sağlıkçılarımıza verilen desteklerde, aynı tehlikeye maruz kalan sağlıkçılarımızın arasında bile ayrıma gittiler. Taşeron kadrolarda çalışanlar, hastane hizmetlileri destek verilirken unutuluverdi. İşsizlik Fonu'ndan zorunlu izne çıkarılanlara taahhüt edilen ödeme bile tam olarak yapılamadı. Bu dönemde sokağa çıktığı için binlerce lira ceza kesilen vatandaşlarımız var. Üç hafta önce bu cezaların kaldırılmasını bu kürsüden talep etmiştik. Yeni bir normalleşme sürecine girdiğimiz bugünlerde, bu talebimizi bir kez daha tekrarlıyoruz. BÖYLE HÜKÜMET BAŞKA YERDE YOK Yüzbinlerce işyeri; kahvehane, berber, lokanta, otel, dükkan haftalarca kapalı kaldı. Taksi, otobüs, minibüs şoför esnafı çalışamadı. Ev hizmetlerinde çalışanlar işlerine gidemedi. Evde kalma sürecinde sebzeler, meyveler; manavın, pazarcının elinde kaldı. Milyonlarca yurttaşımız gelirinden, kazancından oldu. Bu kayıplar saray hükümeti tarafından telafi edildi mi? Hayır. Aksine milletine İBAN numarası gönderip para istediler. Soruyorum size, dünyanın hangi ülkesinde, Çin'de, Maçin'de, Fizan'da hem dünya lideri olduğunu iddia edeceksin, hem de vatandaşından para isteyeceksin. Böyle bir hükümet başka bir yerde var mı? Hala da millete İBAN numarası göndermeye devam ediyorlar. Bu toplanan paralar "nereye harcandı", "kime yardım yapıldı" bilen yok. G-20 İÇİNDE SONDAN BEŞİNCİYİZ Sarayın damadı rakamları her gün çarpıp, çarpıtsa da tablo ortada: Türkiye, salgında verdiği ekonomik teşviklerle, 168 ülke içinde dünyada 127. sırada yer alabildi. Yine, milli gelire oranla, verilen mali teşviklerde G-20 içinde sondan beşinci olduk. Ülkemizde 1 milyon 800 bin civarında esnaf ve sanatkar var. Halk Bankası, salgın nedeniyle sadece 374 bin esnafın borcunu öteledi veya yapılandırdı. Bu, esnaf ve sanatkarlarımızın yüzde 20'si bile etmiyor. Yine, 2 milyona yakın esnaf ve sanatkardan yeni kredilere erişebilenlerin sayısı 606 bin civarında. Yani esnaf ve sanatkarlarımızın ancak yüzde 30'u bu yeni kredileri alabildi. Kalan yüzde 70, faiziyle bile borç alamadı. Baştan beri söylüyoruz, esnafa bir sicil affı çıkarın diyoruz bu af bile sıkıntı içindeki esnafımıza çok görüldü. ARPACIYA BORÇ EDEN AHIRINI TEZ SATAR Hükümet şimdi "esnaf ve sanatkar kaldığı yerden ticari faaliyetlerine devam edecek" diyor. İyi de, bu nasıl olacak? Zaten borca batırılmış esnaf, neredeyse 10 haftadır siftah etmedi, tek kuruş kazanmadı. Halkbank tarafından üç ay süreyle ertelenen borçların şimdi ödeme zamanı yaklaşıyor. Bu arada işletmelere diyorsun ki sosyal mesafe önlemleri nedeniyle tam kapasite çalışma. 10 masalı kahvehane, lokanta ancak bunun yarısı kadar masayı açabilecek, eskisinin yarısı kadar müşteriye hizmet verecek. Bu kuaförler için de geçerli, diğer esnaflar için de geçerli. Taksi, minibüs, otobüs eskisi kadar müşteri alamayacak. Peki, esnaf bu borçları neyle ödeyecek? Bildiğimiz bir şey var: "Arpacıya borç eden, ahırını tez satar." HAVAYA BAKIP ISLIK ÇALMAYIN Esnafımızın, iş insanlarımızın hükümetten talepleri var. Hükümet havaya bakıp, ıslık çalarak bu taleplerden kaçamaz. Öyle tek bir idari kararla, "ticari hayatın ve ekonomik yaşamın yeniden normale döneceğini" kimse beklemesin. Ticari ve ekonomik hayatın düzene girmesi için hükümete ciddi görevler düşüyor. İş dünyamız kısa çalışma ödeneği süresinin uzatılmasını istiyor. Esnaf kira yardımı istiyor. Doğalgaz, su, elektrik faturaları yılsonuna kadar faizsiz ertelensin diyor. 2,5 aydır kapalı olan kahvehaneler, "bana hiç olmazsa bir asgari ücret kadar destek verin" diyor. 2,5 aydır siftah yapmayan esnafımız, "kapalı kaldığım dönem için Bağ-Kur ve SGK primlerini devlet ödesin" diyor. Esnaf hükümete, "bu yıl ödeyeceğim vergiyi, harcı, rüsumu ertele" diyor. "Kira stopajını benden alma" diyor. "Bu yıl MTV alma diyor. Arabamda boş tutmak zorunda olduğum koltukların parasını öde" diyor. "Kredilerin faizini yılsonuna kadar devlet ödesin" diyor. Esnaflarımız, sanatkarlarımız "bunlar olmazsa ben bittim" diye haykırıyor. ESNAFIN DA ÇİFTÇİNİN DE DERDİ BÜYÜK Peki bunlar çok sıra dışı talepler mi? Hayır. Dünyadaki diğer ülkelere baktığınız zamanda onlarda bunu yapıyorlar. Yetmiyor daha fazlasını yapıyorlar. Mahrum kaldığı karın yüzde 80'ini, gelirin yüzde 80'ini esnafın cebine koyuyorlar. Haykıran sadece esnaf ve sanatkarlarımız değil; çiftçilerimiz, üreticilerimiz de haykırıyor. Onlar da bitik vaziyette. Çiftçilerimiz, salgın yetmezmiş gibi, bu yıl bir de çok çeşitli afetlerle uğraşmak zorunda kaldılar. Mayıs ayının ikinci yarısında 46 ilimizde üreticilerimiz "don, sel, dolu, ani sıcaklık değişimi" gibi ciddi doğal afetleri göğüslemek zorunda kaldı. TARSİM bu haliyle çiftçilerimizin derdine derman olamıyor. Çiftçilerin ekip biçtiği, ancak çiftçi kayıt sistemi dışında kaldığından hem destek alamadığı hem de sigorta yaptıramadığı ciddi araziler var. Örneğin, Adana'da ekilip biçilen alanın sadece yüzde 40-45'inin ÇKS'de kaydı var. ÇKS kaydı olmayan çiftçi, sokağa çıkma yasağından çiftçiden sayılmıyor, evinden bile çıkamıyor. Çiftçiye kanunen hak ettiği destekler verilmiyor. Tabi afete uğrayan ancak ÇKS kaydı olmayan çiftçilerimizin sorunlarını nasıl çözeceksiniz, zararlarını nasıl gidereceksiniz? ÇAY ÜRETİCİSİ KAN AĞLIYOR Darbe, marbe laflarıyla bu soruyu geçiştirmeye, kulağınızın üstüne yatmaya kalkışmayın. Çiftçilerimiz bu sorulara yanıt bekliyor. Bizde yanıt bekliyoruz. Karadeniz'de çay üreticilerimiz perişan. Üretimde dünya beşincisi, tüketimde dünya birincisi olduğumuz bir üründe, üreticilerimiz şimdi kan ağlıyor. Her sene hep aynı hikaye. ÇAYKUR üreticiye uyguladığı kontenjanı indirince, özel sektör durumu fırsata çevirip yaş çayın fiyatını yerlerde süründürüyor. Çay üreticileri hükümetten özellikle üç şey istiyor: "Kota ve kontenjan uygulamasına ÇAYKUR derhal son versin", "özel kesime taban ve tavan fiyat uygulamasına geçilsin", "taban fiyatının altında ürün alan cezalandırılsın", "çay kanunu acilen çıkarılsın." KAZANA NE KORSAN KEPÇENDE O ÇIKAR Hükümete sesleniyoruz: Kazana ne korsan, kepçende o çıkar. Bırak artık çiftçinin, üreticinin yakasını, bıçak kemiğe dayandı. Bunların hali, takati kalmadı. Tarladan, sofraya gıda güvencesini sağlayamazsak, geleceğe güvenle bakamayız. Bunu bütün dünya anladı. Salgın sürecinde aldığımız önemli derslerden biri de bu oldu. SOSYAL DESTEK SİSTEMİNDE İKTİSATÇILAR BİLE FİKİR BİRLİĞİ ETTİ Yine salgında öğrendiğimiz bir diğer ders, hükümetlerin keyfine bağlı olmayan, her vatandaşın hakkı olan, güçlü sosyal destek ağlarının önemi. Saray hükümeti salgında sadece 5,5 milyon yurttaşımıza, o da bir defalık, bin lira vermekle yetindi. Yani hepsi topu 5,5 milyar lira. Saray hükümeti salgında milletimizi bir başına bıraktı. Meşhur sözdür: İki iktisatçının olduğu yerde en az üç farklı görüş olurmuş. Ama bu pandemi döneminde, dünyanın tüm ekonomistleri, güçlü sosyal destek ağlarının önemi konusunda birleştiler. Bazı ülkeler destek sistemlerini daha da güçlendirmeye başladı. Bunun son örneği İspanya. İspanya hükümeti, "Asgari Yaşam Geliri" adını verdiği bir sistemle, salgında işini kaybeden ve yoksulluk sınırının altında yaşayan kişi ve ailelere, bu aydan başlamak üzere para desteğinde bulunma kararı aldı. Bu sistemle yoksulluk sınırının altında yaşayan iki çocuklu bir aileye her ay 1.015 avro, yalnız yaşayanlara ise 462 avro destek verilecek. Toplamda 850 bin ailenin bu destekten yararlanacağı söyleniyor. BELEDİYELERİMİZ UĞRAŞIYOR AMA KURUMSALLAŞMALI Belediyelerimiz, hükümetin bıraktığı bu sosyal destek açığını kapatmak için canla başla uğraşıyorlar. "Bu ülkede hiçbir çocuk yatağa aç girmesin" diye gereken her türlü önlemi almaya uğraşıyorlar. El hak başarılı da oluyorlar. Ama bu iş artık kurumsallaşmalı. Aile destek sigortası vatandaşlık hakkı olmalı. Tüm bu sıkıntıları aşabilmek için, yeni normalde, "yeni bir bütçeye ve yeni bir programa" ihtiyaç var. Aksi takdirde, Saray hükümetinin ağzından düşürmediği, "yeni dönemin fırsatlarını" eloğlu yakalar, biz de bu kafayla yine yaya kalırız. HALA KREDİ ALIP İHALE DAĞITMAKLA MEŞGULLER Erdoğan "vahşi kapitalizm" lafını şu günlerde ağzından düşürmüyor. Ama bal bal demekle de ağız tatlanmıyor. Vahşi kapitalizm ehlileştirilecekse; sosyal devletle, akıllı devlet müdahaleleriyle ehlileştirilecek. Kriz millet için fırsata çevrilecekse böyle çevrilecek. Ama iktidarın krizi fırsata çevirmekten anladığı bu değil, o başka şeyler anlıyor. Şu salgında bile Avrupa Yatırım ve Kalkınma Bankası'ndan aldıkları 200 milyon Euro krediyle, yandaşlarına ihalesiz inşaat işi dağıtmakla meşguller. Bunu yaparken de, rant yaratmak uğruna, Atatürk Havalimanı'nın pistlerini de yok ederek, milli servetimizi tahrip etmekten çekinmiyorlar. Hastane yapıyorsun, Allah yapandan da yaptırandan da razı olsun. Ama bunu tüyü bitmedik yetimin hakkını, yandaşa peşkeş çekerek yapma diyoruz. Milli serveti talan etme diyoruz. Ataların dediği gibi; akıl olmayınca ne yapsın sakal? YANDAŞLAR BÜYÜDÜ, BİR DE VATANDAŞA SORUN Bu yılın ilk üç ayına ilişkin milli gelir rakamları Cuma günü açıklandı. Ülkemizde ilk korona vakası Mart ayı ortasında tespit edildi. Yani yılın ilk 3 ayında büyüme rakamlarında sadece 15 günlük korona etkisini görüyoruz. Ocak-Şubat-Mart aylarında, ekonomimiz yüzde 4,5 büyümüş. Saray'ın, arpalıklardan beslenenlerin, yandaş müteahhitlerin büyüdüğü doğru da; siz bir de bu büyümeyi, esnaflara, KOBİ'lere, çiftçilere, çalışanlara bir sorun. Böyle dönemlerde ekonomideki gidişatı görmek için mevsim ve takvim etkilerinden arınmış rakamlara bakmak gerekir. Böyle bakıldığında büyüme, Korona salgınının sadece 15 günlük etkisiyle yılın ilk üç ayında ciddi ölçüde yavaşlamış. 2019'un son üç ayında, yüzde 1,9 olan büyüme hızı, bu yılın ilk çeyreğinde bir önceki aya göre binde 6'ya gerilemiş. Bir önceki üç aya göre binde 6'ya gerilemiş. Bu tabi olağanüstü bir yavaşlama. KRİZ SAFHASINDAN ÇIKTI BUHRANA DÖNÜŞTÜ Özellikle hizmetler sektörü salgından ciddi ölçüde etkilenmiş, daralma yüzde 3,2. Hizmetler, istihdamın da en yüksek olduğu sektör. Bunun işsizliğe yansıması maalesef çok yıkıcı olacak. Bu nedenle, işin kriz safhasından çıktığını ve buhrana dönüştüğünü Genel Başkanımız da, biz de söylüyoruz. Ve buradan tekrar bir çağrıda bulunuyoruz: Bu gidişatı biraz olsun hafifletebilmek için, süratle devletteki boş engelli memur kadrolarını, boş öğretmen ve sağlıkçı kadrolarını doldurun. Atamasını yaptığınız ama bir türlü işe başlatmadığınız 20 bin öğretmeni işe başlatın, maaşlarını da atamalarını yaptığınız günden itibaren ödeyin. ÖNÜMÜZDEKİ GÜNLERDE ÜRETİM İÇİN ALARM Yatırım harcamaları son yedi çeyrektir daralıyor. Dolayısıyla bu büyüme sürdürülebilir değil. Yani üretim kapasitesini ve yeni iş imkanlarını artıracak yatırımlar yapılmıyor. Diğer taraftan ihracat da sıkıntıda. Net ihracat büyümeyi 4,3 puan aşağı çekmiş. Büyümeye devlet harcamalarının katkısı ise 1 puan olmuş. Büyümeye en fazla katkı, stok birikiminden gelmiş. Stok artışının büyümeye katkısı 5,3 puan. Firmalar bu durumda önümüzdeki günlerde, üretmeden önce bu stoklarını eriteceklerdir. Bu nedenle stoklarda eğer; Saray'ın diğer damadının başında olduğu TÜİK'in yaptığı bir makyaj yoksa, önümüzdeki dönem için üretim performansı açısından alarm zilleri çalmaktadır. EFULİ ŞERBETİNİN ETKİSİNDELER Bu gelişmeler ve öncü göstergeler, ikinci üç ayda ekonominin çok sert bir şekilde daraldığını şimdiden bize gösteriyor. Anlaşılan Erdoğan da, sosyete damadı da bunu kabullenmiş. Ancak, hem Erdoğan hem de sosyete damat, yılın ikinci yarısı için, hala sarayın o meşhur efuli şerbetlerinin etkisindeler. Yılın ikinci yarısında ekonominin toparlanması için aklı başında hangi tedbiri aldınız soruyorum. Milletimizin satın alma gücünü, ekonomimizin üretim kapasitesini, paramızın değerini koruyacak, tüm ekonomik oyunculara güven veren, ufuk veren yeni bir bütçe yaptınız mı? Yok. Yeni bir program mı açıkladınız? Hayır. Aylardır bunu söylüyoruz. Ama bir türlü duymak, anlamak istemiyorsunuz. Bankaların tabi olduğu kuralları her hafta değiştiriyorsunuz. Tek yaptığınız, bankaları emirle, formülle, bir de kamu bankaları üzerinden borç vermeye zorlamak. Bu iş borçla değil, tefeciyi sevindirerek değil, vatandaşı borca batırarak değil, vatandaşa kaybettiği geliri destek olarak veren yeni bir bütçeyle, güven veren belirsizliği azaltan yeni bir programla olur. YİNE BORÇ PAKETİ AÇIKLADILAR Ama saray; "benim oğlum bina okur, döner döner yine okur" yaklaşımından bir türlü vazgeçemiyor. Bugün yine derde derman diye açıkladıkları paketin tamamı borç. Tekrarlıyorum, bu iş vatandaşlara güven veren, belirsizliği azaltan yeni bir programla, vatandaşa destekleri arttıran yeni bir bütçeyle olur. Yine Meclis açılıyor. Meclisteki çalışma takvimine dönüp baktığımız zaman hükümetin partisinin önerdiği, Saray hükümetinin partisinin önerdiği. Meclis gündemini seçim yasalarıyla, sivil toplum kuruluşlarını ele geçirecek düzenlemelerle işgal etmeyi tercih ediyorlar. Bir kez daha anladık ki; arpa unundan kadayıf olmaz, bu saray iktidarından da hiçbir şey olmaz. AMERİKALILARIN NEFESİNE GÖSTERDİĞİ HASSASİYETİ VATANDAŞINA GÖSTERSİN Milletimizi büyük sıkıntıda. rahat bir nefes bile alamıyor. Nefes almak demişken, Sarayın kibirli başının Amerikalıların nefesine gösterdiği hassasiyetin aynısını, kendi yurttaşlarının nefesine de göstermesini bekliyoruz. Ekonomik krizde işsiz kalan yurttaşlarımız, iş bulmaktan umudunu kesip evlerinde oturan gençlerimiz, kadınlarımız, esnafımız, çiftçimiz, ücretsiz izne zorladığınız çalışanlarımızın nefesi giderek daralıyor. Ama sarayın başındaki kendi insanlarının sesini duymuyor. Okyanusun ötesindeki, taa ABD'deki insanların sesini işitiyor. MAFYATİK TROL SİYASETİ Bir de "mafyatik trol siyasetiyle" nefesi ve sesini kesmeye çalıştıkları yurttaşlarımız ve partililerimiz var. İzmir'de bayram gününde boşu boşuna hapiste tutulan partilimiz, nihayet serbest bırakıldı. Ama minarelerden müzik yayını yapan provokatörler daha hala ortada yok. Adana Yüreğir İlçe Gençlik Kolları Başkanımız Eren Yıldırım ise halen içerde. Erdoğan'ın Eren için yaptığı mesnetsiz suçlamalar ise İçişleri Bakanı tarafından boşa çıkarıldı. ERDOĞAN İLE KABİNESİNİN UYUMSUZLUĞU SU YÜZÜNE ÇIKTI Erdoğan ile kabinesi arasındaki uyumsuzluk artık iyiden iyiye su üstüne çıkmaya başladı. AK Parti Genel Başkanı son olarak "bazı kendini bilmezler İstanbul'un fethini işgal olarak tanımlamaya çalışıyor" diyerek, kendi Turizm Bakanına milletin önünde fırça attı. Yine Erdoğan, kaç gündür "darbe, darbe" diye ter ter tepinirken, onun İçişleri Bakanı, "darbe teorisi üzerinden siyaset yapmaya çalışanlar Türkiye'nin bugününden kopuklardır" dedi. Ne diyelim. Atalar "mühür kimdeyse, Süleyman odur" demiş. Şimdi bakalım bakalım mühür kimde, Süleyman kim. GENÇLERİN YKS TALEPLERİNİN TAKİPÇİSİYİZ Bu arada gençlerimiz YKS'nin tarihi konusunda ciddi bir çalışma yürüttüler. Biz, gençlerin bu haklı taleplerinin her zaman her zeminde takipçisi olacağız. Ama kendilerinden de bir ricamız var. Lütfen her ihtimale karşı yarın sınav olacakmış gibi çalışmalarınıza devam edin, motivasyonunuzu kaybetmeyin. CEVAPSIZ SORULAR Son olarak haftalardır sorduğumuz sorular var. Hiç cevap gelmiyor ama yine de hatırlatalım. -Nisan ayı geçti. S-400'leri aktive ettiniz mi? -Katar ordusu, peşkeş çektiğiniz Sakarya Tank Palet Fabrikasına 50 milyon dolarlık yatırımı yaptı mı? -İlk 3 ayda devletin kasasına giren 600 milyar TL'den fazla parayı nerelere harcadınız? -Nisan ayında iki köprü için yapılacak 2,5 milyar TL'lik garanti ödemelerini yaptınız mı? -Antalya Serik'te ortaya çıkan rüşvet skandalıyla ilgili hangi gelişmeler var? Ve bence çok önemli, bizce çok önemli, darbe girişiminin kilit isimlerinden Mehmet Dişli'yi, dönemin Başbakanının ve Milli İstihbarat Teşkilatı'nın talep etmesine rağmen, neden emekliye sevk etmediniz? Size bu soruyu Genel Başkanımız 4 yıl önce sordu hala cevap vermediniz. Bu sorulara cevap bekliyoruz. Benim diyeceklerim bu kadar. Şimdi sorularınız varsa alabilirim. Soru- Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye bu türlü zorlu dönemeçleri aşina, hatta bir anlamda şerbetli bir ülkedir" dedi. Bu yılın ilk çeyreğinde Amerika, Çin, Fransa ekonomilerinin daraldığını, Türkiye'nin ise büyüdüğünü ifade ederek, "ülkemiz için ikinci çeyrek bir parça sıkıntılı gözükse de sonrası aydınlıktır" diye konuştu. Sizin bu konudaki değerlendirmeniz nasıl olacak? Faiz ÖZTRAK- Şimdi gerçekten bu hesap ilginç bir hesap. Bu senenin ilk çeyreğinde evet yüzde 4,5'luk bir büyüme oldu ama geçen senenin ilk çeyreğinde ne oldu? Bu ekonomi yüzde 2'den fazla daraldı. 2018 - 2020 ortalamasını aldığınız zaman Türkiye ilk çeyrekler itibariyle sadece yüzde 1 büyümüş. Yüzde 1 büyüme bizim hangi hedeflerimizi yakalamamıza imkan verecek? Yüzde 1 büyüme bizim milletimize hangi refahı verecek? Büyüyen birileri var, yandaş müteahhitler büyüyor, arpalıklardan nemalananlar büyüyor, saraylar büyüyor ama milletimiz gerçekten büyük sıkıntı içinde. Soru- Cumhurbaşkanı Erdoğan dün yaptığı açıklamada 70'lerdeki gümrük ve tekel bakanlarının bol içki ve sigara içilmesi temennisiyle meyhane açtığını ifade etti. Kendilerinin ise sigara fiyatlarını arttırarak sigara içenleri vazgeçirmeye çalıştıklarını ama sigara içenlerin vazgeçmediğini vergileri arttırarak yola devam edeceklerini söyledi. Hem geçmiş dönemlerle ilgili yorumu, hem de bu dönem politikalarıyla ilgili görüşleriniz nedir? Faiz ÖZTRAK- Geçtiğimiz 10 gün önce Sayın Erdoğan 1960'lardan bahsediyordu. Nihayet 1970'lere gelebilmiş. Bu süratle giderse bir iki sene sonrada bugünlere gelebilecek. Şimdi 1970'lerdeki anlayışa, kavrayışa bakıp bugünleri yargılamak doğru değil. Ama burada çok önemli bir laf var. Bakın diyor ki, vergileri arttıracağız. Her yerde vergileri arttırıyorlar. Yani tiryakinin Sayın Erdoğan'ın elinde çektiğini kimse çekmemiştir. Şu anda içtiği, tüttürdüğü 20 sigaradan 18'i vergiye gidiyor. Bakın şunu şurada söyleyeyim, kimse sigara içmemeli sigara zararlıdır, içki zararlıdır. Ama adam tiryaki, yükleniyorsun vergiye ve her noktada vatandaştan vergi almak için elinden geleni yapıyorsun. İthalattan vergi alıyorsun, başka şeyden vergi alıyorsun. Ve bu ithalatın içerde muadili var mıdır, yok mudur bunlara dahi bakılmıyor. Ben şunu açık söyleyeyim, bu krizde dünyanın hiçbir yerinde hiçbir iktidar ne milletinden vergi aldı ne de milletine bana yardım et diye İBAN numarası gönderdi. Onun için geçmişleri, 70'leri falan bırakalım biran önce bugüne gelelim. Bugünün işsizlik meselesini nasıl çözeceksiniz? Bugün esnafın düştüğü yerden doğrulmasına, çiftçinin düştüğü yerden doğrulmasına, KOBİ'lerin düştükleri yerden doğrulmasına nasıl yardım edeceksiniz? Milletin önüne nasıl bir ufuk, nasıl bir program, nasıl bir bütçe koyacaksınız, bunlara çalışmanız lazım. Ama biz bunlara çalışmıyoruz 60'larda dolaşıyoruz, sonra 70'lere geliyoruz, sivil toplum kuruluşlarının seçimlerine nasıl müdahale ederiz bununla ilgili yasal altyapıyı değiştirmeye çalışıyoruz. Seçim kanunlarını değiştirip artık mevcut usullerle kaybedildiği ayan beyan ortada olan seçimleri mızıkçılık yaparak, kuralları değiştirerek acaba kazanabilir miyiz bunun hesapları içindeyiz. Açık söyleyeyim, bu lafların hiçbir kıymeti harbiyesi yok. 70'lere gidip oradan kendilerinin kusurlarının üstünü örtmeye çalışmak ancak çaresizliğin göstergesidir başka hiçbir şey değildir. Soru- Kamu bankalarının açıkladığı yeni kredi paketleri hakkındaki görüşleriniz nedir? Bu paket zaten halihazırda yüksek olan ev ve araç fiyatlarının daha da artmasına sebep olabilir mi? Faiz ÖZTRAK- Şunu söyleyeyim, yani vatandaşta gelir mi kaldı ki borç veriyorsunuz da borçla bu işi çevirmeye çalışıyorsunuz. Vatandaş mevcut borcunu ödemekte zorlanıyor. Yani çok açık biz diyoruz ki insanların bu pandemi sürecinde kapalı kaldıkları sürede kaybettikleri, yitirdikleri, elde edemedikleri geliri telafi et. Onlar diyor ki, ben araba kredisi vereyim kamu bankalarından, ben konut kredisi vereyim. Bu işler böyle çözülmez. Daha hala bu işin ciddiyetini anlamadılar. Bu krizin farklı olduğunu, bunun bir buhran olduğunu ve bunun öncekilerden farklı olduğunu, önceleri vermiş oldukları ilaçlarla bunu tedavi edemeyeceklerini, öncekilerde tedavi etmiyordu ama bunu hiç tedavi etmeyeceğini maalesef göremiyorlar. Soru- CHP'li Eren Yıldırım'a dair İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, "Parti büyükleri uyarsa böyle olmazdı" dedi ve görüntülerde Eren'e ve ailesine silah çekildiğine dair kanıt olmadığını ifade etti. Sizin bu açıklamalarla ilgili yorumunuz ne olacak? Faiz ÖZTRAK- Önce Eren'i terör örgütü mensuplarıyla eş tutarak işe başladılar şimdi geldikleri nokta, büyükleri bunun kulağını çekseydi bu işler olmazdı noktası. Bir müddet sonra da, "Biz haksızdık, özür dileriz" diyecekler. Teşekkür ediyorum.
Editör: TE Bilisim