Bu gün vesilesiyle,tüm hayatını Türkçülük davasına adayan başta Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşları ile Alparslan TÜRKEŞ ve Nihal ATSIZ ve arkadaşlarını rahmetle minnetle anıyoruz. Bilindiği gibi Osmanlı Devleti´nin yıkılmasından sonra, "Benim hayatta yegâne fahrim servetim Türklükten başka bir şey değildir", "Doğuşumdaki tek fevkaladelik Türk olarak dünyaya gelmemdir",  "Ne mutlu Türküm diyene !" gibi daha nice sözlerin sahibi olan M. Kemal ATATÜRK´ün önderliğinde, tarihte GÖKTÜRKLER´ den sonra ilk defa "TÜRK" adıyla bir devlet kuruluyordu. Yeni kurulan bu devletin kuruluş felsefesini ve temelini "Türklük Şuuru - Türk Milliyetçiliği ve Türk Kültürü" oluşturmuştur. Tek devlet,  tek millet, tek dil ve tek bayrak esasına "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" düşüncesine ve "TAM İSTİKLAL" anlayışına dayanan yeni Cumhuriyet ve Cumhuriyetin kuruluşundan önce verilen Milli Mücadele sadece Türk Milletini esaretten kurtarmakla kalmamış aynı zamanda nice mazlum milletlerin örnek alarak istiklallerine kavuştuğu emperyalizme karşı verilen örnek bir mücadele hareketi olmuştu. Başbuğ Atatürk´ün vefatının ardından onun izlerini silerek rüştünü ispatlama derdine düşen İnönü, kendisini ?Bozkurt? olarak niteleyen Mustafa Kemal´in fikri mirasını reddederek işe başlamıştır. Sovyetler Birliği´nin Almanlara karşı üstünlük sağlamaya başladığı 1942 yılının sonunda dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü´nün Türk milliyetçilerine karşı hasmane tutumu tırmanışa geçmiştir. Türkçüler her fırsatta ezilirken komünistlerin önü alabildiğince açılmıştır. Bu şartlarda işin başa düştüğünü gören milliyetçiler devletin bekası için kaleme sarılırlar. 1944´te Nihal Atsız dönemin başvekili Şükrü Saraçoğlu´na iki açık mektup yazar. Kendisini Atatürk´ün izinde gösteren ve Meclis konuşmasında "Ben Türkçü bir Başbakanım. Türkçülük bizim için bir kültür meselesi olduğu kadar bir kan meselesidir." demişti. Saraçoğlu´na 1942´de TBMM´de yaptığı ve milli benliği esas alan konuşmaları hatırlatılır. Türklüğün geleceğini karartmaya, gençleri yabancı ideolojilerin kucağına itmeye kimsenin hakkı olmadığını hatırlatılır. Dönemin maarif vekili Hasan Ali Yücel´in duyarsızlıkları, ihanete varan uygulamaları peş peşe sıralanır. Sabahattin Ali gibi birinin nasıl kayırıldığı tek tek anlatılır. Haksız o günlerde de arsızdır. Sabahattin Ali, Nihal Atsız Bey´e iftira davası açar. Davanın 3 Mayıs 1944´ teki ikinci duruşmasının yapılacağı gün Türkçü gençler dalga dalga Ankara´da toplanırlar. Haksızlık karşısında susan dil olmayacaklarını haykırırlar. Bu itiraz Türkiye Cumhuriyetindeki ilk sokak protestosuydu. Baskıya, devlet eliyle zulme karşı ilk defa binlerce üniversitelinin sokağa vuran tepkisiydi. Sabahattin Ali´nin açtığı  ?hakaret davası? oturumu için Atsız Ankara´ya geldiğinde, binlerce  ?Milliyetçi Genç? tarafından karşılandı. Adliye sarayında ve şehir içinde kendisine yapılan sevgi gösterileri, mevcut yönetimi endişelendirdi. Orhun dergisi kapatılarak Atsız Hoca´nın edebiyat öğretmenliğine son verildi. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, aynı günlerdeki 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramının açılışında, Türk Milliyetçilerinin aleyhine ağır ifadeler yüklü nutkunu söyledi ve Türk kültürüne hizmet eden seçkin milliyetçileri suçladı. Bu haykırış dönemin idarecileri tarafından şiddetle cezalandırıldı. Başta Nihal Atsız olmak üzere Alparslan Türkeş, Orhan Şaik Gökyay, Hikmet Tanyu, Zeki Velidi Togan, Reha Oğuz Türkkan, Osman Yüksel Serdengeçti gibi mümtaz şahsiyetler tabutluklara atılıp işkencelerden geçirildiler. Tutuklanan Milliyetçi-Türkçü aydınlar, İstanbul Emniyet Müdürlüğü´nün adına "TABUTLUK" denilen ünlü betondan ve tabuta benzeyen hücrelerinde savcının istediği şekilde ifade vermeleri için işkenceye tabi tutulmuşlardı. Tabutluklar, dikine konulmuş ve ancak bir tabut genişliğinde beton oyuklardı. Tabutluğa konulanların üstünde beşer yüz voltluk üçer adet lamba yanıyordu. Üsteğmen Alparslan Türkeş´in de aralarında bulunduğu Türkçü eğitimciler tutuklanarak bir buçuk yıl muhakemeden sonra ve sonunda beraat etmişlerdir. Askeri mahkemenin verdiği karar da Türkçüler için bir zaferdir. Mahkemenin gerekçeli kararında: "Bu nümayiş (3 Mayıs 1944 yürüyüşü-gösterisi) milli bir ideolojinin, milli olmayan bir ideolojiye karşı tepkisinden ibarettir." denilmesi Türk Milliyetçilerinin yaralı yüreklerine biraz da olsa su serpmiştir. İnönü ve çevresindekiler bu mahkeme kararı ile büyük bir şoka uğrarlar ve kararı temyiz ederler. Askeri Yargıtay temyiz başvurusunu inceler ve mahkemenin verdiği beraat kararını onaylar. Türk Milliyetçiliğine husumeti, varlık sebebi gibi gören çevreler ısrarlıdırlar: bu defa Yargıtay Başsavcısı Münif Kocaçıtak, tashih-i Karar isteği ile harekete geçti. Mahkemenin tekrar görüşülmesini istedi. Askeri Yargıtay bunu da reddetti. Böylece "Türkçülük-Turancılık" davası Türk Milliyetçilerini zaferi ile neticelenmiş oldu. Fakat bugün 3 Mayıs Türkçüler gününe bayram demek yanlış olur. Çünkü Türk Milliyetçiliği ülküsüne gönül verenlerin yıllarca süren büyük ıstırabı o gün başlamıştır. O güne bir matem de diyemeyiz. Çünkü çekilen onca sıkıntı bu kutlu davanın bendelerine büyük bir imtihan vermek, yürekliyle yüreksizi er meydanında denemek, yahşı ile yamanı ayırmak fırsatını da sunmuştur.? Bu yönüyle 3 Mayıs a Türkçülerin çelikten iradelerine su verildiği tarihtir´ diyebiliriz. 3 Mayıs Türkçülük Gününüz kutlu olsun.                                                                         Sertaç ALKAYA İYİ parti Tekirdağ İl Başkanı
Editör: TE Bilisim