CHP Sözcüsü Öztrak, süren asgari ücret görüşmelerinde en önemli göstergenin enflasyon olduğunu, pek çok maaşlı çalışanın ve emeklilerin aylıklarına yapılacak zammın da bundan etkileneceğini belirterek, "Milletin maaşını ücretini artırırken, makyajlı TÜİK enflasyonunu dikkate alırsanız, milletimizi enflasyona ezdirirsiniz. Enflasyon rakamları da geriye doğru güncellenmelidir. İşçinin, memurun, emeklinin aylığı gerçek enflasyona göre belirlenmelidir" diye konuştu. Asgari ücret müzakerelerinin, aylık en az 3 bin 100 liradan başlaması gerektiğini ifade eden Öztrak, "Yandaşınıza dolarla Avroyla para ödemek için gerekçe üretirken, millete para vermemek için gerekçe üretmekten vazgeçin" dedi. Gerçek vaka sayılarını saklayan Erdoğan rejiminin aymazlığı yüzünden gerekli önlemlerin zamanında alınamadığını kaydeden Öztrak, "Gerçekler karartılmasaydı, önlemler zamanında alınsaydı, hayatını kaybeden vatandaşlarımızın büyük bir bölümü, belki bugün aramızda olacaklardı. Kayıplarımızın sorumlusu, vaka sayılarını açıklatmayan, bu çerçevede önlem almayan, vatandaşı uyarmayan Erdoğan'dır. Milletimize bunun hesabını vermelidir. Erdoğan oturduğu koltuğu, milletin ilk seçimde altından çekmesini beklemeden, hemen istifa etmelidir" değerlendirmesinde bulundu. CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak bugün Genel Merkez'de düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi: İçinde bulunduğumuz buhran, hepimizi derinden etkiliyor. Bir yanda ekonomik kriz, diğer yanda devlet krizi. Bunlar yetmezmiş gibi bir de salgın belasını yaşıyoruz. İşçisi, çiftçisi, esnafı, dar gelirlisi, KOBİ sahibi. Herkes ama herkes büyük sıkıntı çekiyor. Milletimiz büyük fedakarlıklara katlanıyor. Ama milletimizin çektiği sıkıntıları paylaşan, katlandığı fedakarlıkları gören, milletin elinden tutan bir hükümet yok ortada. ALGI YÖNETMEYİ BİLE ELİNE YÜZÜNE BULAŞTIRDI Saray hükümetinin bildiği; rakamları karartmak, gerçekleri gizlemek, algıyı yönetmeye çalışmak. Gerçi, bırakın ülkeyi yönetmeyi, artık algı yönetimini de ellerine yüzlerine bulaştırıyorlar. Salgındaki vaka sayılarını aylarca saklayarak algıyı yönetmeye çalıştılar. Önlem almadılar. Sarayın kibirli başı, milletimize aylarca; "Salgınla mücadelede en iyi ülkelerden biriyiz" masalları anlattı. Hatta Türkiye'yi "3 kıtanın sağlık merkezi" yapacaklarını söyledi. Ama sonra mızrak çuvala sığmadı, bir gecede, acı gerçek ortaya çıktı. Günlük vaka sayımız öyle 5-6 binlerde değil, 30 binin üstünde. Vaka sayısında dünyada, 330 milyon nüfuslu ABD'den sonra ikinci sıradayız. Türk Tabipleri Birliği gerçek vaka sayılarının, açıklananın hala çok üzerinde olduğunu söylemeye devam ediyor. Ama açıklandığı kadarıyla bile, Saray, salgınla mücadelede dünyanın en başarısız hükümetlerinden biri. HESAP SORULMASIN DİYE SARAY TARAFINDAN ENGELLENİYOR Sağlık Bakanı vaka sayılarını geriye doğru da açıklayacağını ifade etmişti. Ama bu geriye doğru giden rakamlardan hala bir ses yok. Salgın bu olağanüstü boyutlara gelene kadar hangi önlemler alındı, kritik vaka eşikleri geçilirken ne yapıldı? Anlaşılan hesap sorulmasın diye, bunların açıklanması, saray tarafından engelleniyor. SAĞLIK SİSTEMİMİZ S.O.S. VERİYOR Sağlık sistemimiz S.O.S veriyor. Hükümet milletten sakladığını Dünya Sağlık Örgütü'nden de saklamış bu sabah açıklandı. Saray'ın neden olduğu skandal küresel boyuta ulaşıyor. Dünya Sağlık Örgütü Türkiye ile ilgili yaptığı son açıklamada, "Gerçek vaka sayılarını biz de bilmiyorduk. Bu şekilde devam ederse, sağlık sisteminin, hastane sisteminin çöküşünü yaşayabiliriz" dedi. Nitekim özel hastaneler; "Stoklarımız tükendi, bizi geçici olarak kamulaştırın" diye isyan ediyorlar. Fedakar sağlık ordumuz yorgun ve bitkin. Hastanelerin yoğun bakımları doldu, taşıyor. Bazı hastanelerde sedyelerde bile yer yok. KAYIPLARIMIZIN SORUMLUSU ERDOĞAN İSTİFA ETMELİDİR Maalesef yaşanan acı tabloyu bundan daha net anlatacak bir görüntü yok: Hastanelerin girişinde test kuyrukları. Bu da gasilhanelerin önünde tabut sıraları. Salgında ikinci dalganın geleceği belli miydi? Belliydi. Peki, tüm bir yaz boyunca, ikinci dalgaya hazırlık için ne yaptılar? Bu tabloyu önlemek için ne yaptılar? Koca bir hiç. Vakaları sakladılar, Ağustos böceği gibi saz çalıp, türkü söylediler. Yüzlerce masum vatandaşımızı; Erdoğan rejiminin aymazlığı, iş bilmezliği yüzünden kaybettik. Gerçekler karartılmasaydı, önlemler zamanında alınsaydı, vatandaşlarımızın büyük bir bölümü, belki bugün aramızda olacaklardı. Kaybettiklerimiz; kimimizin anası, kimimizin babası, kimimizin eşi, kimimizin dedesi, ninesi. Her kayıpla beraber, kalanlarımızın hayatında da, derin bir boşluk oluştu. Bu kayıplarımızın, kaybettiklerimizin sorumlusu, vaka sayılarını açıklatmayan, bu çerçevede önlem almayan, vatandaşı uyarmayan Erdoğan'dır. Milletimize bunun hesabını vermelidir. Tekrar söylüyorum, Erdoğan oturduğu koltuğu, milletin ilk seçimde altından çekmesini beklemeden, hemen istifa etmelidir. Saray hükümetinin hesap vermekten hoşlanmadığını hepimiz biliyoruz. Sadece kendi aklını seven kibirli bir iktidar var karşımızda. Zaten istişareyi, hesap vermeyi, şeffaflığı sevseydi, bugünlerde olmazdık, bugünlere gelmezdik. Pek çok yurttaşımızı kurtarabilirdik. KISITLAMADAN ETKİLENENLERE GELİR DESTEĞİ VERİLMELİ Bu hafta sonu, salgında ikinci dalganın etkilerini hafifletmek için, sokağa çıkma kısıtlaması uygulanıyor. Hafta içinde de, akşam saatlerinde kısıtlamalar başladı. Salgınla mücadelede, sosyal hareketliliği azaltacak kısıtlamalar elbette olmalıdır. Fakat bu kararlarla beraber, milletin işini, vatandaşın aşını koruyacak tedbirler de mutlaka alınmalıdır. Tüm dünya bunu böyle yapıyor. Biz ilk günden bu yana; "Sağlığımız için alınan tedbirle beraber, dükkanı kapatılan, işinden olan, ihtiyaç sahibi dar gelirli yurttaşlarımıza, doğrudan gelir desteği verilmeli" diyoruz. "Milleti canıyla cüzdanı arasına sıkıştırmayın" diyoruz. Hıfzıssıhha Kanunu'nun emirlerini Saray hükümetine hatırlatıyoruz. Ama bunlar ne kanun dinliyorlar, ne de sağduyulu bir ses. Milleti salgında bir başına bırakmayı tercih ediyorlar. 156 ÜLKEYE DESTEK, MİLLETİN BÜTÇESİNE KÖSTEK Esnafımızın, çiftçimizin, dar gelirli ailelerimizin bütçelerine destek olmak yerine, 156 ülkenin ve 9 uluslararası kuruluşa destek vermekle övünüyorlar. Salgın nedeniyle, ekonomik sıkıntılarla karşı karşıya kalan bazı ülkelere bütçe desteği veriyorlarmış. Peki bizim bütçemizde başka ülkelere destek verecek imkan vardı da, neden bu millete İBAN numarası gönderip bağış topladınız? Neden beş maskeyi bedava dağıtamadınız? Neden testleri özel hastanelerde de bedava yapmayıp milleti bu kuyruklarda bekletiyorsunuz? Niye millete destek olmuyorsunuz? Bu devlete 40 yıl vergi veren esnafa neden 40 gün bakamıyorsunuz? Sonunda da bu millete birde acı reçete yazmaya kalkıyorsunuz. 156 ülkeye destek, milletin bütçesine gelince köstek. Bu kadar mı kendi milletinizi unuttunuz? Bu kadar mı bu millete yabancılaştınız? Saraylarınızdan milletin feryadını duymuyorsunuz, halini görmüyorsunuz. Millet cinnet getirme noktasına geldi. ESNAF, ÇİFTÇİ VE VATANDAŞ "O ZAMAN BİZE EKMEK VERİN" DİYOR Yeni kısıtlamaların açıklandığı gün, bir berber esnafımız diyor ki, "Sokağa çıkmayın diyorlar, eve ekmeği nasıl götüreceğimizi söylemiyorlar. İlk dalgada verdikleri İBAN'a para göndermiştim. Şimdi elde avuçta kalmadı, artık benim ihtiyacım var. Bize destek versinler. İBAN numaram onlarda var" diyor. Yine geçen gün, İstanbul'da dükkanının çatısına çıkan esnaf, kendi iş yerinin tabelasını parçaladı. Diyor ki; "Burada 70 personelim var, hepsinin evde çoluk çocuğu aç. Bunlar mecburlar çalışmaya... O zaman bize ekmek verin kardeşim" diye feryat ediyor. Duymuyorlar. Esnaflarımız İstanbul'da sokağa çıktı. "Devlet kapalı dükkanımızdan stopaj alıyor, vergi alıyor. Hükümet bize herhangi bir destek vermediği gibi bizlerden aldığı vergiden de bir türlü vazgeçmiyor" diyor. Dükkanını kapattığınız bu esnaflar "O zaman bize ekmek verin" diye bağırıyor. Duymuyorlar. Yine, işsiz kalan kafe, bar, restoran çalışanları hükümete sessiz eylemle sesini duyurmaya çalışıyorlar. "Alınan bu önlemler nedeniyle geçinemiyoruz. Hayatımızı istiyoruz" diye pankart açıyorlar. Evet, millet "O zaman bize ekmek verin" diye feryat ediyor ama görmüyorlar. Tarım Kredi Kooperatiflerinden borç alan çiftçi arazisini, traktörünü, ineğini Kooperatife kaptırıyor. Tarım Bakanı'nın haberi yok basından öğreniyor. Ama çiftçi "O zaman bize ekmek verin" diye feryat ediyor. Çiftçiyi de duymuyorlar. Sivas'ta bir sosyal yardım derneğinin 500 TL kömür yardımı yapacağını duyan vatandaşlar, Korona salgınını umursamadan, ucu bucağı görünmeyen kuyruklar oluşturmuşlar. Evet, millet "O zaman bize ekmek verin diye" feryat ediyor sizler duymuyorsunuz. SARAY REJİMİ YOKLUK DEMEK, KUYRUK DEMEK Kış vakti vatandaşı patates-soğan kuyruğuna soktular, yetmedi, milleti işsiz bırakıp İŞKUR kuyruklarına soktular, yetmedi, salgında milletimizi, hastane, gasilhane kuyruklarına soktular yetmedi. Ucu görünmeyen 500 liralık yardım kuyruklarına soktular. O da yetmeyecek, Saray hükümetinin, yokluk demek olduğunu, tek adam vesayet rejiminin, kuyruk demek olduğunu iki yılda bu millete en acı şekilde gösterdiler. Milleti bu hale düşürenler şimdi çıkmış; 156 ülkeye yardım yapmakla, başka ülkelere maddi destek vermekle övünüyor. Kendi esnafı kan ağlarken, çiftçisi kan ağlarken, emekçisi, memuru ve hatta iş insanı kan ağlarken, emeklisi kan ağlarken millet artık cinnet geçirme noktasındayken, siz kimin parasını başka ülkelerin bütçesine destek vermek için kullanıyorsunuz? Hangi hakla, kimden yetki aldınız, hangi akılla? Atalarımızın bu durum için pek çok sözü var; "Evinde yok darı, geçer oturur herkesten yukarı". Ya da en bilineniyle; "Ayranı yok içmeye, gümüş köprü ister geçmeye". Milletimiz bu beceriksizleri görüyor, notlarını veriyor, sandıkta da elbette gereğini yapacak. NİMETİ DAĞITMADINIZ, BARİ KÜLFETİ ADİL DAĞITIN İktidara geldiklerinden beri nimeti adil paylaştırmıyorlar. Hep saray sosyetesine, hep yandaşa dağıtıyorlar. Şimdi sıkıntıdayız "Bari külfeti adil dağıtın" diyoruz. Ama şahsını devlet sanan sarayın kibirli adamı, bu salgında bile, milletin kaynaklarıyla, yandaşlarını abat etmeye devam ediyor. 4 Aralık tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararıyla Silivri de 172 bin metrekare arsa, Eski Maocu, şimdilerde Erdoğan'a "ilahi aşkla" bağlı bir iş insanının yeğenine peşkeş çekiliyor. Bu iş insanını nereden tanıyoruz. Katar ordusuna peşkeş çekilen Tank Palet Fabrikası'ndan. Bu iş adamı aynı zamanda Katar ordusuyla da ortak. Bu ortaklığın hikayesini Erdoğan aşığı bu iş insanı nede güzel anlatmıştı. "Allah da gani gani para vermiş Katar'a. Emir'de sizi kırmaz. Katar devletini ve silahlı kuvvetlerini bana ortak ederseniz bu işin altından kalkarız. Sağ olsun Sayın Emir'i aradı o da kırmadı. BMC'nin yüzde 50 eksi birini Katar ordusuna sattım. Tek başına yapmak istemiyordum. Benim gibi deli bir Laz ortak da önerdi bana Sayın Cumhurbaşkanım. (Kimse bu ortak?) Onu da yanıma aldım; eşit bölüştük." ÖZELLEŞTİRME KARARININ ALTINDA KENDİ İMZASI VAR Şimdi soruyorum, bu Katar Emiri'ni arayan kim, ortak ol diye? Erdoğan. Tank Palet Fabrikasının peşkeş çekildiği şirketin çoğunluk hissesi kimde? Katar'da. Bunu biz demiyoruz. Erdoğan'a ilahi aşkla bağlı iş adamı söylüyor. Ama dün Erdoğan çıktı, Tank-Palet Fabrikası ile ilgili olarak: "Bir iftira ile karşı karşıyayız. Yapılan işlemin adı satış değil, özelleştirme değil, işletme devridir" dedi. Peki, bu kararın altındaki imza kimin? Erdoğan'ın. İmzaladığınız bu karar, "Yapılan işin adı Özelleştirme"dir diyor. Biz de soruyoruz; bu iş özelleştirme ise başka kimlerden teklif aldınız? Neden 50 milyon dolarlık yatırım sözü karşılığında, Tank Palet Fabrikasını bedava verdiniz? Devletin kasasına tek kuruş, tek cent girmeden, ülkemizin en stratejik tesislerinden birisini 25 yıllığına, Katar ordusunun çoğunluk hissesine sahip olduğu bir şirkete neden peşkeş çektiniz? TANKLAR HALA ORTADA YOK Bugün bir lokantayı, bir kasap dükkanını veya sıradan bir işletmeyi devralmaya kalksanız, o dükkan veya işletme için hava parası verirsiniz. Ama siz yandaşlarınıza ve Katar ordusuna bu stratejik tesisi bedavaya peşkeş çektiniz. Bu arada, tesiste üretilip, Kara Kuvvetleri Komutanlığı'mıza bu yılın Mayıs ayında teslim edilecek tanklar hala ortada yok. İhale falan dinlemediniz fabrikayı verdiniz. Bari tanklar gelseydi o da yok. Millete doğruları söylemeyen sizsiniz. İki yıl önce attığınız imzayı inkar eden de sizsiniz. Devletler hafızalarıyla yaşar. İki yıl önce attığı imzayı hatırlamayanların elinde, gerçekten bu ülkede çok derin bir devlet krizi yaşıyoruz. MİLLET TEK BAŞINA KALDI Devlet kimsesizlerin kimsesidir. Ama bunlar devleti yandaşlarının kimsesi sanıyor. Bugün borcundan dolayı, Türkiye genelinde 590 bin ailenin doğal gazı, 123 bin ailenin ise elektriği kesilmiş durumda. Millet bu salgın döneminde bir yandan hayat pahalılığı, bir yandan işsizliğin arasında eziliyor, tek başına kalmış canıyla boğuşuyor. BAĞIMSIZ ARAŞTIRMACILARIN ENFLASYONU, TÜİK'İN İKİ KATI Kasım ayında aylık enflasyon rekor kırdı. 12 aylık enflasyon yüzde 14'ü aştı. Enflasyondaki rakiplerimiz: Nijerya, Liberya, Zambiya. Ama herkes biliyor ki vaka sayıları gibi, bu enflasyon rakamları da gerçek değil. Bağımsız araştırmacıların rakamları, TÜİK'in enflasyonunun çok üstünde. TÜİK'e göre son 3 ayda gerçekleşen enflasyon yüzde 5,5. Ama bu bağımsız araştırmacıların yaptığı hesaplara göre Enflasyon Araştırma Grubu bunlar. "Enflasyon Araştırma Grubu'na" göre bu dönemde gerçekleşen enflasyon yüzde 9,9. TÜİK'in açıkladığının iki katı. ENFLASYON GÜNCELLENMELİ, ASGARİ ÜCRET BUNA GÖRE BELİRLENMELİ Şu anda asgari ücret görüşmeleri sürüyor. Yarın öbür gün memurun, emeklinin maaş zamları da belirlenecek. Tüm bu ücret ve maaş görüşmelerinde, en önemli gösterge enflasyon. Milletin maaşını ücretini artırırken, makyajlı TÜİK enflasyonunu dikkate alırsanız, milletimizi enflasyona ezdirirsiniz. Buradan çok açık, çok net bir çağrı yapıyoruz. Tıpkı vaka sayılarında olduğu gibi, enflasyon rakamları da geriye doğru güncellenmelidir. İşçinin, memurun, emeklinin aylığı gerçek enflasyona göre belirlenmelidir. Makyajlı enflasyon rakamlarıyla daha fazla kul hakkına girmeyin. Diğer taraftan madem yandaş müteahhitlere garantileri dolar, avro karşılığı ödüyorsunuz, vatandaşın asgari ücretini, maaşını da dolar, avro karşılığı belirleyin. Asgari ücret müzakereleri, aylık en az 3 bin 100 liradan başlamalı. Yandaşınıza dolarla Avroyla para ödemek için gerekçe üretirken, millete para vermemek için gerekçe üretmekten vazgeçin. Tekrar ediyoruz: Gelin müdahale ettiğiniz enflasyon verilerini geriye doğru güncelleyin. Gerçek enflasyon rakamlarını milletimize açıklayın. ÜLKEYİ DIŞ POLİTİKADA DA KARAYA OTURTTULAR Bu ehliyetsiz, bu liyakatsiz, bu beceriksiz yönetim, gemiyi sadece salgında değil, sadece ekonomide değil, dış politikada da karaya oturttu. Küresel siyasetteki; belirleyici gücümüzü, ikna kabiliyetimizi, inandırıcılığımızı kaybediyoruz. Ülkemiz bölgemizde yalnızlaşıyor. İhvancı politikalar, elimizi, ayağımızı bağlıyor. Tek bir dostumuz kalmadı. En haklı davalarımızı bile anlatamaz olduk. Büyükelçilikler Ak Parti'nin arpalığına dönmüş durumda. Eski vekiller, rüşvetten aklanmayan bakanlar, Saray sosyetesi mensupları büyükelçi yapılıyor. Amerika'sı, Avrupa'sı ülkemize yaptırım uygulamak için sıraya giriyor. Bunlara neden izin veriyorsunuz? Yunan Generalin komutasındaki Alman askeri, müttefik olduğumuzu unutup, uluslararası sularda bayrağımızın çekili olduğu ticari gemiye çıktı. Uluslararası sularda bayrak devletinin izni olmadan gemiye çıkılmaz. Nokta. Bu kural değişmez. Almanlar bu arada diyorlar ki, "Gemiye çıkmadan önce haber verdik". 5 saat boyunca Ankara'dan cevap gelmemiş. Bu 5 saat boyunca Almanlara neden "hadi oradan" demiyorsunuz? Dışişleri nerede? Cumhurbaşkanlığı nerede? Şimdide sadece sessiz sakin sedasız nota verip yetiniyorlar. Bu rezaletin bir daha olmaması için ne yapıyorsunuz? Hani tek adam vesayet rejimiyle her şey çok hızlı olacaktı? BU UCUBE REJİM, BU ÜLKEYİ TAŞIYAMIYOR Devletin kurumsal kapasitesini yok ettiler. Ülkeyi sadece bir ekonomik buhrana değil, çok derin bir devlet krizinin de kucağına attılar. İstişare yok. Herkes ve her iş, bir kişinin iki dudağına bakıyor. Bu ucube tek adam vesayet rejimi Türkiye'yi artık taşıyamıyor. Bu vesayetçi rejimden biran evvel kurtulmak gerekiyor. CUMAYI, SİYASİ MÜSAMERELERİNE SAHNE YAPTILAR "Hesabı pak olanın, yüzü de sözü de ak olur" derler... Birkaç maaşı birden gövdeye indiren, ama işini yapmayan Saray Sosyetesinin, milletin sırtına yüklediği ağır fatura ortaya çıktıkça, Sarayın kibirlisinin yüzü de, sözü de kararıyor. Beceriksizliklerini milletten saklamak için, Cumhuriyet Halk Partisi'ne onun Genel Başkanına saldırıyor. On parmağında on kara Partimize, Genel Başkanımıza sürmeye kalkıyor. Genel Başkanımıza saldırılar ve linç girişimleri, mafya artıklarının üzerimize salınması, açılan yüzbinlerce liralık tazminat davaları, Parti kitapçıklarımızın, 12 Eylül darbe dönemini aratmayacak şekilde, yasaklanması ve toplatılması yetmedi. Artık mübarek Cuma namazı çıkışlarını da, siyasi müsamerelerine sahne yaptılar. "MESELA" DEMOKRASİ Saray'ın kibirlisi çıkmış, "Ben Cumhurbaşkanıyım, herkes haddini bilsin" diyor. Evet. Önce "Tarafsız Cumhurbaşkanı olacağım" diye milletten oy istedi. Sonra bir de tarafsızlık yemini etti mecliste. Ama sonra millete verdiği sözü, ettiği yemini çiğnedi, Partisinin rozetini taktı, yetmedi bir de Genel Başkan oldu partisine. Şimdi artık AK Parti Genel Başkanı. Kalkıp bizim Genel Başkanımıza, "Ben Cumhurbaşkanıyım, herkes haddini bilsin" diyemez. "Ben sabah akşam, Cuma namazı demem ekrana çıkarım, Cumhuriyet Halk Partisi'ne, onun Genel Başkanına ağız dolusu hakaret ederim, bin bir iftira atarım. Ama o bana cevap veremez. Çünkü ben Cumhurbaşkanıyım, düğmeme hakaret etmenin cezası 1 yıldan başlar 4 yıla kadar gider" diyemez. "Zaten mahkemeler benim elimde, yüzbinlerce liralık tazminat davaları açarım. TBMM'nin çoğunluğu da Sarayın bekçisiyle birlikte elimizde, fezlekeleri getiririm, gereğini yaparım." diyemez. "RTÜK bende, televizyonlara olağanüstü para cezaları ve yayın durdurma cezaları veririm. Basın İlan Kurumu bende, hoşuma gitmeyen gazetenin resmi ilanlarına makas atarım. Muhalefete ekranı da, gazeteleri de yasaklarım. Buna da 'mesela' demokrasi derim" diyemez. PARTİ GENEL BAŞKANLIĞINI CUMHURBAŞKANLIĞINA TERCİH ETTİ Sayın Erdoğan, siz partinizin Genel Başkanı olmayı, tarafsız Cumhurbaşkanı olmaktan daha çok sevdiniz. Herkesin Cumhurbaşkanı olmak yerine, partinizin Genel Başkanı olmayı siz istediniz. Namusunuz ve şerefiniz üzerine ettiğiniz tarafsızlık yeminini siz çiğnediniz. Şimdi hamama giren terleyecek. Yok öyle sarayda oturup, millete de muhalefete de tepeden bakmak. Size buradan bir kere daha hatırlatıyoruz: Siz artık tarafsız bir Cumhurbaşkanı değilsiniz. Siz partili Cumhurbaşkanısınız. Siz AK Parti Genel Başkanısınız. Tarafsız Cumhurbaşkanlığı zırhına sığınarak, sizin gibi parti Genel Başkanı olanlara dilediğiniz gibi konuşamazsanız. Konuşursanız cevabını aynen alırsınız. KENDİNİZİ DEVLET SANMAYIN Maşallah yakalandığınız kibir hastalığının etkisiyle kendinizi, din adamı sanıyorsunuz, bilim adamı zannediyorsunuz, sosyolog sanıyorsunuz, belki de bu milletin en büyük kadersizliklerinden biri olarak ekonomist de sanıyorsunuz. Ama sakın ola ki kendinizi devlet sanmayın. Devletimiz payidar, siz gidicisiniz Sayın Erdoğan. Bu korkuyla, mezarlıkta ıslık çalıp, bağırıp çağırarak bizi korkutacağınızı sanıyorsanız, daha çok beklersiniz. Bizim genlerimizde Kuvayı Milliye var, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti var. Yedi düvelden korkmamışız, sizden hiç korkmayız. ELİNİZDE USUL AĞLADI, ERKAN AĞLADI, MİLLET AĞLADI Ne diyor Şah Hatayi: "Usul erkan bilmez nadan elinden; usul ağlar, erkan ağlar, yol ağlar". Maalesef sizin yönetiminizde; usul de ağladı, erkan da ağladı, millet de ağladı Sayın Erdoğan. Bizim sizden öğrenecek bir usul, bir erkan, bir devlet adabı dersi hiç yok. Bu konularda en son konuşacak kişi sizsiniz. Bizim sizin gibi korkularımız yoktur. Ama ne yaparsanız yapın, milletimiz sizi görüyor, neler yaptığınızı biliyor. Notunuzu veriyor, yetti gari deyip, sabırsızlıkla beklediği sandığı önüne getirdiğinizde de, size yerinizi gösterecek, evlerinize gönderecek. Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi sorular varsa alayım. Soru- Efendim Genel Başkanın geçtiğimiz günlerde bir canlı yayında açıklaması olmuştu kendisinin ve ailesinin telefonlarının dinlendiğini, takip edildiğini ifade etmişti. İçişleri Bakanı da bu ifadelere cevap verdi twitter hesabından. Sayın Genel Başkanın iddialarının doğru olmadığını, eğer böyle bir şeyden şüpheleniyorsa da Cumhuriyet Başsavcılıklarına gitmesi gerektiğini söyledi. Siz neler söyleyeceksiniz? Faik ÖZTRAK- Şimdi bu atanmış İçişleri Bakanı'nı aslında 2018'in dördüncü ayında polislerin sehven dinlediği ortaya çıkmıştı. Kendinin dinlendiğinin farkında olmayan bir İçişleri Bakanı. Ne demek istiyor anlamak mümkün değil. Polislere, savcılara sorulduğu zaman "evet dinliyoruz" mu diyecekler? Ya da savcılarınız "Siz bunları dinlediniz mi?" diye mi soracaklar? Lütfen bu ucuz sözleri bıraksınlar. Teşekkür ediyorum.
Editör: TE Bilisim